Menu
VUSLAT MUŞTULU SANCI
Deneme/İnceleme/Eleştiri • VUSLAT MUŞTULU SANCI

VUSLAT MUŞTULU SANCI

Aç sürgün gözlerini hayata; kalabalıklar arasında yalnızlık çığlıklarıyla büyüyen yüreğinden arındır isyan pençelerini...

Şehrin gittikçe kalabalıklaşan caddelerinde yürüyüp, yalnızlığın buhranından kurtulmayı ümit ettiğim vakit; hasret yaralarının ukdelerine tuz basarak, aşkın odunda yüreklerini dağlayan mecnunları andım. Rüyalarımda yalnızlığın öfkesini kusmamak üzere direndiğim ızdırap aforizmalarını alıp, tavan arasına gömüyorum. Tavan arasıydı, hatırlıyorum küçükken yalnız kalmayı istediğimiz an; kalabalıklardan kaçtığımız, Rabbimize dertlerimizi anlattığımız ve hatta bulutların ağlayışlarına gözyaşlarımızı karıştırdığımız...

Bir mecnun edâsında, harlı zindanın intihar kucağında Rabbiyle hemhal olan, zikriyle demir parmaklıkları aşkına şâhit tutan, duasıyla yeri göğü titreten niyazları özlüyoruz. Şehrin kirlenmiş yüzünde yitik soluğumuzu arayıp da bulamadığımız anlarda, yalnızlık hüznünü gösteriyor yüreğimizde. Yalnızlığa, hırasına mahkûm bir yürek olabilmek, Yusuf’un kuyusunda sükût edip kâinatın musikisine kulak verebilmek, karanlığın mavera boşluklarına aldanmayıp sancısına sancı katabilmekti gaye-i hayâlimiz...

Özgürlüğe hasret kalmış kaldırımlarda, yitik ailesini arayan Filistinli çocuğun gözündeki şebnem, avucunda Rabbine isyan eden tağutlara attığı taş olabilmekti derdimiz... Dünyanın diğer ucunda yalnız kalmış kardeşimizle yalnızlığımızı paylaşıp, miraç fezasına çıkabilmekti titreyişlerimiz...

İbrahim gibi tek başına bir ümmet olabilmenin yolu, Batının Allah’tan (cc) arındırmış sözde “izm”lerine kurban olmayıp; kökünde ahlakilik olmayan felsefeden değil, İslam’ın bize öğrettiği hikmet kavramının sırrına mazhar olmaktan geçer. Eşyanın özünü tanıyıp irfan olmak, eşya ile dargın durmayan insanı Allah’sız bir yalnızlığa düşürmez. İnsanların gözünde adı mecnuna çıkarak sadece Allah’la beraber olmak ise, her kişinin değil er kişinin sancısıdır.

Yalnızlığa mütebessim çığlıklar atarak, âyinesinde asumanlara yükseldiğini hisseden çiğ taneleri, dökülmek ister sevda ırmağına yaprak yaprak... Vah imtihan üzere gönderildiği halde sevda ırmağına dökülemeyen çiğ tanelerine! Herkesin kendi derdine düşeceği, yalnız kalacağı mahşer gününde; Rab’lerinden ayrılmayanlar, Batının logosuna kapılıp Allah’sız yalnızlık buhranlarında kaybolmayanlar ve nefsinin dizginlerini tutup semalarda uhrevî kanat çırpanlar mesrur olup, Rabbinin cemalini müşahede edeceklerdir. Rableriyle baş başa kalacaklardır.

İnsanın “var” kalabilmesi için, O’na gitmesi, hayatının akış yönünü O’na doğrultmasını gerektirir. Çöl yağmurlarında yalnızlık hazzıyla ıslanmak, vicdan muhasebesinden bir yürek dolusu közle çıkmak ise, ukdesine gözyaşı düşürmüş (s)özlerde saklı olduğunu unutmayalım. Bizlerin kalabalık şehirlerde yalnız kaldığını aklımızdan çıkarmamalı ve bu uğurda kendimizi, komşularımızı kısacası çevremizi göz ardı etmemek durumundayız. Issız çöl geceleri, ıssız şehirlere, ıssız binalara, ıssız komşulara dönüşmüş. Heyhat ki hala imkânımız var! Yeter ki “imkânım yok” deyip isyan etme ey!...

Soralım vuslat muştulu Kuran’a, acaba ne cevap verir? İlk emri “oku” olan vahiy, “kendini oku”, “yaratan Rabbini oku”... emirleriyle insanın okuma eylemini gerçekleştirmesini ve böylece bilinçlenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Yalnızlığımızı O’nun aşkıyla umutlandırmak için, O’nu ve kendi ruhundan üfleyip eşref-i mahlûkat olarak yarattığını tanımak gerekmez mi? Şeyh Galip yaratılmışların gözbebeği insanın, yalnızlığa kapılmadan, Allah (cc) ile iletişime geçerken nereden başlaması gerektiğini şu şaheser beyiti ile ifade etmiştir:

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”

Yani; ibret nazarıyla bak kendine ey kişi! Ve anla ki sensin âlemlerin özü. Sen, yaratılmışların gözbebeği olan “insan”sın...

Şiirleriyle Allah aşkıyla titreyip insanları da titreten, yüzyıllardan beridir insanların gönüllerinde taht kuran Yunus Emre, bakın insanın Rabbi ile iletişime geçerken nereden başlaması gerektiğini nasıl sade bir dille -efsunlu dizeleriyle- özetlemiş:

İlim ilim bilmektir
İlim kendini bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Bu nice okumaktır.

Yalnız kalalım ve Rabbimizle konuşalım. Konuşalım ki, hıramıza çekilip peygamberin çektiği sancıyı çekebilelim. İşte o zaman, yüreğimizdeki sahte sevgileri çıkarabiliriz. O zaman insanları içinde bulundukları yalnızlık senaryolarından, Rabbi ile iletişimine geçmesine vesile olabiliriz.