“ Kolay gelsin.”
“Eyvallah.”
Saatine baktı. Yirmi dakika vardı nöbetin bitmesine. Zaman neden böyle durumlarda yavaşladıkça yavaşlıyordu? Yüreği yakan incecik sızı mıydı yoksa bunun sebebi?
Sabahın ayazıyla mahmurlaşan gözlerini ovuşturdu; etrafa bakındı. Gelip geçen tek tük insan, yeni yeni açılan dükkânlar, kurumuş akasyanın dallarına tünemiş birkaç serçe… Her şey bildik akışında. İki senedir olduğu gibi. İki sene… Gerçekten de o kadar olmuştu buraya geleli. Babasına ait izlere basabilmek, soluduğu havayı hissedebilmek için. Baba, diye mırıldandı. O da burada görev yapmıştı. Ta ki o iki kör kurşun… On iki senedir yatalaktı; basamıyordu yere.
Kötü mü yapmıştı buraya gelmeyi isteyerek? Gelmese; yüreğindeki sızıyı kanatmasaydı her geçen gün? Ama gelmişti bir kere.
Derin bir of çekti. Ağır adımlarla yürümeye başladı. On iki sene öncesini düşündü…
*
Saatine baktı. Yarım saat vardı nöbetin bitmesine. Ne kadar da çabuk geçiyordu zaman. İnsanın bir sıkıntısı olmayınca…
Oğlu, tek evladı üniversiteyi kazanmıştı. Nasipse öğretmen olacaktı. Kitaplar, dershaneler, özel dersler derken emeklerinin meyvesini nihayet almışlardı. Sevinmez miydi şimdi? Şu nöbet bir bitse! Balığa gideceklerdi oğluyla; söz vermişti.
Etrafa göz gezdirdi. Gelip geçen tek tük insan; müşteri bekleyen dükkânlar; akasyanın yeşil yaprakları arasına tünemiş, arada bir çıt çıt öten birkaç serçe… Her şey bildik akışında.
“Bi saniye baksana…” dedi, yoldan geçen esmer, donuk yüzlü bir adam. İrkildi bir an.
“Şu adresi biliyor musun?”
Kâğıttaki adrese baktı. Tuhaf, böyle bir adres yoktu buralarda.
“Buralarda böyle bir adres…” derken…
Patlama… Göğsünde bir yanma… Bacakları… Yumruk gibi…
Adamın elindeki tabancayı fark etti. Ucundan çıkan duman; barut kokusu…
Silahı… Silahını hatırladı… Kırma kolunu çekti hemen; tetiğe bastı…
Tarraka…
Elini göğsüne bastırdı. Yere düştü. Akasyanın dallarındaki serçeler uçup gitmişti…
*
“Memur Bey bakar mısın?”
Daldığı düşüncelerden sıyrıldı. Esmer, yanık yüzlü bir adam adres soruyordu, tarif etti. Omzunda iyice ağırlaşan silahın askı kayışını gevşetti. İğreti duruyordu sanki üzerinde. Bir türlü alışamamıştı. Hâlbuki kalem tutması gerekiyordu bu ellerin. Hayat şartları işte. Babasının hayalleri…
Etrafa göz gezdirdi tekrar. Hayat yeni bir devinime başlıyordu. Yürüdü ağır adımlarla. Nöbetçi amirliğinin penceresinin yanında durdu. İçeri baktı yine. Fotoğraflar vardı duvardaki panoda. Üst tarafta “Şehitlerimiz” yazıyordu. Birer fotoğraf; her geçen gün artan… Kimisi hafiften solmuş, kenarları sararmaya başlamış; kesif bir uzaklıkta kalmış bakışlar, dudaklarında kırılgan bir tebessüm… Derin bir sükûtun içine gömülmüşlerdi. Bir an kendi fotoğrafını da onların arasında görür gibi oldu; irkildi; tüyleri diken diken oldu. Hiç aklına gelmemişti böyle bir şey. İlk defa böyl…
“Devrem… Duymuyor musun beni?”
…
“Nöbet bitti.”
*
Nöbetin bitmesine bir saat vardı. Vakit geçmek bilmiyordu. Masanın karşısındaki fotoğraflara bakarken dalıp gitmişti. Özellikle şu ortadaki fotoğraf… Gözlerinde yarım kalmış bir yaşantının akisleri, dudaklarında kırılgan bir tebessüm… Otuzunda vardı yoktu. Onunla ilgili, muhayyilesine yansıyanlara kendisi de şaşmıştı. Akasyalar, serçeler, hayaller… Neler de düşünüyordu böyle!
“Vay be!” dedi kendi kendine.
“Tıpkı hikâye gibi…”
1983, Kayseri-Develi doğumlu. Selçuk Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 2005’te mezun oldu. Öyküleri Muhayyel, İtibar, Post Öykü, Aşkar, Temmuz, Hece Öykü, Mahalle Mektebi, Yumuşak G dergilerinde yayınlandı.Eserleri:Öykü: Gergin Bir Yay(2014), Sonrası(2015), Deliliğin Evrensel Tarihi(2019)Roman: Ölüm Kadar Güzel(2017)