Menu
AKDENİZ'İN CENNET YOLCULARINA...
Haberler • AKDENİZ'İN CENNET YOLCULARINA...

AKDENİZ'İN CENNET YOLCULARINA...

“Onlar gittiler

Giderken bir muştu gibiydiler “

Yaz yağmurları dualı avuçlara dökülürken, onlar gittiler... Ak güvercinler uçurup göklere, mavi yelkenlerini Akdeniz’in hırçın dalgalarına açıp, merhametin, sevginin, vermenin, erdemin, adaletin destanını yazmak için gittiler...

Giderken bir muştu gibiydiler...

Mavi Marmara ve kardeş gemiler, Akdeniz’in hırçın dalgalarına kendilerini vurduklarında; yollarına karanfiller, güller dökmüş, beklemenin, yalnızlığın, çaresizliğin, yokluğun o denli de inanmanın, teslimiyetin, direnmenin destanını yazan Gazzeli Müslümanlara gittiler...

Özgürlüğün, merhametin yürekli yolcuları arasında kimler yoktu ki. Neredeyse, yüz yaşına yakın, ak sakallı hahamlar, bedeni yaşlı olup, yüreği genç olanlar, delikanlılar, genç kızlar, ve masumiyetin yegane temsilcisi gibi gülümseyen bir bebek... Aktivistler, gazeteciler, sivil toplum kuruluş temsilcileri... Hepsi soylu ve erdemli bir davayı omuzlayan, dünyanın vicdanı olmaya aday, insanlığın kutlu elçileri...

İyilik erleri olarak vermenin şuurunu yaşayan, insanlık onurunu kurtarmanın telaşına düşmüş,  kutlu yolcular; yollara döküldüklerinde, ırk, dil, din, mezhep, merhamet ırmağında eriyip akmıştı...32 ülkenin kardeş insanları tek bir yürek gibi, hami olmaya, dost ve kardeş olmaya yola çıkmışlardı. Niyetleri halis, duaları umutlu, sloganları; “ Filistin’e yolaçık, yükümüz insani yardım.”idi. Eşten dosttan, evden, ocaktan, yurttan, yuvadan, vatandan ayrılırken, sevda ve esenlik yurduna, cennete gider gibi çehrelerinde güller açarak gittiler...

...

Gecenin koyu karanlığına inat, gözlerimizi ovuşturuyoruz. Ekranlara haberler düşüyor. Bekliyoruz....’Gazzey’e sabah ulaşır gemilerimiz ‘diye içten samimi duaya duruyoruz...Güverteye toplanmış kalabalığın içinde, sevinçli, umutlu konuşuyor, Bülent Yıldırım. Bir dağ gibi, yıllardır iyiliğin sancaktarlığını üstlenip, saçını sakalını bu yolda ağartan sevgili Bülent Yıldırım abimiz, konuşurken hep umudu çağrıştırıyor. Sonra sevgili Ramazan Hocamı görüyorum. Hep öyle mütebessim, elleri önünde biliyorum heyecanlı. Beraber gittiğimiz Kudüs yolcuğundan dönerken,  “ Benim duama ellerinizi açıp amin deyin, diye, bu kutlu davada şehit olmak için Rabbime ağlayarak yalvarmıştı da bizleri de ağlatmıştı.  O’nun güzel duası geliyor aklıma... Ahmet Varol, Gülden Sönmez, Ömer Karaoğlu, Hakan Albayrak,ve daha adını sayamayacağım bir çok güzel yürekli insan. Sonra Erol Demir kardeşimi görüyorum elinde Filistin bayrağı... İmrenilecek bir yolculuğun yolcusu olarak yola çıkan nice yiğitler sonra...

...

Ekran neden kararıyor böyle, nereden çıktı kalaşkinoflar, maskeler, kurt köpekleri, nereden çıktı gaz bombaları... Kana bulanıyor Mavi Marmara, kardeşlerim, koşuşturuyorlar... Dehşetengiz bir tablo bu... İnanılacak gibi değil... Akdenizin hırçın dalgalarına kan damlıyor. Akdeniz kızıla boyanıyor sanki... Çığlıklar geliyor, haykırışlar... Neredeyse bir korku filmi izler gibi olanları gözlerimizi kırpmadan, taş kesilmiş yüreklerimizle izliyoruz. Yıllardır, Müslümanları, Filistinlileri öldürmeyi refleks haline getirmiş adeta ölüm makinesine dönmüş, Siyonist İsrail artık dünya insanlığına el atıyor. Dünya’nın kanını dökmeye hevesli... Eline kan bulaşmış İsrail, yine uzanıyor mazluma. Gözü kararmış halde, neyle muhatap olduğunu bilmeden, yaramaz bir çocuk gibi, dünyanın şımarık çocuğu psikolojisini yaşar gibi saldırıyor. Misketlere, tahta sapanlara, sopalara, neredeyse yüz yaşındaki ihtiyarlara, bir yaşındaki bebelere saldırıyor. Oysa İsrail bunu hep yapıyor. Bu oyunu hep oynuyor.

