Menu
ÖZKAN GÖZEL'DEN YENİ KİTAP: VARLIKTAN BAŞKA...
Haberler • ÖZKAN GÖZEL'DEN YENİ KİTAP: VARLIKTAN BAŞKA...

ÖZKAN GÖZEL'DEN YENİ KİTAP: VARLIKTAN BAŞKA...

“BAŞKASI METAFİZİKTİR”

Özkan Gözel’in Emmanuel Levinas (1906-1995) üzerine yaptığı doktora çalışması Varlıktan Başka – Levinas’ın Metafiziğine Giriş adıyla İthaki Yayınlarca kitaplaştırıldı. Fransızca olarak yazılan tez, Gözel tarafından Türkçeye çevrilmiş ve ‘kısmi müdahale ve ilavelerle zenginleştirilerek’ kitaplaştırılmıştır.

Kitap Varlık ve Öte/ki; Başkalık ve Aşkınlık ve Etik Öznelik adlı üç ‘kesim’den oluşmaktadır. I. Kesim’de, Levinas’ın gençlik dönemi çalışmalarına odaklanılmaktadır. II. Kesim’de, Bir metafizik olarak etiğin şekli ve şemali belli, net bir iddia ve belirgin bir söylem olarak ortaya çıktığı dönem ele alınırken; III. Kesim’de, onun düşüncesinin nihai bir forma kavuştuğu son dönem üzerinde durulmakta ve etik öznelik meselesi ele alınmaktadır.

Almanya’ya Husserl için giden Levinas, orada Heidegger’i keşfeder ve Varlık ve Zaman’ı çoşkuyla karşılar. Bu iki filozof Levinas’ın felsefi kariyerinde silinmez izler bırakır. Ancak Heidegger’in Nasyonal Sosyalist Parti’ye katılmasıyla birlikte, Levinas düşüncesinde temelli değişmeler meydana gelir ve Heidegger’in varlık felsefesine tam anlamıyla aykırı ve karşıt bir mecraya girer. Aslında bu yol ayrımı Levinas’ı; başından beri varlık sorununun hakimiyeti altında gelişmiş tüm Batı felsefesini eleştirmeye kadar götürür. O, asıl ayrımın varlık ve hiçlik ya da var olmakla var olmamak arasında değil de, varlık ile öte arasında olduğunu söyler.

Bilindiği gibi başkası/öteki Levinas felsefesinin doğup beslendiği kritik eşiktir. Levinas’ın “ilk felsefe” olarak gördüğü ve metafizikle bir tuttuğu etik, tam da ötekinin gündeme geldiği bu noktada anlam kazanır. Burada temel soru, “massedilemeyen, indirgenemeyen, temsil edilemeyen, dolayısıyla hep kendisi olarak kalan” başkası ile ilişkinin ne şekilde olacağıdır.  Özkan Gözel’in de vurguladığı üzere Levinas, etiği tarif ederken, varlıkta çakılı kalmanın aksi istikametinde gerçekleşen “varlıktan-soyunma” olayını öne çıkarır. Varlıktan-soyunma, soyut düşünüm düzeyinde değil de başkasına yakınlık, ona karşı sorumluluk ve çıkar-gözetmezlik gibi somut durumlarda gerçekleşir. Filozofa göre, varlığı aşmanın ya da ondan soyunmanın yegane yolu ötekiyle müşahhas karşılaşmadır ki bu da yüze ilişki olarak etikte vuku bulabilir ancak.

Levinas, başkasıyla karşılaşmayı ya da onunla ilişkiyi etik bir temelde anlar. Ona göre başka/sı her halükarda bana aşkın olandır ve bu durumda başka/sı olanla kurulan ilişki, aynı zamanda aşkın olanla kurulan ilişkiyi ifade eder. Levinas için aşkın olan, öte olan; varlığın ya da bir başka ifadeyle ontolojik olanın ötesidir. Yalnız, Levinas’ta aşkınlığın, etik somutluk içerisinde, yani ben-başkası ilişkisinin müşahhas ve şahsi yapısı içerisinde gerçekleştiğini vurgulamak gerek. Ayrıca, özneyi özgürlükten ve bilinçten hareketle tarif eden Batı felsefesinin genel eğilimin aksine olarak, Levinas’ın özneliğin tarifinde sorumluluğu merkeze aldığına işaret etmek önem arz etmektedir.

Başkasının başkalığını, ben’im ölçülerime göre olmayışıyla açıklayan Levinas’ın buradaki ilişkiyi etik temelli kurması, yaşadığı Nazi dehşetiyle de ilgili olmalıdır. Dahası Mösyö Chouchani ile birlikte yaptığı Talmud okumaları da, onun felsefesini etik temelli kurmasında pay sahibidir. Çünkü, Gözel’in ifadeleriyle, “Etik ilişkide başkası, karşımızda duran, ihtiyaçları olan, yüzünün ifadesiyle bana “Öldürmeyeceksin!” diyen başkasıdır, “yoksul”dur, “yetim”dir, “yabancı”dır o. Yoksa o, sözgelimi Hegel’deki, Husserl’deki ya da Sartre’daki gibi düşüncede, tasavvurda, tahayyülde varolan ya da varsayılan başkası değildir, mesela alter ego değildir.” Beşerin, ancak ötekine açılarak insanlaşabileceğinin varsayıldığı bir etik anlayışıdır Levinas’ınki. Bu ötekine açılma, dolayısıyla varlığı aşma soyut, düşünümsel, ideal ya da ideel bir durumu ifade etmez. Özkan Gözel’e göre, Levinas felsefesinde, varlıktan soyunmuş, kendisinden çıkmış kimse, Kutsi Olan’a yönelmiş etik öznedir ve etik özne, veli figürüne yakınsar, giderek onu ifade eder.

Bir bakıma, Levinasçı etik, kişinin ötekiyle ilişkisinde onu kendine tercih ve takdim etmesi anlamında tasavvuftaki “îsar” kavramını çağrıştırmakta; dahası, ötekiyle somut ve dolaysız ilişkinin gerekli kıldığı diğergam bir faaliyet olarak “verme” (donner) de “infak” kavramını akla getirmektedir. Bununla birlikte, tasavvufla olan bu benzerliği daha öteye taşımak kuşkulu görünmektedir; sözgelimi, varlıktan sıyrılma, kendinden çıkma gibi Levinasçı kavramlarla “fenâfillah” arasında bir ilişki kurmak güçtür: zira Levinasçı düşünce, ‘ayrılık’ temelli bir düşüncedir. Buna göre, ben başka/sı’nda massolmaz hiçbir şekilde; o, başkasına yaklaşmakla birlikte hep kendi olarak yani ayrı olarak kalır. Sonuçta, Levinasçı etik, birleşmeyi değil de “ayrılık içre yakınlığı” varsayar: Bir olma, aynı olma, kaynaşma gibi haller burada hiçbir şekilde söz konusu edilemez. Dolayısıyla, Levinas’ın “mutlak manada öteki” olarak adlandırdığı Tanrı ile birleşme, O’nda massolma gibi bir düşünce onun etik ‘teoloji’sine kökten yabancıdır. Hemen ilave edelim ki Levinas’a göre Tanrı ile ilişkinin en ayrıcalıklı yolu öteki ile yani fakru zaruret içerisindeki kimse ile kurulan ilişki anlamında etiktir.

Nazi dehşetini yaşamış olan Levinas için etik özne, “mahrumiyet, fakr ve acziyet içindeki başkası karşısında, onun soran, sorgulayan, cevap bekleyen bakışları altında “Var olmaya hakkım var mı?” sorusunu kendisine soran, bu surette de kendini, tuttuğu konumu, yeri, mevkiyi, kısacası topyekûn varlığını ve varlıkta yer tutmanın meşruiyetini sorgulayan kimsedir.” Zamanlar, coğrafyalar, insanlar farklı olsa da dünyanın yaşadığı dehşet hiç değişmemektedir. Burada önemli olan yaşanan dehşet karşısında insanın akıl ve ruh sağlığını kaybetmeden sahih sorular sorabilmesi ve insanları sahih bir ortak paydaya çağırabilmesidir. Etiği felsefenin temeline yerleştiren Levinas’ın bunu ne kadar yapabildiği öncelikle felsefecilerin tartışmalarıyla belirginlik kazanacaktır.

Son olarak, Gözel’in kullandığı Türkçeye değinmekte yarar olduğunu düşünüyorum; çünkü onun kullandığı dil, ülkemizde felsefeyle uğraşanlar, özellikle felsefe metinleri çevirenler için bence örnek niteliktedir. Osmanlı Türkçesinden ve dahi kadim Türkçeden bihaber feylosoflar, kelime uydurmak zorunda kalmaktadırlar. Herhangi bir tarihsel anlam yükü, çağrışım ve nüans taşımayan bu uydurulmuş kavramlarla felsefe yapmak zorunda kalanlar ve onların takipçileri için felsefe bir kat daha zorlaşmaktadır. Oysa Gözel, hem genişlik hem de derinlik bakımından sahip olduğu dil vukufiyeti sayesinde, Levinas’ı rahatlıkla bizim dilimizle telif edebilmiştir. Kitap bu yanıyla Türkçeyi bir kabile dili olarak gören; bunun yanısıra Türklerin göçerliğine atıf yaparak Türkçenin fiil yüklü bir dil olduğunu, dolayısıyla bizden, büyük filozof çıkmadığı/çıkamayacağı saptamalarına da bir cevap niteliğindedir.

Özkan Gözel, Levinas felsefesinde merkezi bir rol oynayan başkalık,  anlam, duyarlık ve öznelik kavramları etrafında bir tartışmayı açmış bulunmaktadır. Türkiye’de Levinas üzerine kitaplık çapta yapılmış ilk çalışma olan Varlıktan Başka şimdi yankısını bulmayı bekliyor.

(YENİ ŞAFAK KİTAP, 05.01.2012)

CEMAL

1962 yılında Gönen/Balıkesir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı ilde tamamladı (1979). Gazi Üniversitesinde işletme okudu (1983). Beyaz Gömlek isimli ilk öyküsü 1982 yılında Güldeste Dergisinde yayımlandı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Kayıtlar, Hece, Hece Öykü ve Muhayyel’in çıkışında yer aldı. Portakal Bahçeleri ve Pencere Arnavutçaya, Pencere ve Utanç Farsçaya; bazı öyküleri Korece ve Azericeye çevrildi. Esenlik Zamanları 1999 yılında TYB; Mürekkep 2012 yılında ESKADER ve Ömer Seyfettin öykü ödülünü aldı. Cemal Şakar 2016 yılında Dede Korkut Edebiyat; 2019 yılında da Necip Fazıl Hikaye-Roman ödülüne layık görüldü. Eserleri: Öyküler: Gidenler Gidenler, 1990; Yol Düşleri, 1996; Esenlik Zamanları, 1999; Pencere, 2003; Hayalperdesi, 2008; Hikâyât, 2010; Sular Tutuştuğunda, 2010; Mürekkep, 2012; Portakal Bahçeleri, 2014; Kara, 2016; Adı Leyla Olsun, 2018; Utanç, 2020; Bir Avuç Dünya, (toplu öyküler) 2022. Deneme-İnceleme: Yazı Bilinci, 2006; Yazının Gizledikleri, 2010; Edebiyatın Sırça Kulesi, 2011; İmge, Gerçeklik ve Kültür, 2012; Edebiyat Ne Söyler, 2014; Hasan Aycın’ın Çizgi’si, 2016; Edebiyatın Doğası, 2019; Satır Arasındaki Anlam, 2020; Fragmanlar-Gerçeklikten Koparılmış İmge, 2022; Sanatın Kendiliği, 2024.Söyleşi: Dile Kolay, 2017.Edisyonlar: Sessiz Harfler, 2013; 40 Soruda Türk Öyküsü, 2018; Dilsiz’in Dile Gelişi, 2021; Kurmacanın Grameri (Ed.), 2021.

Daha fazla görüntüle