91. Sayısıyla sekizinci yaşını dolduran Ay Vakti dergisinin Nisan sayısı çıktı.
Derginin bu sayısında Şeref Akbaba, A. Vahap Akbaş, Naz Ferniba, Necmettin Evci, Şadi Aydın, Bilal Kemikli, Selami Şimşek, , Nuran Özlük, Yunus Emre Tozal, M. Nihat Malkoç, Ahmet Sezgin, Sezai Küçük, İffet Oral, İsmail Bingöl, Şule Yüksel Gökyar, Kibar Ayaydın, Salih Temiztürk, Şiraze imzalarını görüyoruz.
Giriş yazısında Erdem Beyazıt’ın “Bulmak” adlı şiiriyle okurların karşısına çıkan Ay Vakti, insanın emanetini kaybetmemesi gerektiğinin altını çiziyor; bir tebessümün insanın yüreğinde binlerce lamba yaktığını ifade ediyor Erdem Beyazıt üstadın şu mısralarıyla:
Bir an kayboldun gibi! Yaşadım kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emanetini
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
...
Ay Vakti ekibi bu sayısını “Erdem Beyazıt ile Gelen Bahar” ağırlıklı bir sayı hazırlamış. Şeref Akbaba “Şairler Bilirim Ülkeme Dair” başlıklı denemesinde, şiirlerin gecenin berhudar ol dediği yerde kaleme ve kelama dönmesine telkin eden, aşk-ı memnu lisan-ı kalp ile ülfetten memnun, külfete mahal yok dercesine direnen Erdem Beyazıt üstadın şu dizelerine dikkat çekiyor:
Haydi gel sevgilim gene arayalım
Makam-ı İbrahimde rastlanan ayak izlerini
Dedesinin elinden tutup Kubays dağına götürdüğü
Yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği
Yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği
Develerin coşarak çöllerde
Ayak sesleriyle şiirler bestelediği
O vakitleri.
A. Vahap akbaş “Yeni Bir Çağa Çağıran Şair” adlı denemesinde Erdem Beyazıt’ı çağını didikleyen şair olarak tanımlarken, büyük ülküler için yola çıkan şairlerin duruşunun gevşek, sesinin yumuşak olması beklenemez tespitiyle Erdem Beyazıt’ın şiirlerinde savaşçı dik duruşunun ve nidalı gür sesinin çağları haber verdiğini söylüyor. Erdem Beyazıt’ın aşkını ve insanlığını yitirmiş yüreği yaralı bir toplumun sancısının ıstırabını duyumsadığını, bizleri de korku ve ümit arasında gezdirerek daima önümüze, gelecek zamanlara ışık tutmayı ihmal etmediğini ifade eder. Erdem Beyazıt’ın ölümsüz bir ses taşımak kaygısında olduğunun ve öncü olması hasebiyle sesinin yeniçağlarda yankılanacağı tespitinde bulunuyor.
Necmettin Evci “Tükeniş İçinde Düşünmeyi Keşfetmek” adlı denemesinde nesnel imkânlar yığıntısının, kültürel bir renk kazanarak aldatıcı bir algıda inkâr edilemez tarihsel katmanlar oluşturacak kadar gerçekliğe dönüştüğünü, ne olup bittiğini anlamaya dahi imkân vermeyen bir akıntıyla doğallımızı yitirdiğimizi; yitirmek üzere olduğumuzu belirtir. Ruhun uyanışı için ciddi, köklü, sarıcı, hakikate dair tefekkür etmenin vesilesiyle gerçekleşeceğinin altını çizen Evci şunları kaydeder: “Ne garip ve acınası bir durum. Hangi butona bassak da düşünmeye başlasak acaba?... Neyi neyle, hangi birikimle, hangi hafızayla, hangi değerle düşüneceğiz? Kendimize yönelişimiz içimizin kaygan boşluğuyla ilk temas kurduğunda sekteye uğrayabilir. Düşünmek yaşamı, varlığı, hakikati, doğruyu, iyiyi, güzeli dert edinmekle olur. Düşünmek doğrudan insan varoluşuyla ilgili olduğu zaman anlamlıdır.”
Nuran Özlük “İstiklal Marşı’nın ilk on beş yılı” isimli incelemesinde İstiklal Marşı’nın yazılış serüvenini, Mehmet Akif’in hangi evrelerden geçerek İstiklal Marşı’nı yazdığını ve Mehmet Akif’in vefatının üzerinden duyulan teessürlerin aktarıldığı yazıları inceleme tutuyor.
