Anton C. Zijderveld’in Klişelerin Diktatörlüğü adlı kitabı Kadir Canatan çevirisiyle, AçılımKitap’lar arasından çıktı...
KİTABIN ÖNSÖZÜ:
Bu inceleme, 1979 yılında Londra’da yayınlanmış İngilizce bir yayının Hollandaca dilinde yeniden düzenlenmiş şeklidir. Özgün metni satır satır izlemeye çalıştım, fakat bazı ifadeleri iyileştirme, şurada burada argümanlar ve konular ekleme gibi metni bazı noktalarda Hollandalı okuyuculara uyarlama fırsatını buldum.
Tıpkı Soyut Toplum (Abstract Society, New York, 1970; London,1973; Hollandaca çevirisi 1971) gibi bu kitap da kültür eleştirisi yapan bir çalışmadır. Eğer okuyucu burada ne tür bir sosyoloji yapıldığını anlamak istiyorsa, sözünü ettiğimiz yapıta başvurması akıllıca bir iş olacaktır. Buna rağmen söz konusu sosyoloji ile alakalı olarak kısa bir açıklama yerinde olacaktır. Okuyucuyu, bu kitabın asıl konusu olan bir hususta uzun bir (metodolojik) girişle yormamak için kitabın sonuna özlü bir ek yapmayı kararlaştırdım.
Klişeler ve onların toplumsal ve siyasal yaşamda kullanımı, her zaman benim ilgi ve merakımı çekmiştir. Gerçekte bu konudaki teorimi ancak eleştirel bir kültür çözümlemesini ‘klasik’ kültür sosyolojisinin uzantısında telakki etmeye ve özellikle klişeleri, sadece dilbilimsel bir olgu olarak görmemeye başladığımda formüle ettim. Klişeler, çoğunlukla zoraki olarak güncel dilimize giren sadece konuşma biçimleri değildir. Onlar aynı zamanda düşünüş, duyuş ve yapış biçimleridir ve bu noktada kurumlara çok benzemektedirler. Bu nokta ayrıntılı olarak ele alınacaktır, ama burada hemen ifade edilmelidir. Çünkü kültür sosyolojisi, ilk etapta kurumların sosyolojisidir ve bu yönüyle klişe araştırmaları için ideal bir yorum çerçevesi olarak işlev görmektedir.
Her ne kadar ilk kavram hakkında hafif bir tercihim söz konusu olsa da, bu kitapta klişe (cliché) ve kalıp (gemeenplaats) sözcüklerini eş anlamlı olarak kullanacağım. Tercihimin nedeni, güncel çağrışımları (ya da his değeri) bakımından konuşulan dille daha az spesifik ilişkisi olmasıdır.
Bu baskı için sosyolojik anlamda klişelerin diktatörlüğüne karşı mücadelemde bana giderek artan desteğinden dolayı meslektaşım H. P. M. Adriaansens’sa teşekkür borçluyum. Baskı öncesi taslağı baskıya hazır hale getirdiği için sekreterim bayan M. Houtepen’e teşekkür ederim.
Tilburg, 1981 yaz dönemi
Anton Zijderveld
TÜRKÇE BASKI İÇİN ÖNSÖZ
Klişeler hakkındaki bu kitap, bundan hemen hemen otuz yıl kadar önce küçük bir entellektüel krize maruz kaldığım sırada yazıldı. Bir İngiliz yayıncı için sosyolojik teori tarihi hakkında bir kitap yazmak üzere sözleşme yapmıştım. Yazmaya başladıktan bir kaç hafta sonra tıkanıp kaldım. Eşim sorunun ne olduğunu sorduğunda ona dedim ki, bir sosyolojik klişeden diğerine atlıyorum. Böyle bir kitap yazmak niyetinde değildim. Birden gerçekte klişelerin ne olduğu zihnime takıldı. Tekrar çalışma odama döndüm ve daktilomun başına geçtim. Üç ay içinde bu kitabın ilk versiyonunu yazdım ve altı ay sonra da yayıncıya gönderdim.
Klişeyi, başlangıçta keskinlik ve özselliğiyle dikkati çeken insani bir ifade olarak tanımlıyorum. Bu nedenle klişeler çoğu insanlar tarafından kullanılmakta ve zamanla yıpranmaktadır. Orijinal anlamları kaybolmaktadır. İfade, sadece boş bir biçime dönüşmektedir. Dinsel ve siyasal törenlerde klişeler büyük iş yapıyorlar, çünkü herkes düşünmeden onları tekrarlamaktadır. Klişeler, bu durumda enflasyonist bir ekonomideki paralara benzemektedirler. Batı dünyasındaki her siyasetçi ‘demokrasi’den bahseder, fakat bu tehlikeli ve boş bir kavram haline gelmiştir. Çünkü diktatörlük rejimleri de kendilerini ‘demokratik’ olarak adlandırıyorlar.
Klişe, siyasal ve dinsel propaganda için oldukça kullanışlıdır, çünkü eleştirel tefekkürü ortadan kaldırmaktadır. Klişe, insanların sağduyusal olarak şüphelenmedikleri doğallıkları içinde insana hitap eder. Kim ‘demokrasi’ye karşı olabilir ki? Alçak gönüllük sınırları içinde kalarak bu konunun hala güncel olduğunu düşünüyorum. Küreselleşen ve hızlı elektronik iletişimin yaygınlaştığı dünyamızda, şüpheye yer vermez bir biçimde klişeler bombardımanı altındayız. Her zamankinden daha fazla eleştirel bir tefekküre ve klişeler karşısında mesafeli bir duruşa ihtiyacımız bulunmaktadır. Ben hala din, bilim, sanat ve hiç unutmayalım mizahın klişeye açık oldukları gibi, aynı zamanda klişeleri kırmak için çaba sarf ettikleri fikrindeyim. Ve özellikle profetik/nebevi, monoteist dinler başka bir gerçeklik –peygamberler yoluyla beliren ve klişelerimizi altüst eden Tanrısal gerçeklik- ışığında klişelerin ayartmalarını etkisiz kılmaktadırlar.
Belki bu sözlerle klişeleri ağır bir şekilde eleştirdik. Oysa klişelerin gündelik yaşamda olumlu işlevleri de bulunmaktadır. Karşılıklı ilişkileri, hızlı ve akıcı tutmak için bize yardımcı olmaktadırlar. Hiç bir şey bir kişinin mevcut kalıpları kullanmayı reddederek sürekli olarak özgün bir biçimde düşünmesi, konuşması ve yazması kadar yorucu değildir. Gündelik yaşamda klişeler karşılıklı iletişimin gres yağı olarak işlev görmektedirler. İngiliz yazar Evelyn Waugh’ın söylediği üzere: ‘Klişelerden kaçınamayız, ama onlara fırsat da vermemeliyiz.’
Rotterdam, 25 Eylül 2008
Anton Zijderveld