Bana İsmail Deyin adlı kitabına "bitkin fakat yatışmış olarak kazıdı bir mezar taşının üstüne, başından geçen her şeyi! (Gılgamış Destanı)" diye başlayan Yavuz Ekinci, son noktayı "her ne sözüm varsa ebedi taşa vurdum (Orhun Abideleri)" diyerek koymuştu. Son nokta, yalnızca bu kitabın bitişini imliyordu, 'Dünya kelâmı'nın değil.
Yazar Ekinci, uygarlıklar kavşağı Anadolu'nun fısıltılı kucağında oturuyordu. Fısıltılar geçmişten geliyordu, ya da bu günü gizliyordu. Yaşadıkları, okudukları, düşündükleri, farkına vardıkları, kelimeleri zorlayıp kalemle buluştuğunda, iki cümle daha yazdı: "Kaleme ve yazdıklarına andolsun (Kur'an-ı Kerim, Kalem, 2)" ve "Şimdi artık salıver beni Tanrım! (Kutsal Kitap, Luka II, 29)". İşte bu iki cümle arasında yazarın dördüncü kitabı Tene Yazılan Ayetler, doğmaya hazırlanıyordu.
UMUTSUZ BİR BEKLEYİŞ
Efsaneyle gerçeklik arasındaki girişkenliğin çok arttığı bölgede yaşanan öyle olaylar vardı ki, günü sorgulayarak ulaşılan yanıtların yolu, umuttan çok umutsuzluğa çıkıyordu. Daha büyük bir resim üzerinden bakarak hakikati sorgulamak, içinde eleştiriyi barındırsa da en azından bilgeliğin dinginliğini vaad ettiğinden, görüşüme göre, Ekinci'nin yaptığı da tam olarak bu oldu.
Asvas*'ın bulunan kemikleri! Tene Yazılan Ayetler'in milatında bir işaret gibi duruyordu. Çizelgede doğan sorular, bizi hep iyi ile kötünün birbirine içkinliğine, insanın ölmek için doğduğunu bilen tek canlı olarak yaşadığı travmaya, bunun getirdiği sorumsuzluk ve canhiraş varlık arzusuna, uygarlık tarihine, derken yazgıya götürürken, kimi 'şeyler'i değiştirebilme umudu nerdeyse hiç -sıradan çabalarla- yoktu. Bu durumda zeki, çalışkan, özenli, edebiyata tutkulu genç yazar Ekinci'nin Sümer'lerden Kutsal Kitaplara, Kutsal Kitaplardan günümüz dijital kayıtlarına uzanan devamlılıkta, dikkatle bakanın ayırt edebileceği korelasyonlara, işaretlere yoğunlaşmasına, çabasını sıra dışı kılmasına neden şaşıralım?
HAKİKATİ SORGULAMAK
Kitabına isim seçerken esinlendiğini söylese hiç şaşmayacağım yazar Calvino'nun Uzayda Bir İşaret adlı öyküsündeki şu cümleleri hatırlıyorum: "(...) bu işaret var olduğundan beri, düşünmek isteyene, düşüneceği bir işaret vardı ve orada o, işaret, düşünülebilecek bir şey olduğundan düşünülen şeyin, yani kendi kendinin de işaretiydi."**
Kitaba seçilen isimde geçen ayet sözcüğünün karşılığı açıkça görülemeyen şeyin işareti olarak da alımlanabilir, değil mi? Yani sezme, düşünme, kavrama, anlama, akıl erdirmenin aracı da, yazan da, yazanın içbeninden vahyolunan soru da, bu halin dışa vurumu olan yazı da ayetdir. İnsanın, mitlerle betimlenen binlerce yıllık varoluş mücadelesini irdelemekten kendini alıkoyamama sebebi, doğrulamanın ya da yanlışlamanın veya her durumda us'ta oluşan 'gerçeklik'ten ziyade hakikati sorgulamanın iticigücü yazgı da, ayettir.
Tene Yazılan Ayetler'de roman kahramanı olan yazar, Asvas'ın yazgısını anlamak için; kamera ve ses kayıtları, gazete küpürleri, günlük, mektup ve el yazıları, röportajlar, tanıdıklarının anlattıkları, Asvas'ın kitapları üzerinden bir araştırmaya girişiyor. Ekinci yazarın çabasını, elde ettiği bilgilerle , nerdeyse zamanda tüm 'olmuşlar'ın, tüm ihtimalleriyle olacakların, bütün varlıkların, kısacası her şeyin yazılı bulunduğu Tanrı'ya özgü korunmuş bir levha; kader defteri, hafızalarımızın yalnızca küçük bir kısmını oluşturduğu Tanrısal kayıt sistemi 'Levh-i mahfuz' daki Asvas 'paragraf'ını yeryüzünde yeniden inşa çabası olacak şekilde hikaye ediyor. Araştırma serüvenine tanıklık ettiğimiz roman kahramanı, metnin sonunda yaşadıklarını açıkca ifade ediyor zaten: "Asvas bir söyleşisinde alnımıza ve tenimize yazılan bu gizli yazı için "Tene Yazılan Ayetler" ifadesini kullanmıştı. Bu projenin en zor çalışması benimdi. Çünkü ben levh-i mahfuz dedikleri yere yazılmış olanların peşinden koştum."
DİCLE VE FIRAT'IN KOLLARI
'Romanı yazan'ın, peşine düştüğü Asvas'la ilgili ayetlerin eliyle Asvas'a olduğu kadar, yeryüzü uygarlıklarının öncülerinden Anadolu'nun mitlerine, çarpıcı Mezopotamya efsanelerine çıkışına eşlik ediyoruz. 'Yazar', tanıklıklarını; kötülük, ölüm, erkeklik, suç, 'kurban', özgürlük, yaşamak, güvenlik, birlik, beraberlik, ölümsüzlük, cinsellik, ihanet üzerinden çok tanrılı zamanlarda 'Tanrısal' iradenin bile üzerinde olduğu sezilen, alınyazısının / yazgının biçimlediği insanlık tarihini işaret eden bir ayet kurmak üzerine ikinci bir çabaya dönüştürüyor sonunda. Bu uzun tarihi, okurla yürümenin, romanın talep ettiği gerçeklik duygusunu zedelememenin, seçili en iyi karakteri de, Utanapişti!
Dicle ve Fırat'ın kolları arasında, iyilik ve kötülüğü bilme ağacının bittiği Aden'e yerleştirilip ölümsüzlüğe yargılanan efsane kahraman, Enkidu'nun sebep olduğu aydınlanmayla, geçiciliğin kaygısını omuzlayan Gılgamış'ın ölümsüzlüğün sırrını öğrenme ısrarına yenik düşerek, Tanrılara göre hata üzerine hata yapar. Sırrı Gılgamış'a verir. Bir yandan her sonun başlangıca tabi olduğu bilgisini öğrenirken / öğretirken, bir yandan da kovulduğu yurtlardan uzakta, Ekinci'nin aradığı diğer soruların yanıtlarına varacak çeşitli rolleri üstlenir. Asvas ve Utanapişti! Her ikisi de kendilerini yazan, her ikisi de kendilerini yazanı yazan, her ikisi de kendilerini yazanı yazanın kaderini yazan için işarete dönüşerek bizi öyle ufuklara uğurlayacaklar ki kitabın sonunda 'Bu benim hikâyem. Asvas olduğum doğrudur' diyenin hangi yazar olduğu ya da bizim Asvas olup olmadığımız sorusunu uzun bir süre atamayacağız içimizden. Bana İsmail Deyin'in son öyküsünün kelimeler âlemindeki yaratımı yarım kalan yegâne öykü kişisi Sayra'nın, tavandan sarkan ipin ucundaki ara halinden (ki hem ölüm hem doğum engellenmiştir böylece, Tene Yazılan Ayetler'e değin) başladığımız yolculuğun sonudur, Asvas olmaklığımızı, ya da Ekinci'nin Asvas'lığını sorgulamamız; işaret arayarak!
Calvino'nun metniyle uğurlayalım sizleri Ekinci'nin yeni kitabını okumaya: "Kısacası durum şuydu: İşaret, bir noktayı belirtmeye yarıyordu, ama aynı zamanda orada bir işaret olduğunu da işaret ediyordu, daha da önemlisi, nokta pek çoktu, ama işaret sadece oydu ve aynı zamanda işaret, benim işaretimdi, beni işaret ediyordu, çünkü yaptığım biricik işaretti ve ben de işaret koymuş olan biricik kişiydim. Bir ad gibiydi, o noktanın adı ve o noktaya işaret bırakan benim adım, anlayacağınız, ad gereken her türlü şey için elde var olan tek ad oydu." **
Calvino, Asvas ya da Ekinci... Aslında söyleyenden çok söylenen ve işaret edilen önemli...
* Asvas - Ermenice Tanrı.
**Calvino / Uzayda bir işaret / Bütün Kozmokomik Öyküler
(YENİ ŞAFAK KİTAP, 07 NİSAN 2010)