Yunus Emre Tozal “Sokaklarda Mızıka Çalan Çocuk” adlı denemesinde modernleşen dünyada çocukların PC oyunlarıyla vahşileştiğini, öldürmekten zevk duyduklarını belirtip ekliyor: “Kan oluk oluk sıçrıyor ekranlarda, vahşetin tadına doyulmuyor!... Çocuklar sanal dünyanın sokaklarında çatışmaya giriyorlar, kan döküyorlar, adam öldürmenin zevkini tadıyorlar!... Strateji oyunlarında savaşı yöneten lider konumunda olup adamlarına emir veriyorlar: “Bir tek canlı kalmayacak şekilde hepsini öldürün!...”
Bunu zevk kültürüne dönüştüren, bilinçaltlarına zamanla yerleştiren Rambo’ların, Kovboy’ların, Star Wars’ların, Batman’lerin, Heman’lerin, Süpermen’lerin ve Rocky’leri sorgulayıp ekliyor:
Yitik coğrafyalarımızda bombalar patlıyor oyun değildir bu bombalar!...
Çocuklar öldürülüyor film değildir katledilen bebekler...
Anaların feryatları gökleri inletiyor ses verin bu çığlığa...
Ey sokaklarda mızıka çalan çocuk!
Havaya, yağmura, kara, çamura aldanma sen.
Sokaklarda mızıka çalmana devam et,
Birileri kulak verecek sesine, birileri vahşetin önüne geçecek belki de Rachel Corrie gibi.
M. Nihat Malkoç “Filistinli Yaser’in Gözyaşları” adlı denemesinde yitik coğrafyamızda barutların tomurcuklara açma fırsatı tanımadıklarını, zulmün saltanatının mazlumların bedenini çiğneyerek yükseldiği, bu yükselişin iman güneşini söndürmeye gücünün yetemeyeceğini ifade ediyor.
Şule Yüksel Gökyar “Zamanın Bahar Rengi” başlıklı denemesinde baharda yeniden dirilişle insanın sevgiliye yönelmesinin bir başka tadı olduğunu belirterek şunları kaydediyor: “Tadına doyum olmayan secdeleri vardır alınların. O’ nu anlatır ışığı baharın, kırmızı güllerin, dönüp duran her şeyi dünyanın. Yıldızlı bir yol açılır duayla atan kalplere. Kırgınlığı diner zamanın, Rahmani bir rüzgâr eser ruhları besleyen. Bahar, gölgesidir asılların, O’na adanmışların yurdundan bir ışıltıdır sadece. Gözlerinde perde bulunanlar anlamasa bile mevsim bahardır ve O’ nu anlatan büsbütün bir kâinat vardır.”
Ay Vakti 91. sayısında, İsmail Sezer ve Ahmet Mahmut Şen’in Sezai Küçük ile “Mevlana ile Bir Ömür” konusu üzerine yaptığı özgün bir söyleşi yerini almış.
Naz Ferniba’nın “Seyir Defteri Öyküleri - 1” adlı öyküsü, İffet Oral’ın Kara Umut adlı öykülerini bu sayıda okuyabilirsiniz.
Selami Şimşek’in “Yağmur ve Yaprak” başlıklı şiiri, Salih Temiztürk’ün “Saklambaç” adlı şiirleri şiir okuyucularını bekliyor.
Yine bu sayıda İsmail Bingöl’ün “Bahar” adlı denemesini, “, Şadi Aydın’ın “Bir Karalama” başlıklı denemesini Ahmet Sezgin’in “Aşk Medeniyetinin Yetiştirdikleri” adlı denemesini okuyabilirsiniz.
Ayrıca Bilal Kemikli’nin “Atik Valide’de Eski Bir Hatıra’ya Yolculuk” adlı anısını, Kibar Ayaydın’ın “Bir Münekkidin ‘Şiir Vadilerinde’ki Sesi” adlı kitap tahlilini ve Şiraze’nin “Saklı Mektuplar (XXXIX)” başlıklı mektubu okuyucuları bekliyor.
Cemil Meriç' in hoş ifadesiyle "Hür tefekkürün kalesi" olmaya çalışan Ay vakti' ne nice yıllar dileğiyle...
www.ayvakti.net
[email protected]