Bir Zweig mektubu okuyorsanız, orada sevgiye ve övgüye hudut konulmadığını görürsünüz. O, dostlarına karşı sonsuz bir iyi niyet, ölçüsüz bir hayranlık besler ve bunu söylemekten asla geri durmaz.
Maksim Gorki'ye 29 Ağustos 1923'te Salzburg'dan yazdığı bir mektupta, "Kitaplarınızı seviyorum! İçinde yaşadığmız kötülük dolu bu yıllarda sizin insancıl yanınıza çok saygı duyuyorum!" diyecektir. Bir mektubuna da 'Sevgili Büyük Maksim Gorki' diye başlar. Rilke'ye yazdığı mektuplarda bazen Verhaeren'i o kadar över ki insan, mektubun muhatabı Rilke'nin bir kıskançlık krizine gireceğini düşünmekten kendisini alamaz.
Zweig'ın bir özelliği de gerektiğinde dostlarına karşı nazlanmaktan çekinmemesidir. Gorki'ye şöyle yazar: "Eğer beni çok sevindirmek istiyorsanız, eserlerinizin müsveddelerinden birkaç sayfa yollayabilirsiniz. Genç kızlar gibi imza değil, sadece çok sevdiğim yazarları daha iyi kavrayabilmek için böyle müsveddeler topluyorum." Gorki bu nazik isteği geri çevirmez elbette. Elindeki bir müsveddeyi yollar hatta beğenmezse bir başkasını gönderebileceğini söyler. Zweig, Rilke'den de ısrarla istemiştir bir eserinin müsveddesini ama nedense ondan bir ses çıkmamıştır.
Stefan Zweig'ın altı yazarla, Rilke, Arthur Schnitzler, Hermann Bahr, Maksim Gorki, Sigmund Freud, Hermann Hesse ile mektuplaşmalarını içeren "Dostlarla Mektuplaşmalar", Yordam Kitap'tan Ahmet Arpad'ın çevirisiyle yayımlandı. Bütün bu mektupların en belirgin özelliği elbette, biraz da Zweig'ın o büyük saygı ve hayranlığından kaynaklanan 'dostluk'tur. Dostluk ve edebiyat...
En erkeni 1904'te -ki o zaman Zweig henüz 23 yaşındadır- Hermann Bahr ile başlayan mektuplaşmalar, 1939'da, Freud ile son bulacaktır. Bu döneme ait yazışmalar, 20. yüzyılın başından İkinci Dünya Savaşı'nın ortasına kadarki dönemde, söz konusu yazarların hayatlarını ve eserlerini parça parça da olsa takip edebilme imkânının yanında, Avrupa düşüncesi, edebiyatı ve hayatı hakkında soluk ve uzak da olsa kimi bilgiler edinmek gibi bir şansı da veriyor bize. Ne var ki mektuplar, hele yazışanlar Zweig, Rilke, Gorki ve Hesse gibi ustalarsa, bilgi edinmek değil, onların yaşam öyküsüne hayranlıkla dahil olmak için okunur. Zweig, nereden baksanız bir yurtsuzdur ve 'vatan'ı dostluklarda ve edebiyatta aramaktadır. Belki de bu yüzden kendisinden yaşça büyük olmalarına rağmen dostlarını bazen haddini zorlayarak sıkıştırmakta, yeni eserler için teşvik etmektedir. Rilke'ye, şiirlerinden bir seçki yapması için yalvarır adeta. Hermann Bahr'dan, yaşam öyküsünü yazmasını rica eder: "Ve sizden bir ricam daha var: Çekinmeyin, beklemeyin, kararlı olun ve başlayın yazmaya yaşam öykünüzü."
Genç Zweig'ın heyecanlı, övgüyle dolu mektuplarını alan dostlarının memnuniyeti de görülmeye değerdir. Hermann Hesse, Zweig'dan genellikle bir klinikteki hasta yatağında yahut kaplıcada aldığı mektuplardan hep hoşnut olur ve o şartlarda bile cevap yazmayı ihmal etmez. "...Locarno'da bir doktorun kliniğinde kalıyorum. Yavaş yavaş kendime geliyorum. Satırlarınız beni çok sevindirdi; sizi sık sık anımsıyor, kendimi size yakın hissediyorum." Rilke de Zweig'ın dostluğunu, içtenliğini öve öve bitiremez.
Zor olan, dostlukları özveriyle uzun yıllar sürdürebilmektir. Zweig başarır bunu. Bu mektupların, pek çok şeyle birlikte, dostlukların sürdürülebilirliği konusunda da söyleyecek çok sözü var okura.
Doğru ve güzel Türkçe
Türkçe Olimpiyatları'nda gördük ki artık dünya üzerinde Türkçe konuşulmayan pek az ülke kalmış. Renkleri, dilleri başka başka çocuklar, ağız ve gırtlak yapıları elvermediği halde olağanüstü bir çabayla Türkçe şiirler okudu, şarkılar söyledi. Bizim bu görüntüden alacağımız dersler olmalıydı. Türkçe'nin içine doğmuş çocuklarımız anadillerini doğru konuşmak için çaba harcıyor mu? Ya da evde, okulda, sokakta onları güzel ve doğru Türkçe'ye özendirecek örnekler var mı? Sırrı Er, gösterebileceğimiz iyi örneklerden biri. Yıllardır radyo ve televizyonlarda sunuculuk yapıyor. Türkçe'yi sadece doğru telaffuz etmekle kalmıyor, etkili konuşuyor. Doğru ve güzel Türkçe konuşmanın bir kültür haline gelmesi için de mücadele ediyor. Hayat Yayınları'ndan yeni çıkan "Temel Konuşma Teknikleri Diksiyon" adlı kitabı, onun bu yoldaki çabasının ürünü. Er, "Yazarken yazdığımız, konuşurken konuştuğumuz Türkçe'den sorumluyuz." diyor ve kitabında doğru ve etkili konuşmanın temel bilgilerini veriyor. Ses ve sesin nitelikleri, iyi bir konuşma sesinin özellikleri, ses sağlığı ve telaffuz kusurları gibi başlıklar altında sesi doğru çıkarma ve kullanma teknikleri anlatılıyor kitapta. Daha sonra da konuşmadaki yaygın yanlışlar örnekleriyle veriliyor. Sırrı Er, kitabın sonuna alıştırmalar ve örnek metinler de eklemiş. Uzun sözün kısası, anadilimizi güzel konuşmak için asgari bir eğitime ihtiyacımız var.
HAFTANIN KiTAPLARI
1. Peygamber Efendimiz - Mehmed Kırkıncı (Zafer Yayınları)
2. Kırık Deniz Kabukları- Selim İleri (Everest)
3. Anne-Baba ve Çocuklar İçin Tatil Rehberi - Adem Güneş (Nesil)
4. Bir Kavganın Tasviri - Franz Kafka (Can)
5. Simone de Beauvoir/Özgürlüğü Yazmak (YKY)
(ZAMAN, 12 HAZİRAN 2009)