Menu
İKİ YENİLGİ
Öykü • İKİ YENİLGİ

İKİ YENİLGİ

Önce senin adını hatırlamaya çalıştım. E ile mi başlıyordu yoksa Z ile mi? Bir harfini bile hatırlayamadım isminin. Gözümün önündeydin halbuki. Göz rengin. Kaşların. İsmin de dilimin ucunda olmalıydı. Olmalı mıydı? İsmini o denli hatırlamıyordum ki sanki bir ismin yoktu. Ardından da kendi adımı. Kendi adım üzerimde o kadar durmadım. Yüzümü hatırlayamadım bile. Hatta geçen gün aynada kendimle karşılaşmış ve yabancı gözlerle bakmıştım yüzüme. Çok da önemsemedim bu durumu. Şu an gündemimde ikimizin de isimlerini hatırlayamamış olmak vardı sadece. Alt tarafı iki kişinin ismini hatırlayama çalışmıştım. İkisinde de başarılı olamadım sonuç itibariyle. Gözlerimi açtım. Tavana baktım. Nem bir sanatçı gibi çalışmıştı tavanda. Eser alkışlanmayı hak ediyordu. Çok eski bir dünya haritası oradan bakıyordu bana. Yine de bu sanat eserini sessizlikle geçiştirmeyi yeğledim. Bir sanat eserini takdir etmekten daha önemli işlerim vardı. Sonra duvarları seyrettim. Yer yer kabarmış deniz mavisi duvarda kendime göre bir rota çizdim. Kenan Evren ve Mustafa Kemal fotoğraflarının arasında yer alan ve aylardır aynı zamanı gösteren saat bana bir şey ifade etmedi. Masada duran boş vazo da… Keskin bir koku vardı etrafta. O kokuyu da hatırlayamadım zaten. Neyse...

Hiç bir ipucu bulamadım isimlerimize dair. Oysa…

Kendi adımı hatırlayamamış olmayı pek de dert etmedim. Neticede kendime adımla hitap etmesem de olurdu. Bir soran olursa homurdanarak da geçiştirebilirdim. Yine de adını hatırlayamamış olmayı dert etmediğim kendime, bir sabah için iki başarısızlığın yeterli olduğunu söyledim. Sonra da kendimi az önce çıkmaya teşebbüs ettiğim yorganın altına sakladım. Tekrar uyanıp iki başarısızlık daha yaşayana kadar biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Hem yorganın altındayken başarısız olmak beni o kadar da etkilemiyordu. Sonra gözlerimi tekrar açtım sonra da üstümü. O koku daha da ağırlaşmıştı sanki. Peki ne kokusuydu o. Az sonra unutacağımı bildiğim bir sorunun yanıtını hatırlayamamış olmayı dert etmedim elbette. Yorganı bir kenara attım. Bu sefer ikimizin adlarını hatırlamaya çalışmadan ayağa kalktım.

Ayağım marleylerin soğukluğunu hissetti. Yürüdüm. Yüzümü yıkandım. Sokağa çıktım. Koku sokakta da beni takip ediyor lakin kimliğini ele vermiyordu. Tanımadığım ve beni tanımayan insanlarla dolu kaldırımda yürümeye başladım. İkimizin de, başkalarının da isimlerini hatırlamaya gerek duymayacağım bir caddedeydim. Bunu bilmek beni rahatlattı. Yıllardır evde miydim yoksa daha dün mü çıkmıştım sokağa ondan bile emin değildim. O kadar yabancıydım ki her şeye bunu yıllardır sokağa çıkmamış olmama bağladım. Bir köpekten korkup karşı kaldırıma geçtim. Kocaman siyah bir köpekti. Alnında ve kuyruğunda iki küçük beyaz leke vardı. Beni umursamadı bile.

Sonra yanımda belirdin. Adını hâlâ hatırlayamıyordum. “Adını hatırlayamadığım için özür dilerim dedim.” sana. “Boş ver dede.” dedin. Kolumdan tuttun yürümeye başladık. Bana “Eve gidince kıyafetlerini değiştirelim.” dedin. O kokuyu daha yoğun duydum bu sözün üzerine. Sanki koku bana yapışmış gibiydi. Kocaman siyah bir köpek vardı yürüdüğümüz kaldırımda. Ben karşı kaldırıma geçmek istedim. Sen beni sıkıca tuttun ve yürümeye devam ettik. Köpeğin yanından geçerken bana “Endişe etme.” dedin sonra.

Yine de kafama bir soru takılmıştı. Sahi dede ne demekti?

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları