Hakkında en çok konuşulan ve bunu fazlasıyla hak eden şehirlerden birisi kuşkusuz Kudüs'tür. Hz. Musa'nın özgür ülkesi -maalesef Kudüs'e varamadan vefat etti-, Hz. İsa'nın son üç günü ve Hz. Peygamber'in ilk kıblesi. Elbette dahası var: Yahudi mistisizmine göre Hz. Âdem'in yaratılacağı toprağın bir kısmının alındığı ve yine Hz. Âdem'in burada vefatıyla aldığı toprağı iadesi; Nuh tufanında sular altında kalmayan tek yer; Hz. İbrahim'in oğlu İshak'ı Kurtuluş Kaya'sında kurban etmeye teşebbüsü; Hz. Yakup'un rabbiyle mülaki olduğu yer; Hz. Davud'un ve Hz. Süleyman'ın krallığı...
Timaş Yayınları, metinlerini Kerim Balcı'nın yazdığı, fotoğraflarını Aykut İnce'nin çektiği Kudüs kitabını yayınladı. Kitap, yayınevinin 'Görsel Tarih' serisinin beşincisi. Görsel Tarih serisinden çıktığı için doğal olarak görselliğin ön planda olduğu bir eser. Metinler daha çok Kudüs hakkında bilinenlerin, güzelce derlenip toparlanmasından ibaret. Zaten Timaş, kitabı prestij yayın olarak piyasaya sunuyor; görselliğin öne çıkmasına uygun olarak oldukça lüks ve temiz bir baskıyla.
Birarada yaşamayı öğrenmek
Kerim Balcı kitabın yayın gerekçesiyle ilgili olarak şunları söylüyor: "Elinizdeki albüm kutsalın modern çehresinde tarihin mirasını okumak üzere hazırlandı. Kendisinden önce yapılmış benzer denemelerin eksiklerini kapatmaya çalışıyor, ama eksiksizlik iddiasında da bulunmayacak kadar mütevazı. Görseliyle okurlarını Kudüs'ün sokaklarında gezdirirken, metinleriyle bu gezintiyi tarihin, dinlerin, birarada yaşamayı öğrenmek zorunda olan kültürlerin zihnî labirentlerinde devam ettiriyor. Mesajı barış olan bir albüm bu."
Kudüs'ün hem kozmolojik hem de kronolojik bir tarihi olduğunu saptamasıyla ilerleyen kitapta, şehrin 4000 yıllık tarihi güzelce özetlendiği bölüm şu cümlelerle bitiyor: "İngiliz Orduları 11 Aralık 1917'de Kudüs'e girdi. Osmanlılar Gazze-Kudüs hattında 25.000 şehit bıraktı."
Sonraki bölümler: Panoramik Kudüs; Şehrin Duvarları ve Kapıları; Üle'l-Küle'l-Kıbleteyn, Sâniü'l-Beyteyn, Sâlisü'l-Haremeyn: Mescid-i Aksa; Mescidi Aksa İnfografik; Ağlama Duvarı veya Heyt el-Burak; Kıyamet Kilisesi veya Kutsal Kabir Kilisesi; Müslüman Mahallesi; Yahudi Mahallesi; Hıristiyan ve Ermeni Mahalleleri; Kutsalın Etrafında; Sonsöz Yerine: Kudüs'ün Üç dindeki Kutsallığı.
Bölünmüş bir şehir
Bu bölümler daha çok görselliğin öne çıktığı yerlerdir; metin geriye çekilerek fotoğraf altı yazılara dönüşmüştür. Elbette görsel tarih kategorisinde yayınlanmış bir kitap için bu durum doğaldır; dahası böyle olmalıdır. Ancak gerek Mescidi Aksa, Ağlama Duvarı ve Kıyamet Kilisesi üzerinden dinlerin bugüne kalan mirasları gerekse de mahalleler üzerinden sosyal hayat anlatılırken, Kerim Balcı alabildiğine nötr, nesnel, soğuk bir dil kullanmıştır; hatta bu dil giderek 'laik bir dil'e dönüşmüştür: "Oysa Süleyman tam da Hazreti Davud'un teokrasi ile monarşinin dengeli bir şekilde birleştirilmesi projesini hayata geçirebilecek bir liderdi." Ya da; "İsrail 1967'de şehrin tamamını ele geçirmiş, 1982'de Doğu Kudüs'ü 'ilhak' ederek Kudüs'ü birleşik ve ebedi başkenti ilan etmiş olsa da Kudüs hâlâ bölünmüş bir şehir hissi verir." Ya da metin içinde yeri geldikçe İsrail Devleti'yle karşılaşmak şaşırtıcı değildir.
"Şimdi bize düşen Yahudilerin geleneksel 'Gelecek sene Kudüs'te' duasını 'Gelecek sene Kudüs'te barış olsun' diye tamamlayıp bu duaya amin demektir," diye sözlerine son veren Balcı açısından bu soğuk dil, barış temennilerine münasiptir. Siyonistlerin Filistin topraklarındaki neredeyse bir asırlık işgali, işledikleri zulümler, kıyımlar öylesine akıl almaz boyutlarda seyretti ki, bugün birçok insan, 'İsrail Devleti'nin Müslümanlara bir ihsan olarak sunacağı barışa çoktan razı. Çünkü buna razı olmamak, daha binlerce masum insanın kanının akmasına göz yummak anlamına gelmektedir. Zaten Siyonistlerin istediği de tam da böylesine bir boyun eğişti. "Kudüs de böyledir. Elbette mistik inançlı Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar Kudüs'ün kutsallığına aşkın, zamanlar ötesi bir mana yüklemeye çalışırlar. Kabalist Yahudilere göre Kudüs'teki Muallak Kayası aslında Kuruluş Kayası'dır. Allah kainatı yaratmaya önce bu kayadan başlamış, kainat ancak sonra bu kayanın etrafında örgülenmiştir. Mistik Hıristiyanlar aynı kayanın Haşir günü Rabb'in Adalet Kürsüsü olacağına inanırlar. Müslümanlar, Sufiler arasında da gerek Semavât'ın, gerekse Berzah Alemi'nin kapılarının Kudüs'te olduğu, dolayısıyla Kudüs'ün kutsallığının sonradan edinilmiş değil, zatında bir kutsallık olduğu inancını benimseyenler vardır" tespitini yapan Balcı, kutsallığı zatında değil, bireysel bir tecrübe olarak görür; "Kudüs'te temaşa edilen ve hissedilen kutsallık şehrin taşlarına, binalarına, yollarına şekil vermiş olan kutsal beşeri tecrübedir." Böylesi bir noktada Kudüs'ün hangi din için daha kutsal olduğu sorusunu da anlamsız bulur. Kutsallık üzerinden 'daha fazla hak' iddiası bu yanıyla anlamsızdır. Zaten Kudüs meselesi Filistin sorunun bir parçası gibi görülse de yazara göre; "tarihi kökenleri çok daha eskilere giden, kültürel ve siyasal olduğu kadar dini, mistik ve futuristik yönleri de olan girift bir problemdir."
Nihai bir çözüm mümkün mü?
"Kudüs hakkında hem Filistinlilerin çoğunluğunun hem de İsraillilerin çoğunluğunun kabullenebileceği bir çözüm, üretilemeyecek kadar girift görünmektedir ve herhalde sorun 'Mesih gelene kadar' çözümsüz olarak kalacaktır. Nihai bir çözüm zor görülse de çözüme giden adımlar atılabilir. Elinizde bulunan albüm-kitap böylesi bir adım olma ümidiyle hazırlandı." Aklın tutulduğu anlarda, bazen ironi en güzel cevaptır. Ama mesel acaba Balcı'nın dediği kadar girift midir?
"Ey Kudüs! Sen, sana gönderilen peygamberleri öldüren, onları taşlayan Kudüs!" Hz. İsa'ya atfedilen bu söz belki de hâlâ Kudüs'te çınlamaya devam ediyordur.
(YENİ ŞAFAK KİTAP, 09.05.2012)
1962 yılında Gönen/Balıkesir'de doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı ilde tamamladı (1979). Gazi Üniversitesinde işletme okudu (1983). Beyaz Gömlek isimli ilk öyküsü 1982 yılında Güldeste Dergisinde yayımlandı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Kayıtlar, Hece, Hece Öykü ve Muhayyel’in çıkışında yer aldı. Portakal Bahçeleri ve Pencere Arnavutçaya, Pencere ve Utanç Farsçaya; bazı öyküleri Korece ve Azericeye çevrildi. Esenlik Zamanları 1999 yılında TYB; Mürekkep 2012 yılında ESKADER ve Ömer Seyfettin öykü ödülünü aldı. Cemal Şakar 2016 yılında Dede Korkut Edebiyat; 2019 yılında da Necip Fazıl Hikaye-Roman ödülüne layık görüldü. Eserleri: Öyküler: Gidenler Gidenler, 1990; Yol Düşleri, 1996; Esenlik Zamanları, 1999; Pencere, 2003; Hayalperdesi, 2008; Hikâyât, 2010; Sular Tutuştuğunda, 2010; Mürekkep, 2012; Portakal Bahçeleri, 2014; Kara, 2016; Adı Leyla Olsun, 2018; Utanç, 2020; Bir Avuç Dünya, (toplu öyküler) 2022. Deneme-İnceleme: Yazı Bilinci, 2006; Yazının Gizledikleri, 2010; Edebiyatın Sırça Kulesi, 2011; İmge, Gerçeklik ve Kültür, 2012; Edebiyat Ne Söyler, 2014; Hasan Aycın’ın Çizgi’si, 2016; Edebiyatın Doğası, 2019; Satır Arasındaki Anlam, 2020; Fragmanlar-Gerçeklikten Koparılmış İmge, 2022; Sanatın Kendiliği, 2024.Söyleşi: Dile Kolay, 2017.Edisyonlar: Sessiz Harfler, 2013; 40 Soruda Türk Öyküsü, 2018; Dilsiz’in Dile Gelişi, 2021; Kurmacanın Grameri (Ed.), 2021.