Menu
ROMANIMIZ VE AVRUPA
Haberler • ROMANIMIZ VE AVRUPA

ROMANIMIZ VE AVRUPA


Edebiyat-ı Cedide romanının Avrupa sahneleri nice yıllardan beri ilgimi çeker. Cahit Kavcar'ın bir eseri var: Batılılaşma Açısından Servet-i Fünun Romanı. Bu eserden çok yararlandım. Avrupa sahneleri de, derli toplu bir dökümle, bu eserde karşıma çıktı.

Kavcar, Halid Ziya'nın 1889 Paris sergisine gittiğini yazıyor. Halid Ziya, Kırk Yıl'ında bu Avrupa gezisinden büyülü, rüyayı andırır bir yolculukmuşçasına söz açar.

Bununla birlikte, Servet-i Fünun'un büyük romancısı, Paris'i asıl Balzac'ın romanlarından tanımıştır, sokak sokak, neredeyse ev ev, üstelik her kesimden, her sınıftan insanıyla. Balzac'ın eseri ne, belki, Paris Esrarı gibi çok okunan romanları da katabiliriz.

Aynı Halid Ziya, oğlu Halil Vedad'ın intiharından sonra kale me aldığı Bir Acı Hikâye'de, Avrupa yolculuklarında o eski rüyayı artık göremez. Halil Vedad'ı kaybetmiş olmanın acısı elbette ağır basar. Ne var ki, Avrupa'yı az çok tanımış olmanın huzursuzluğu da duyumsanır.

Paris'i okumalar aracılığıyla tanımak, Yakup Kadri'nin Bir Sürgün'de anlattıkları arasındadır. Bir Sürgün, Türk aydınının Av rupa hayranlığını inceden inceye tahlil eden bir romandır. Yakup Kadri, -çoğu Sultan Hamid tarafından yasaklanmış- kitapların, der gilerin yansıttığı Paris'le roman kişisinin gördüğü Paris'i oranlar: İlkinin büyüsünü, rüyasını ikincisinde bulamaz. Özlemdinmiş, dahası, yerini düşkırıklığına bırakmıştır.

Bir Sürgün'ün başkişisi Doktor Hikmet'in Paris macerası ne yazık ki pek irdelenmemiş. Aslında, Bir Sürgün pek önemsenmemiş. Yakup Kadri dendi mi, akla gelen romanlar, hemen hep, Kiralık Konak, Sodom ve Gomore, son yıllarda da kıyısından köşesinden Panorama.

Bir Sürgün ise, bir çağın teşrih masasına yatırılması. Doktor Hikmet, Sultan Murad taraftarı sayılmış bir aileden gelmeseydi, II. Abdülhamid saltanatının kışkırtıcı yasakları ortasında yaşamasaydı, İzmir'e sürülmeseydi, 1904'te Paris'e kaçar mıydı?

Çıkıp gidenler, kaçanlar, hemen hemen aynı kesimin kişileri, kadın erkek, her birinin hikâyesinde benzerlikler söz konusu. Yaşa dıkları toprak boğunçlu, Avrupa ise özgür. Gelgelelim, bu 'özgür' ve 'özgürlükçü' Avrupa, yola çıkanların henüz yaşamadığı, hiç gör mediği bir düş dünyası.

Yukarıda andığım Halid Ziya'nın romanında Avrupa gezileri öyle fazla yer kaplamaz. Son romanının, Nesl-i Âhir'in giriş bölümün de yurtdışından dönülür. Yurtdışında dikkat çeken Osmanlı Türkleri arasında, Pierre Loti'nin Mutsuz Kadınlar adlı romanında uzun uzadıya anlattığı hanımlar vardır. Onların Fransa'ya kaçmaları başlı başına bir olay, macera sayılmıştır.

Gerçek hayattan esinlenme bu macera, ruhsal açıdan incelenme miş. Pierre Loti'nin yazdıklarıyla yetinilmiş. Hanımlar, kaçış, bir iki anıda geçiyor. İçsel dünyalarına, bunca yıl ortasında, kimse eğilmemiş.

Kaçışları, sadece Avrupa, Fransa hayranlığından mı? Sadece, Aziyade romancısının ısrarla vurguladığı gibi, kafes arkasında ya şamaktan usandıkları için mi? Bilinmiyor...

Kadın dünyasına o kadar açık Reşat Nuri Güntekin'in de bir Doktor Hikmet'i var, Gökyüzü adlı romanında. Gökyüzü'nün anlatıcı sı Tıbbiye'de okurken, masum bir politika mahkûmu olarak sürgüne gönderilir. Sürgünden Avrupa'ya kaçar. İkinci Meşrutiyet'te yurda dönünceye kadar, Avrupa'da aylak, yalnızca zaman geçirir. Reşat Nu ri'nin Doktor Hikmet'i de özgürlükler rüyasından nasipsiz dönecek tir.

Pierre Loti kadınları yazmış. Kendi romancılarımızın Avrupa kaçakları hep erkek kişiler. Reşat Nuri bile Pierre Loti'nin roman kahramanlarını gerçek hayattaki karşılıklarıyla değerlendirmeye ih tiyaç duymamış.

Avrupa'da Osmanlı Türk kadını, yine bir kadın yazarın eserinde, Halide Edib'in Handan'ında. Handan kaçmıyor, ama Handan ve çevresi de devrin istibdadından şikâyetçi. Handan Londra'da. Fakat Paris saltanatını sürdürecek; Londra bir tek Halide Edib'in romanında gö rünüp kaybolacak.

On dokuzuncu yüzyılda moda haline gelen Avrupa tutkusu, hiç değilse, edebiyattaki yansımalarıyla, bugün, yeniden irdelenemez mi? İlgi devşirmez, kimsenin 'iş'ine yaramaz mı?

(ZAMAN, 20 HAZİRAN 2010)