Menu
KARDEŞLİĞİMİZE SU-İ ZAN DÜŞTÜ
Haberler • KARDEŞLİĞİMİZE SU-İ ZAN DÜŞTÜ

KARDEŞLİĞİMİZE SU-İ ZAN DÜŞTÜ

Kardeşliği, dostluğu paylaşarak; coşkun sevinçleri gölgeleyen hüzünlü arifelerle bayramlar yaşamak istedik. Bayramlar gelirken çocuklarımızın gözlerine bakarken, evimizin huzur dokunmuş havasında eşi dostu ağırlarken, arife suları ile arınma telaşına düşerken, içimize dolan sevinçle yaşamak doyasıya yaşamak istedik bayram sevincini. Bayram, cennet esintili öylece geldi günlerimizeserin baharlar gibi şehrin tenhalarına, şehrin mahşeri kalabalığına öylece yürüdü. Sınır boylarında yaşlı mülteciler, çıplak ayaklı çocuklar, gençliğinin baharındaki analar babalar memleketlerinde zulüm sürgünü ile yollara düştüğünde onlarla beraber geldi bayram. Sınırlar hep kana bulandı. Aynı Rabbe inananlar, aynı Resul’ün arkasından yürüyenler, aynı secdeye baş koyanlar birbirlerine kıyım yaparken yandı yüreklerimiz.

Yandı yüreklerimiz. Onulmaz ağıtlarla yollara düşmek istedik. Sarıp sarmalamak, çare ve derman olmak istedik hep. Tekerlekli sandalyesiyle sınırdan geçerken yaşmaklı yüzünü saklayan yaşlı ihtiyar bir annenin açılan kollarını doldurmak istedik. Ama elimizden bir şey gelmedi dualardan gayrı. Yangınlar ortasında kalmış Ortadoğu halkları, mübarek beldelerin; Şam’ın, Bağdat’ın, Halep’in topraklarında bitmeyen savaşlar yaşıyor. Bu savaşlardan kopup gelen nice garip, nice yoksul, nice zulme uğramış mülteci sınırlarımıza yığıldı bayram sabahları. Yıllar önce karlı gecelerde körfez bombalarla dövülürken, Saddam’ın haddini bildirme telaşıyla masum halkı bombalarken Amerika masum halk yine anlamsız savaşlarla yok edilmişti onu hatırladık. Ve her şey o zaman başlamıştı neden sonra anladık…

Filistin ve Gazze ümmetin yaralı güvercini. Bu güvercinin bu beyaz güzel güvercinin özgürlüğü için verilen şehitler. Mavi Marmaray’la önden gidenler. Kara gözlü körpe oğlumuz cennet civanı Furkan.  Rabbim merhametini, Rabbim Nusret’ini gönder diye yalvardık mübarek oruç vakitlerinde Gazze yerle bir edilmeye çalışılırken. Müreffeh evlerimizde, sıcak ocak başlarında, ekranlardan ölümler akarken donup kaldık ve yürüdük meydanlara. Kardeşlerimiz için yürüdük, yaralı, esir edilmeye çalışılan ümmet için yürüdük.

Ortadoğu müstekbirlerinin, çağın Firavunlarının iştahını kabartan bir pasta gibi öylece duruyor ve kan ağlıyor. Bitimsiz acı yüklü savaşlarla Mısır’ın Rabia Meydanı doldu taştı. Direnişçiler yürüdüler yılmadan meydanlara. Acımasız Sisi ağır silahlarını ve kalabalık ordularını gönderdi inanmışlar üstüne. Yutkunduk, yüreğimize acılar daha bir çöreklendi. Yutkunduk ama ağlayamadık. Ta ki keskin nişancılar nazenin körpe dünyalar güzeli Esma’nın imanlı yüreğini nişan alana dek. O zaman tüm güvercinler uçta avuçlarımızdan. Evlatlarımızın yüzlerine gözlerine bakamaz olduk. Donup kaldık. Fırtınalarla üşüyen meczuplar gibi nedensiz titredik yaz sıcaklarında. Bitmek bilmeyen zulümler bu coğrafyanın insanını yaralarken hep kapılarımız açık kaldı. Hep Ensar olduk. Hep saran kucaklayan, sahiplenen olduk.

