Menu
İÇİMDEKİ KUŞ YUVASI
Öykü • İÇİMDEKİ KUŞ YUVASI

İÇİMDEKİ KUŞ YUVASI



İçimde bir kuş yuvası. Öyle çok gürültü yapıyorlar ki, kendi iç sesimi duyamıyorum. Kanat hışırtıları ve cıvıltılar içinde ruhum. Oysa ne sessizlik ummuştum sabahın alacasında yerimden kalkarken.

Ah rüyama giren kovuklar… İri ceviz ağacının kovuğunda ne var diye merak edip kolumu uzatıyorum. Yaramaz bir oğlan çocuğunun başına gelebilecek en kötü şey geliyor başıma. Bir yılan sokuyor elimi. Karşı koyamıyorum, elimi çekmek istiyorum çekemiyorum. Zehirlendim. Boncuk boncuk yaşlar akıyor gözlerimden. “Ama haksızlık bu, ben iyi bir çocuğum” diyorum sesim bile duyulmuyor. İçim yanıyor. Ne yapacağımı bilmez haldeyim. Çaresizim.

Kırlarda koşup oynayan, yaralı bereli dizlerimdeki toprakları silkeleyip uslanmaksızın yeni bir oyunu sürdürüyorum. Acı hissedilmiyor coşkunun hatırına. Birkaç yaranın lafı mı olur? Hiç… Annem “kendi düşen ağlamaz oğlum” diyor. Sızlanmayı kesiyorum.

Dün: Bastıramadığım kaygı, kudurmuş bir köpek gibi saldırıyor rüyalarıma. Defediyorum eninde sonunda… Korkunç havlamaları, ulumaları siyah bir siluetle kayboluyor. Yorgun uyanıyorum.

Bu kasvetli, yağmurlu, kör günler nasıl geçecek? Dağlara abanan bulutlar gri ve solgun bir yüz gibi, her şeyi karartıyor. Şimdi gökyüzünün bin bir suratı var. Kahırla bizi gözlüyor sanki. En sevimsiz haliyle bakışlarını dikmiş, tehdit ediyor adeta. Usanç akıyor gözlerime gözlerinden. Yaşamadıklarım daha çok ve yaşamaklığımın hükmü yok gibi. Kendimi “an”ın büyülü akışkanlığına bırakıyorum. Terk ettiklerim hüzünlü bir serencam… Buğulu gözlerle süzdüğüm ihtimaller eriyor… Buz kütlesinin suya dönüşmesi kadar yavaş ve ritmik gelişiyor olaylar.

Pencereden uzaklaşıyorum, hoşnut kalmadığım bu manzaraya daha fazla bakamayacağım. Ne gerek var, böyle erken bunalmaya değil mi?

“Ey gönlüm, bulutlarla yüzleşme ne olur, uzak dur gamdan… Kendi içimdeki dehlizlerde yaptığın yolculuğa dön!..”

Gecenin karanlığında bir yolcu… Herkes uyurken camdan hızla akan ışıklar, yollar, tabelalar… Elimdekileri saça savura gidiyorum. Eskiyen ve bir türlü atamadığım şeyleri gözden çıkarıyorum. Fırtınalar kopan ruhum, nihayet suskun ve geceyi dinliyor…

“Geceleri yaşarım ben. Ruhumu sessizlikle beslerim. Güneşle işim olmaz.”

“Allah geceyi dinlenmek için yaratmış hâlbuki.”

“Ben böyle mutluyum bu benim seçimim.”

“O zaman başka. Bilirsin istisnalar kaideyi bozmaz.”

Amaaan!.. Bozsa ne olur bozmasa ne olur?

Elimdeki bıçakla şekiller çıkarıyorum, portakal kabuklarından. Çok zevkli. Çocukluğum geliyor aklıma. Karpuzdan fener yapışımız, haylazlıklarımız… Geri dönmesi mümkün olmayan çocukluk yıllarımız… Nasılda su gibi akmış gitmiş ellerimizden. Nasıl uzak bir şehir gibi görünüyor anılar. Meyveyi dalında yerdik. Kiraz ağacından inmeyip her şeye tepeden bakma merakımıza ne demeli? Meyve olmasına fırsat vermeden, daha çağlayken, kuruturduk dalları. Sapanla karga kovalamak, yarışmak en büyük zevkimizdi.

“Oğlum bir gün düşeceksin kıracaksın kolunu bacağını. İn şu ağaç tepesinden diyorum sana…” deyişlere, yakınmalara, telâşlara kim kulak verirdi. Kim dinler ki büyük sözü. Bildiğimizi okurduk yine. Üst baş yırtık kirli, eve dönüşlerimiz, paylanmalarımız… Ertesi gün yine kaldığımız yerden devam ederdi yaramazlıklar…

Meyve tabağını masaya bırakıyorum. İşe geç kalmamalıyım…

Şimdi büyük bir özlemle bakıyorum ağaçlara. “Koskoca adamın maymun gibi ne işi var dalda?” demelerinden beni kınamalarından korkuyorum. Yoksa yine aynı çeviklikle çıkacağımdan eminim. İçim gidiyor, ama kendime engel oluyorum. Ne de olsa artık büyüdük meslek sahibi koca adamlarız. Bizim daha ciddi işlerimiz olmalı yapılacaklar listemiz, bitmeyen isteklerimiz falan. Hemen savuşturuyorum çocukluk düşlerimi. Meyve kabuklarını toparlayıp atıyorum çöpe, birileri görmeden. “Ne yapıyorum ben elimde bıçakla?” Yoksa cevap vermemek için mi kaçıyorum nedir?



Kuşlar şakımalarını sürdürüyorlar içimde. Ruhum şenleniyor, baharı hissediyorum iliklerime kadar. Ayna karşısında kravatımı düzeltirken, keyifleniyorum. Yüzüm muzip bir ifadeye bürünüyor. Evet diyorum, işyerine gidince birkaç kişiye şaka yapmalıyım. Böylece onlara da geçer kuş sesleri. Gerçekten baharı yaşarız o zaman. Gergin hava ve bu sinirli atışmalar belki son bulur. Ortam yumuşar, huzurlu bir gün geçiririz. Belki…

Diğer Yazıları