Menu
'HUZUR'U MÜSLÜMAN SÜKUNETİNDE' BULAN ŞAİR: TANPINAR
Haberler • 'HUZUR'U MÜSLÜMAN SÜKUNETİNDE' BULAN ŞAİR: TANPINAR

'HUZUR'U MÜSLÜMAN SÜKUNETİNDE' BULAN ŞAİR: TANPINAR

http://www.youtube.com/watch?v=XjRgxq5V8b0

Bu yüzü tanıyorum ben! Hafızamın derinliklerinde dolaşmasına izin verdiğim günden beri farklı bir dilden söyleşiyoruz onunla. Alındaki çizgiler diken gibi batsa da yüreğime, bu hüznü anlıyorum ben… Belli ki ufuklar tutuşmuş yine seyrine daldığı âlemde! "Ne içinde ne de dışında" olduğu bir zamanın "abasız-postsuz" dervişi bu ıstırabı kimden devr almıştı dersiniz?
Yahya Kemâl’i çocukluğumdan beri sevmeme rağmen hep Tanpınar çocuğu oldum ben! Göğe el açmış Çınarların gölgesinde fetih rüyaları gören bir yakaza olmaktansa, ufukların tutuştuğu demlerde gizlice ağlamayı tercih ettim. Tanpınar çocuğuydum ben. Belki de Müslüman sükûnetinin sindiği şehirlerde ve kuytularda üstâdım Tanpınar gibi “Ezansız Semtleri” anlatan büyük şairin sözleri, bir hüzün bulutu gibi çökmüştü bütün ömrüme!
Mısralarından bütün bir milletin hafızasına akan esrar ve bu esrârın baktığım her bulutu ipekleştirmesi de belki bu yüzdendi. Belki de ben bir rüya tutulması yaşıyordum. Yakaza aynasında beni yakalayan Tanpınar’ın, toprakta kaybolmayan, zamanın dışına kaçmayan rüyasının cinnetine ve hummasına tutulmuştum belki de!
Öyle olmasa "Beş Şehrin" taşlarda gülen rüyasında bir belirip bir kaybolur muydu hafızam? “Ezansız Semtlerden” sızan hüzün, belki de bir vasiyetti Üstâdı Yahya Kemal’den Tanpınar’a. Zira o, gezdiği şehirlerde toza batmış bir medeniyetin köklerini aramaya durmuş ve eşyanın hafızasını emmeye koyulmuştu.
Hicapsız betonların yükseldiği her bir bulvarda aradığı asırlık bir geçmişin izleriydi. Oğuz soyunun bu topraklara bıraktığı izlerin peşine düşmüştü. Kılıçları, kargıları, yazıtları, mezar taşlarını, hatları, kûfi ve sülüsleri, çinileri tek tek dinlemiş ve okuduğu hafızalarını imbiklerden süzerek yazmıştı. Koca bir asrı sığdırabildiği kitabın girizgâhı bile yakaza gibi parlayıp sönüyordu okurunun beyninde!
Büyük bir muzdaripti o! Ama insanlar ona "kırtıpil" dedikleri için değil… Bütün başarısızlığı kendi kabiliyetsizliğinde arayan bir âhir zaman garibinin yazı dünyasının kabalık ve kadirşinassızlığını derd edecek bir ufku ve gönlü olmazdı şüphesiz! Onu bir ömür hüzne gark eden üstadının ona miras bıraktığı Ezansız Semtlerin gölgesinin göğe vurmadığı kubbeleriydi. Şöyle diyordu Tanpınar;
“ Bizden evvelki nesiller gibi bizim neslimiz de bu değerlere şimdi medeniyet değişmesi dediğimiz, bütün yaşama ümitlerimizin bağlı olduğu uzun ve sarsıcı tecrübenin bizi getirdiği sert dönemeçlerden baktı. Yüz elli senedir hep onun uçurumlarına sarktık.”
Senelerdir bize okuttukları kitaplarda Göktürk ve Uygurları, Peçenekler ve Selçukluları ne kadar tanıdık ki biz? Bir uçurumdan bakar gibi nüfus cüzdanında mensubiyeti "Türk" ancak yüzü Batı’ya çevrilmiş bir ifrit yuvasıydık hepimiz!
Tanpınar çocuğuydum ben! Mütehammil yaşların gözlerimden yüreğime aktığı "Ezansız Semtler’in hüznü ruhundan ruhuma akmıştı çünkü!
Üstâdım TANPINAR gibi hırpâni ve nazlı bir gam taşıyordum gönlümde!
Bu gâm bize bir görevdi “Ezansız Semtlerin” ayazından!
Rumeli Kabristanlığında, Uhrevî ve gök çekimli bir sâlânın çargâh gölgesinde baş başa uyuyanlara rahmet niyâzıyla...
Kdirşinaslıkla...