Menu
HAKİKAT UYGARLIĞININ ANAHTARI: KEŞF-İ KALP
Deneme/İnceleme/Eleştiri • HAKİKAT UYGARLIĞININ ANAHTARI: KEŞF-İ KALP

HAKİKAT UYGARLIĞININ ANAHTARI: KEŞF-İ KALP



İbrahim olmak; putları devirmek,

Sokrates olmak; hakikat için ölümü göze alabilmek,

İsa olmak; çarmıhı göze alabilmek,

Nietzsche olmak; insanların kalbinde inşa ettiği Tanrı’yı öldürüp Rabbi aramak,

Musab Bin Umeyr olmak, hakikat uğruna her şeyini feda edebilmek…

O’na kavuşabilmenin verdiği manevi lezzet ve sükût-u hayaliyle, sufilerin o çizgiyi aşınca erimelerinin bir hikmeti de bu olsa gerek ki insan, ‘cenab-ı aşk’ın sevgisini aklından çıkarmayıp, sadece aklını kendisinden çıkarmakla hakikati tanıma tutkusunu bir süreliğine de olsa demlendirebiliyor. Sufilerin demlenme işlemi bitip o çizgiyi aştıktan sonra erimelerinin bir hikmeti de, hakikate ulaşma arzusunu demlerken kendisinden geçerek özlemine sarıldığı hayalin benliğinde kaybolması- kaybolmak istemesi ve kaybolma çabası içerisinde olsa gerek. Demlendirme işlemi bir süre devam ediyor, ta ki bedenin kaldıramayıp kalbin : “Olmak ölmektir, ölmek özgürleşmek” deyiminde, özgürleşme yolunda “ol”ana değin…

Ne zor O’nsuz kalmayı düşünebilmek, O’nsuz olduğunun zannıyla ürkek ceylanlar gibi ne yapacağını bilememek… Korkulanın gücünden, büyüklüğünden, azametinden korkarak değil, korkulanın sevgisine mazhar olamamaktan korkmak; korkulanın huzuruna çıkınca yüzünün kızaracağından korkmak; korkulanın aşkına korkulana sığınarak aradaki muhabbeti incitmekten, sükûneti bozmaktan korkmak… O’nsuz kalmayacağının bilinciyle, şah damarından daha yakın olduğunun hissiyle O’nsuz kalmaktan, emanetine sahip olamamaktan korkmak…


Gün geçtikçe bizleri kendisinin esiri haline getiren modern dünyada, anlam kapısını, bilinci, metafizik dünyayı aralayabilmek… Bir umut huzmesi, bir anlam hazinesini keşfedebilmek yüreklerde… Yüreklerdeki tıkanıklıktan kurtulabilmek adına ve yüreklerdeki tıkanıkları temizleyebilmek adına ölmeyi göze almak…
Friedrich Nietzsche’nin modern insanın ‘ebedi sorun’unu nihilizmde yeniden keşfedeceği sezgisi, “tanrı öldü” derken de aslında “tanrı yok” demeyip “tanrıyı insan öldürdü” demeye getirmesi, modern insanın tanrıyı öldürmesine dikkatleri çekmesini; şüphesiz Nietzsche’nin ileri görüşlülüğünde yenidünya düzenlerinde “tanrıyı hesaba katmama” eğilimlerine retorik bir serzenişi olarak görebiliriz. Modern insanın tefekkürden gün geçtikçe uzaklaşmasını, öte dünyayı düşündürecek olguları gözünün önünden kaldırma çabasını, kendi yaratıcısını kendisinin tayin edip belirlemesine; bir serzeniştir “tanrı öldü” iması… Etyen Mahçupyan’ın ifadesiyle insanoğlu her şeyiyle doğa dünyasına ait olmakla birlikte bu dünyayı anlamak için doğadışı olana muhtaç olduğunun bilincinde ancak kendisini bile anlamaya çalışan insanın, kendi doğasını aşan bir zihinsel üretime muhtaç bir varlık olması ve bu nedenle de idrak ettikçe -Blondel’in tabiriyle hareket ettikçe- aslında öze dönüş sancısı içerisinde kıvranır. İşte bu kıvranmanın moderniteye, kapitalizme, robotlaşan dünya halklarına bir çağrısıdır Nietzsche’nin “tanrı öldü” iması…

Mekke’nin en zenginlerinden bir ailenin çocuğu olan Musab Bin Umeyr’in hiçbir eksiği yokken, annesine saçlarının telleri adedince canı olsa, ve hepsini ölüm orucunda can çekişerek oğlunun gözünün önünde verse bile imanından vazgeçmeyeceğini haykırması, babası rahip olan Nietzsche’nin Tanrı’nın varlığını sorgulayarak varlığın ve anlamın kapısını aralamasını, babası put yapıp satan Hz. İbrahim’in güneşe, aya, yıldızlara bakıp yaratıcıyı arama sancısını ya da Sokrates’e şehri terk etmesi halinde affolunacağı söylendiği halde, Sokrates’in şehri terk etmeyip ölmeyi seçmesini hangi anlam(lar) ile açıklayabiliriz?... İnsanın varoluşu hakkındaki merakını, hakikati idrak etme ve idrak ettirme isteğini kim ne ile durdurabilir?...

Nietzsche’nin “tanrı öldü” imasını, dünyaya yüz yıl kadar erken geldiği için delirmesini ve nihilizme yaslanarak insanın kendisine yeniden değerini kazanma, yeniden ‘insan’ olma arayışı sancısında olmasındaki bakış açılarını önyargısız bir şekilde değerlendirebilmek için öncelikle Nietzsche’nin ‘üstün insan’a yüklediği tanımı özümseyerek anlamak gerekir. Üstün insan diğerlerinden farklı olarak kendisini aşıp kendi kendisinin efendisi olabilen insandır. Sanatsal yaratıcılığı insanı Tanrı’ya en çok benzeten özellik olarak gören Nietzsche, üstün insanı içindeki kâinatı dış dünyaya aktarabilen, Tanrı’yı yok edenlere karşı bir düşünsel eylem başlatarak kendi çabası ve eylemiyle dış dünyadaki kargaşayı durdurma gayretinde olarak görür. Bu insan aynı zamanda ‘güçlü insan’dır Nietzsche’ye göre. Çünkü güçlü insan ‘güçlü iradesi’ olan insandır. İrade gücü güçlü olmanın ifadesi demek değildir, çünkü irade gücünü esir topluluklar isterler. Nietzsche’ye göre yalnız irade gücü, güçlü olmanın göstergesidir ve güçlü insan metafizik ve ahlak bakımından güçlü olan insandır. Ahlakın işareti iradenin gücü olup ahlaklı olmak, kendinin efendisi olmak demektir. Üstün insan üç basamağı aşması gerekiyor, insan önce ‘deve’ olacaktır, başkalarının ortaya çıkarmış olduğu geleneksel değerleri yük gibi taşıyıp, güdülme isteği duyacaktır. İkinci basamakta deve ‘aslan’a dönüşür, aslan değerlerin değişimini isteyen isyan görünümündedir. Tanrıların düşmanı olur. Üçüncü basamağa gelince aslan ‘çocuk’ olur, çocukta itaat eder ama bu itaat etme, kendisinin efendisi olma arzusunun kabulüdür. Oyun oynayabilme iradesinin gücüyle ve çocuk saflığıyla ‘evet’ der. Üstün insan ‘evet’ diyen insandır, başka bir şey değildir.

İnsan için mutluluğun hazla değil, güçlü olmakta bulunduğunu belirten Nietzsche, mutluluğa varmanın katı bir disiplin gerektirdiğini belirtir. İnsan hayvansallaştığı müddetçe, hayvanî içgüdülere ve tahriklere kapıldığı sürece gerçek ve üstün güçten uzak kalır, üstün insan konumundan uzaklaşır.

Nietzsche’nin zamanından önce doğduğunu hayattayken belirtmesini, yaşadığı çağda anlaşılmadığının bir belirtisi olarak görebiliriz. İnsan anlaşılmadığı müddetçe rahatsız olur, sözlerinin ve tavırlarının anlaşılmadığı müddetçe sıkıntıdan kurtulamaz; delirmeye kadar gider bu rahatsızlık. Galileo dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü söyleyince Kutsal Engizisyon’ca müebbet hapse mahkûm edildi, anlaşılamamaktan ve sıkıntıdan hastalandı, kör oldu. Özellikle bir sonraki çağa damgasını vuracak izler bırakan entelektüel bir insanın niçin anlaşılmak istenmediği apaçık ortada. Bazı insanların rahatını bozulacağını, bazı sistemlerin çökeceğini, kapitalizmin soylulaştırma projelerini yıkıp karşı bir atak geliştirmesini elbette kaldıramaz kovboylar. Toplumu ‘kızıl derili’ olarak gören kovboyca bir mantık, bir zihniyet niçin insanların yeniden değerlerini kazanma çabalarına, özellikle de düşünme eylemine izin versin ki?...

Kaynakça:

1-) Dücane Cündioğlu, Cenab-ı Aşka Dair, Kaknüs Yayınları

2-) Böyle Buyurdu Zerdüşt, Friedrich Nietzsche, Say Yayınları

3-) İyinin ve Kötünün Ötesinde Friedrich Nietzsche, Say Yayınları

4-) Batıyı Anlamak, Etyen Mahçupyan, İletişim Yayınları

5-) Nietzsche'nin Tanrı Öldü Sözü ve Dünya Resimleri Çağı, Martin Heidegger, Asa Kitapevi

(Ay Vakti, Kasım- Aralık Sayısı)