Asker ve din devleti olmanın tüm olumsuzluklarını omuzlayıp, vicdansız ve insafsız bir misyonla, savunmasız, sivil, masum halka hep saldırıyor. Bir kâbus gibi çöküyor dünyanın gecesine, gündüzüne. Kana susamış, bir savaş makinesi gibi doğrultuyor silahlarını insanlığa... Nereden bilecek, merhametin kutlu yolcuları, Tarık Bin Ziyad gibi gemileri çoktan yakmaya hazırlar...

...

Merhamet, iyilik ve erdem seferinin soylu yolcuları; ulaşan, kazanan, tarih yazan, coşkun yaşayan, dengeleri altüst eden onlardır. Binlerce sessiz çığlığın sesi olarak, hırçın dalgaların koynuna Rablerine güvenerek gidenler yine onlardır.

Onlar İbrahim’i bir imanla “ Vekilimiz Allah’tır’ diyerek yola çıkanlardır. Her biri bir iman bombası yüreğiyle, topsuz tüfeksiz, savunmasız, silahsız sadece Rablerine dayananlardır.

Tarih nasıl da tekerrür ediyor. Nasıl da zamanın Firavunları, zamanın Musalarını katlediyor. Hani Musa’nın beyaz eli, hani Musa’nın ejderhası, hani Kızıl Deniz’i yaran, yollar açan asası. Musa nasıl vurduysa asasını denizlere, geçit vermez hırçın dalgalar yol olduysa, müminlerin duaları, yetimlerin gözyaşları, çocukların sapanları, kopan bacakları, kollarıyla, akan kanlarıyla, Akdeniz’den bir yol açıldı, tüm insanlığın yüreğine... Zamanın Musaları beyaz ellerini gösterince çağdaş insanlığın görmeyen kör gözlerine, dualı yollar açıldı, barikatlar, ambargolar, esaretler kalktı mazlumun üzerinden.

Gidenler bir muştu gibi, alnı ak, gidenler destanlar yazarak, seçilmiş şehitler olarak,  yollar açarak gittiler... Kalanlar gazi, kalanlar kutlu davanın neferleri, artık bizim kahramanlarımız olarak döndüler... Zaman artık şahittir. Fecr şahittir. Fecr vaktinin aydınlığı ve karanlığı, kana susamış, direk kan dökmek için masumiyet gemisini basan, Siyonistlerin katliamına şahittirler. Onlar avuçlarında yağmurlu duaları daha kurumadan, ak alınları, aksakalları, ak güvercinleri, zeytinlikleri, Kudüs’ü, Mescid’i Aksay’ı, Muhammed (a.s)mın yetimlerini vurdular. Cennet seferine çıkan kahraman erleri değil, merhameti, dünyanın vicdanını, soylu direnişi vurdular...

Ama unuttular hep. Onlar vururken;  dünyanın her yerinde bileylenip yollara dökülen, vahdeti kuşanarak inanca duran, tekrar tekrar iman tazeleyip, direnmeye duran, mümin yürekleri unuttular. “Ey düşmanım sen benim sebebim ve hızımsın” diyen şairin duyarlılığıyla, imanından, yeni bir solukla diriliş sevdasını kuşanıp, rotasını dünyanın kalbine çevirip, imana durmuş zamane Müslümanlarını unuttular.

Artık adalet, zulme galiptir. Artık, “ Galip sayılır bu yolda mağlup olan.”

Artık bu çılgın koşu durdurulmalıdır. Gazze’de 1400 masum sivili katleden, bebekleri, yatalak hastaları, mazlumun yanında olup gencecik bedenini ve yüreğini bu yola kurban vermiş, Rachel Carrie gibi kahramanları öldüren, İsrail artık durdurulmalıdır. Bizler sabırla ve umutla bekliyoruz. Rabbimle bekliyoruz. Bu öldüren maratonun son bulmasını bekliyoruz.

Gidenlerde selam olsun. Nuh’un gemisi gib, Mavi Marmara ve tüm gemilere cesur duruşlarıyla binenlere selam olsun. Asrın mücahitlerine, kahramanlarına, insanlığın yüz aklarına selam olsun. Milatları başlatanlara, ambargoları kaldıranlara, sınır tellerini koparanlara selam olsun. Taş kesilmiş yüreklere inat, biriktirenlere inat, gününü gün edenlere inat, rahatlarını bozmayanlara inat, Mavi marmarayla, özgürlüğe ve cennete yelken açanlara salam olsun...

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle