Portekiz'in geçen yüzyıldaki en büyük şairi Fernando Pessoa'yı sevmemiz ve ona hayranlık duymamız için pek çok sebep vardır.
Mesela "Tutkum ve isteklerim yok benim. / Şair olmak bir tutku değil benim için. / Bu benim yalnız olma yolum." diyebildiği için. 'Rüzgârın çıkışı gibi doğal' bir şiiri olduğu için... Ve elbette en çok, içinde sayısız yazarı ve şairi (sahi 47 yıllık ömrüne bunları nasıl sığdırabildi!) birbirine benzetmeden, birini ötekinin gölgesi altında ezdirmeden özgürce söylettiği, yazdırdığı için... Pessoa'yı, bir de 'Huzursuzluğun Kitabı' adlı o benzersiz eseri okumamıza imkân verdiği için severiz. Bernardo Soares, evet Pessoa'dan bütün bütün uzak bir karakter değildi ve onun içindeki tükenmez yazı adamından biri olarak karşımıza çıkıyordu. Fakat biz onun her cümlesinin altında, köşe kapmaca oynadıkları Pessoa'nın kaygısızca göz kırptığını görüyorduk. Huzursuzluğun Kitabı, bütün yerini yadırgayanların, sıkılganların, umutsuz âşıkların, rind meşreplerin sözcüsü değil miydi?
Pessoa'dan geriye kalan sandıktan üç de şair çıkmıştı. "Portekizce'yle ilkel doğa şiirleri yazan Alberto Caeiro, pagan dinlere inanan hekim Ricardo Reis ve 'içinde bir Yunan şairi barındıran Whitman' diye tarif edilen Alvaro de Campos"... Elde var Pessoa, etti dört!... Peki, bir okur, bu dört şairden hangisine yakın hisseder kendini yahut o üçünden hangisini Pessoa'ya daha çok benzetir? Şairin asıl kimliği hangisinde daha çok belirgindir? Gerçek Pessoa, bütün bunları soracağımızı biliyormuşçasına, bir şiirinde, "Numaracı biridir şair" demiyor muydu!
Her ne olursa olsun, Pessoa, dünya edebiyatında benzeri bulunmayan bir oyun oynamıştı ve bile isteye bu oyunun içinde yer almak, her iyi okuru mutlu ediyordu. Bu oyunu niçin oynamıştı Pessoa? 'Bir Kaçağım Ben' şiirinde "Yalnız kendim olmak / Ya zindana kapanmak / Ya da hiç olmamak demek / Ben de kaçak yaşarım / Pekâlâ yaşıyorum işte" demesi boşuna mıydı? Galiba, hayatın, bu yalnızlıklar gezegeninin ancak birbirinden çok farklı duygularla, akıllarla, kişiliklerle ve nihayet, benzemez üsluplarla anlaşılabileceğini/anlatılabileceğini düşünüyordu. Cevat Çapan'ın dediği gibi, "Denilebilir ki, Pessoa'nın insan kimliğiyle ilgili saplantısı, belki de bu değişik kimlikteki şairleri yaratmasındaki başlıca etkendi. Bu şairlerin her biri sanki Pessoa'nın yazdığı ve oynatmaktan hoşlandığı bir oyun kişileriydiler." Bu oyuncuların her birinin bir yaşamöyküsü de vardı. Pastoral şair Alberto Caeiro 1889'da Lizbon'da doğup 1915'te ömrünü tamamlayan bir köylüydü. Ricardo Reis, 1887'de Oporto'da doğmuş, Cizvit okuluna gitmiş ve tıp okumuştu. Alvaro de Campos ise 1890'da Tavira'da doğmuş, makine ve gemi mühendisliği okumuştu.
Can Yayınları'ndan Cevat Çapan'ın çevirisiyle çıkan "Uzaklıklar, Eski Denizler" Pessoa'nın ve içinde gezdirdiği diğer üç şairin; Caeiro, Ricardo Reis ve Campos'un şiirlerinden oluşturulmuş bir seçki. Şunu söylemek mümkün: 'Doğal biri olarak düşünsünler beni' diyen Caeiro'nun lirik, pastoral şiiri Pessoa'nın coşkulu ruhunu; Campos, kişiliğinin maceraya ve yeni deneyimlere açık yanını, Ricardo Reis de hüzünlü aşklara açılan dingin ve yılgın kalbini anlatıyor. "Sayısız varlıklar yaşar içimizde (...) Bir ruhtan başka ruhlar vardır içimde" diyen Pessoa'nın 'bilinmeyen bir dilde kendisine açık bir kitap gibi gülümseyen' dünyaya karşı, başka başka dillerde söylediği şiirler bu okuduklarımız. Octavio Paz haklıydı: "Şairlerin yaşamöyküleri olmaz. Onların yaşamöyküleri yapıtlarıdır." Pessoa'nınki gibi zengin bir yaşamöyküsü hangi faniye nasip olur? Öyle de, bunun için biraz deli olması gerekir insanın... "Deli değilse hem, nedir ki insan"!
HAFTANIN KiTAPLARI
1. Varlığın Zikir Halkası Tesbihat - Abdulhakim Yüce (Define Yayınları)
2. Binbir Çiçekli Bahçe - Yaşar Kemal (YKY)
3. Tek Kelimelik Sözlük- A. Ali Ural (Şule Yayınları)
4. Zamansız Bahçeler- Mustafa Miyasoğlu (Konak Yayınları)
5. Cam Çocuk - Jodi Picoult (April Yayıncılık)
(ZAMAN, 25 EYLÜL 2009)