Bayram bitmeden aynı Rabbe inananlar, aynı secdeye baş koyanlar, aynı Resul’ün arkasından yürüyenler birbirlerine kıyım yapmaya başladı. Yaşanan onca çirkin savaşın arkasından, Suriye’nin masum halklarına yapılan saldırıların arkasından, Irak halkının işkenceyle hizaya çekilmesinin arkasından Amerika’nın, İsrail’in silahlarının tarumar ettiği tüm Ortadoğu ateş çemberine döndü Işit belasıyla…

Tüm bu yaşanın savaşlar tam da yanıbaşımızda oldu. Siyasilerin gür seslerinin çıktığı anda oldu. Yeni Türkiye diye meydanlar dolduğunda oldu. Ortadoğu’nun tek umudu haline gelmiş ülkemizde İktidar olan siyasilerin söylemleri kardeşlik ve sahiplenmeye odaklı oldu her zaman. Kararlı ve istikrarlı sabır isteyen nice politikalarla Ortadoğu halklarına sahiplenmeyi görev bildiler. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan son Nato toplantısında verdiği selamla adeta mazlum halkların yanında olduğunu haykırıyordu. Yıllardır kaosa çekilmeye çalışılan ülkem insanları tüm yaşananlardan sonra anlamsız bir çatışmanın içine çekildi ve meydanlar, Güneydoğu şehirleri ateşe verildi. Yıllardır tam yanıbaşımızda patlayan bombalar, yakıp yıkılan şehirler, yok edilmeye çalışılan halkların acılarıyla anladık ülkemiz bu kaos ortamının içine çekilmeye çalışılıyor. Hami olma telaşıyla sürdürülen politikalarla Ortadoğu’nun yangına dönmüş kadim uygarlığına öncü olmaya çalışan ülkemiz üzerine acımasız oyunlar oynanıyor.

Bayram haftası biter bitmez Kobani’nin Işid tarafından işgali sonucu meydanlar ateş çemberine döndü. Anlamsız savaşların içine çekilmeye çalışılan Türk ve Kürt halkları yeni oyunlarla kandırılma aşamasında. Haberler geliyor. Evinde oturup televizyon izleyen hiçbir şeyden haberi olmayan bir kadın sokak çatışmalarından gelen kurşunla ölüyor. Gencecik bir öğretmen sığındığı mekânda belki korkudan, belki panikten, çatışmalar yaşanırken kurtulmak ümidiyle kendini camdan atıyor ve ölüyor. Yine güvenlik güçlerine kurulan pusu sonucu görev başında şehit edilen memurlar ve çatışmalarda hayatını kaybeden gençler… Yanan binlerce araç, yıkılan, kundaklanan binlerce bina… Hepsi yerine gelir yıkılan evler yeniden yapılır, arabalar tekrar alınır. Ama kaybolan umutlar. Yıllardır büyük özverilerle yürütülen Türk ve Kürt kardeşliği, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında, beraber savaşan halkların umutları nasıl geri gelir. Çözüm süreciyle ağlamayan analar, askerden, dağdan gelen acı haberlerle sarsılmayan haneler vardı. Şimdi tekrar kirli ve anlamsız savaşlarla kardeş halkları azmettirenler yeni oyunlarla meydanları doldurdular. Yaktılar, yıktılar, kırdılar ve ölüm yağdırdılar…

“ Kafirler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız ( birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bozgunculuk ( fesad) olur. “ ( Enfal – 73) Rabbimin ayetleri sanki bu günlere, bu acı günlere sesleniyor. Kâfirler karşısında kardeşliğimizi bilmezsek, ümmet duyarlılığıyla, insanca, erdemlice hak ve hukuk üzere dostça yaşamanın, beraber olmanın derdine düşmezsek bizleri büyük bozgun beklemekte.

Rabbim bu zor günleri hayırlı bir şekilde atlatmayı nasip etsin. Zalimlere fırsat vermesin.

(10.10.2014)

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle