Menu
hatıralar arasında muazzez kurdoğlu
Haberler • hatıralar arasında muazzez kurdoğlu

hatıralar arasında muazzez kurdoğlu



Önceki hafta Bodrum'daydım. Bodrum'a her gidiş anıları geri getirir umuduyla. Âdeta 1970'leri, 1980'i arıyorum. 1980 sonrasında Bodrum yazlıklarımda bir izdüşümü.

Ama, Halikarnas Balıkçısı'nın Mavi Sürgün'ü olmasaydı, Mavi Sürgün'ü okuduktan sonra Bodrum'u ille görmek istemeseydim, yazarlığım herhalde çok şey kaybederdi. Şimdi de gözümün önünde: O erden Bodrum'a sarp yollardan ulaşıyoruz. Kaplumbağa otomobilde uzun bir yolculuk bu. Birdenbire Bodrum Kalesi!

Sürgüne gönderilmiş Halikarnas Balıkçısı orada bambaşka bir yaşam bulur. Ben Her Gece Bodrum'u 'bulmuştum'.

Daha ilk gidişimde kitaplar-kitaplar götürmüştüm yanımda. Hatırlıyorum: Conrad'dan Lord Jim ve Zafer, Halikarnas Balıkçısı'ndan Anadolu Efsaneleri, Edip Cansever'den Kirli Ağustos. İki deniz yazarı ve Kirli Ağustos'la Akdeniz'in şairi.

Kırkı aşkın yıl sonra büyücek el çantasında Oktay Rifat'ın Yeni Şiirler'iyle Tennessee Williams'tan Mrs Stone'un Roma Baharı. On günde eskisi kadar çok kitap okuyamıyorum artık.

Mrs Stone'un Roma Baharı'nı Fatih Özgüven'in güzel çevirisinden okumuştum. Filmini de seyretmiştim: Vivien Leigh, Warren Beatty, Lotte Lenya gözümün önünde. Gençliğimdeydi, Nişantaşı'ndaki Konak sinemasında.

İlk basım Yeni Şiirler, tarihe, Osmanlı tarihine açılan verimleriyle bir kez daha büyüledi. Bir kez daha Oktay Rifat'a sonsuz hayranlık duydum. Öyle sanıyorum ki, geçen zaman şair, romancı, oyun yazarı Oktay Rifat'ı büsbütün anlamlı kılıyor. Edebiyatımızın hiç 'yaşlanmayacak' yazarlarından.

Tennessee Williams gözüpek tutumuyla bambaşka bir çizgide. Ne var ki, onun oyunları, hele Sırça Kümes, Arzu Tramvayı, Yağmur Gibi Söyle Bana, bence, yirminci yüzyılın en etkileyici tiyatro eserleri. Tennessee Williams'ın kısa roman uzun öykü arası metinlerini pek bilmiyorum. Fatih Özgüven'in emeği olmasaydı, Mrs Stone'u tanıyamayacaktım.

Mrs Stone'un Roma Baharı'nda tiyatro havası esiyor. Eski, görkemli, sefih Roma bile bir dekor. Gelgelelim 'çıldırtıcı' bir dekor, çıldırtıcı bir tiyatro.

Filmdeki dünya daha melodramatikti. Bu kısa roman yaralayıcı.

Hemen hep yaptığım gibi, bizde olsaydı... sinemaya değil de, tiyatro oyununa dönüştürülseydi, bizde kim oynardı Mrs Stone'u diye düşündüm. Hatıralar arasından Muazzez Kurdoğlu belirdi. İçim sızladı. Günümüzde çok az kişinin hatırladığı Muazzez Kurdoğlu.

Bodrum'da sevgili arkadaşım Ayşe İçinsel'e rica ettim; bilgisayarın kaynaklarında Muazzez Hanım'ı handiyse boş yere aradık. Eksik püksük bilgiler. Birçok seyirciyi sarsmış oyunlarının adları bile saptanmamış.

İstanbul'da 1920'de doğmuş. Babası bestekârmış. Ankara Devlet Konservatuarı'nın ilk mezunları arasında. 1941'de mezun olmuş ve sahne hayatı başlamış. 1950'lerin Hayat mecmualarını karıştırsam, hemen hepsi sükseli o oyunlara dair haberler elbette karşıma çıkacak. Gerçi hiçbirini görmek mutluluğuna erişemedim. Muazzez Kurdoğlu, ünü, Ankara'dan İstanbul'a yankımış bir aktristi. Yönetmenlik de yapmış.

1996'da bir cumartesi günü, güz mü, kış mı, silinmiş. 1996 tarihi bilgisayardaki kaynaktan. Dialog'ta -Nişantaşı'nda bir özel okul- derse girerken, Muazzez Hanım'ın ölüm haberi gelmişti. Eski eşi Halûk Kurdoğlu'nun gözyaşlarını hatırlıyorum. Bir devir, bir efsane diye düşünmüştüm.

1960'ların ortasında Ankara'dan gelip Dormen Tiyatrosu'nda oynamıştı. Galiba Devlet Tiyatrosu'ndan kırgın ayrılmış.

Dormen Tiyatrosu o dönem Beyoğlu'ndaki Ses Tiyatrosu'nda sürdürüyordu perde açışlarını. İyice ön sıralardan birinde oturuyordum; yolun başında, sanat coşkusuyla dolup taşan bir genç. Muazzez Kurdoğlu'nu ilk kez seyredecektim. Oyunun adı Derin Mavi Deniz.

Perde açıldı...

Sonradan öğrendiğime göre çok daha trajik bir öyküsü olan Derin Mavi Deniz, tepki alır kaygısıyla epey törpülenmiş; yine de etkileyici. Tıpkı Mrs Stone gibi yaşı geçkince güzel bir aktrise tutkun genç adam... Böyle bir öyküsü kalmış bende.

Genç adam Metin Serezli. Metin Serezli'yle Muazzez Kurdoğlu sahne önünde duruyorlar. Aslında, Muazzez Hanım bir iki adım daha önde. Yüzü hem Metin Serezli'ye hem de biraz biz seyircilere dönük duruyordu. Krem rengine çalar beyaz, geniş ve uzun etekli bir tuvalet giymişti; tam bir 'kostüm'. Dalgalı saçları solgun sarıydı. İri gözlerinde hüzün.

Duruşuyla, boğuk, dramatik sesiyle, ellerini kullanış biçimiyle gerçek bir 'grande dame', bir 'primadonna'ydı. (Ayşe'nin baş vurduğu kaynaklar 'diva' diyor; günün moda sözcüğü 'diva' olduğundan.) Anlıyordunuz, yıllar yılı bütün Ankara'nın neden Muazzez Kurdoğlu'ndan söz açtığını.

Oysa sonraki kuşak, rolüne kapılıp gitmiş, canlandırdığı kimlikle coşmuş, esrimiş bu soydan oyuncuları 'demode' bulacak, hatta küçümseyecek: Kaç kez tanıklık ettim.

Derin Mavi Deniz'in etkisi bende hâlâ varlığını korur. Bu soydan oyunculuğun küçümsenmesine hiçbir zaman anlam veremedim. Kapılıp gitmişlik, kaptırıp gitmişlik ruh dünyama uzak değil.

1970'lerde, Muazzez Kurdoğlu, senaryosunu yazdığım Bir Demet Menekşe'de, Hâle Soygazi'nin annesini canlandırdı. İşte o zaman tanışmıştık. Belleğim aldatmıyorsa, Kozyatağı'nda eski ahşap bir ev, filmcilere günü birlik kiralanırdı, geçmiş günlerinde güzel bir ev. O evde tanıştık. Genizden gelen sesi kulağımda. İri yeşil ve küskün bakan gözleri de. 1920 doğumlu olduğuna göre elli yaşlarındaymış; ama yaşama daha fazla kırgındı.

Bir sözünü yıllarca kendi sözümmüş gibi çalıp başkalarına anlattım. İnsanların ikiyüzlülüğünü söylüyordu:

"Eskiden inanırdım. 'Bu kıyafet, bu elbise, bu bluz sana çok yakışmış Muazzez' dediklerinde, öyle düşünmediklerini, arkamdan bambaşka şeyler söyleyeceklerini biliyorum artık. O zaman yalnız kalıyorsunuz."

Ankara Devlet Tiyatrosu'nun ünlü oyuncusu, dört beş yıl, alçakgönüllü sinemamızda hemen hep 'anne' rollerinde göründü. Kendinden sonraki tiyatrocular Muazzez Hanım'ın trajedyen edasına dudak bükseler de, sinemacılarımız onun kişiliğine, aktrisliğine saygı beslediler. Sanırım seyirci üzerinde etkisi güçlüydü.

Fakat mutlu değildi Muazzez Kurdoğlu. Ayaspaşa'daki Rus Lokantası'nda karşılaştığımızda, sokağa pek az çıktığını, sinemadan da koptuğunu, günlerini ıssızlık içinde geçirdiğini söylemişti.

Bu onu son görüşümmüş.

1990'larda Yedikuleli Mihriban'ın çekimi sırasında, bir bölümde konuk oyuncu olarak oynamasını rica etmiştim. Çekine çekine. Telefondaki ses bir süre kesildi.

"Muazzez Hanım" dedim, yeniden.

"Teşekkür ederim Selim Bey. Beni hatırladığınız için. Fakat artık günlerimi konken oynamakla geçiriyorum. Telefonunuza konken masasından kalkıp geldim."

Bu sözlerin ne kadar dokunduğunu söylemem yersiz.

Telefonu kapattım. Gözümün önünde hep o geniş etekli tuvalet, görkemli ışıyan aktris. Sonra, kim bilir ne zaman?, çıkagelen, bastıran, boğan, boğazlayan bıkkınlık, usanç!

Ölümünden sonra tiyatro sahnesinde tören yapılmamasını istemiş. Yaptılar.

1950'lere dönseydik, Mrs Stone'un Roma Baharı bir tiyatro oyunu olarak kaleme alınsaydı, Muazzez Kurdoğlu sahnede Mrs Stone!..

(ZAMAN, 01 AĞUSTOS 2009)