Abdurrahman Adıyan 2.Şiir kitabı “Sündüs Döşeği”nde yaşadığı çağı ve tanık olduğu olayları toplumcu bir söylemle şiirleştirerek okurlarıyla buluşturdu.
İki bölüm hâlinde ve 51 şiire yer verilen kitabın içindeki şiirlerin özüne bakıldığında insana
ait değerler hakkında düşündüklerini yer yer kinayeli ve didaktik söyleyen, kimi zaman epik, bazen öyküleyen bir şiir diliyle karşılaşılıyor.
Kitabın birinci bölümü;
“tanrı,
-sözcük ülkesinin şiir diyarına bir tezgâh kur, dedi.
şimdi ömür kumaşından her gün birkaç ilmek alıyor,
şiir libası dikiyorum. Bu çarşının sanatkârıyım” dizeleriyle açılıyor.
Şair kendi deyimiyle ömür kumaşından şiir libası dikmeye “kalk ey ben!/gözlerini aç değerlerini kuşan” diyerek ve önce kendi benliğine seslenerek başlamış ki zaten şair bir yer de sustuklarını söyleyen, derdi olan insan olarak bilinir. Nitekim kendine seslenerek gözlerini açmaya çağıran şairin derdini “rüzgâr sınırlarını ola ki aşmak ister/sakın! bir yeldir, eser geçer deme; gönül ülkeni tarumar eder” dizelerinden anlıyoruz. Bu söylem bize insanın gönül tahtını hatırlatıyor, çünkü insanın gönül ülkesi aynı zamanda onun gönül tahtıdır ve o taht yalnızca sevgiyle yoğrulmuştur. Keza sevgi; insanı, insana karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye, kimi zaman özverili davranmaya yönelten bir duygu, bir gülistan değil midir?
Kitaba adını veren “Sündüs Döşeği” başlıklı şiirin girişinde yer alan notlar, 18 Temmuz 1993 de Van Bahçesaray, Sündüs Yaylası’nda terörün yok ettiği canların acısına ve bölgede yaşanan olaylara ışık tutuyor. Şair, bu şiirde insan duyarlılığıyla sesini yükselterek terörü ve yitirilen insan hayatlarını sorguluyor.
“kimin savaşıydı, namlu kimden yanaydı
yayla bizim gök bizim toprak bizimdi
çekmiştiler gözlerine iblisin rimelini
dağlarımızın soğuk rüzgârları yalasın yüzlerini
biz ki hayatı sürmeli gözlerde kutsarız hep
sizin hisleriniz yedi koldan işgal
sırmalı prangalı esaretlerle halkalı
ki biz, halim-selim sündüs’ün çocuklarıyız
krapet kadar yücedir başımız
az aşımız tevekkül yazgımızla
asırlardır muti’yiz kaderimize
feqiyê teyran’ın kuşları aşkına
ol Muhammed Mustafa aşkına
kurşunlarınız ve size sunulan zehir hangi tastan”
Sündüs Döşeği; İkinci Bölüm İtalo Calvino’nun “Şehir Manzaraları”ndan bir alıntıyla açılıyor.
“bir kentte hayran kaldığım şey,
onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil
senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır”
Şair ikinci bölümde İstanbul, Van, Muş, Mudanya ve Niğde şehirlerini tema edinerek oluşturduğu şiirlerinde medeniyet, yaşam, tarihî ve doğal güzelliklere dair izlenimlerini anlatmış.
“istanbul sen ki koskoca bir ülkesin/heybet ve haşmetinle cihanda teksin istanbul ey istanbul”
“seninle gömülüyorum âh tamara/erek’ten doğacağım yarın yeni aşklara”
“müştehir, aşka dair imgeler okuyadursun/aşka kendini adıyan muş lâleleri olmuştur”
“mudanya bir ulusun/anka kuşu kesildiği günlerin rengidir”
Şiirlerini şairliğin gurbet burcuyla, hasret burcu arasından yazıyor Abdurrahman Adıyan. Gelecekte yazacağı yeni dizelerle şiirlerinde ön planda görünen düşünceyi anlamın içine gizleyerek, kelimeleri çok renkli çağrışımlarla daha da zenginleştiren, şiirde estetik algıyı, okur benliğindeki güzelduyuyu harekete geçiren söz dizimleri üretebilmesi mümkün görünüyor.
Kitaptan seçtiğimiz dizelerin bu konuda okurlara daha iyi kılavuzluk edebileceğini düşünerek, son sözü her zaman olduğu gibi şaire bırakalım:
“cümle âlem bilir ki/ben bir hâl tabircisiyim”
“sakalım/sarmaşık olmadı hiç yüzümü sarsın”
“ben, ürkek ve korkak büyüyen/gülmek için birkaç saniye düşünen/bu neslin neferiyim”
“gecikmiş bir posta güverciniydi aşk/sevinç ama en çok hüzün taşırdı heybesinde”
“anne, yokluğun uzakların imgesi/yamalı kalplerimizde hâlâ sesinin hançeresi”
“benim dağlarımda rüzgâr kınsızdı”
(STAR KİTAP, HAZİRAN 2012)