Müftü kafile başkanımız, “Zemzem Tower’ın saati görülüyor” ifadesiyle Mekke’ye iyice yaklaştığımızı haber vermişti. Gece karanlığında şehir ışıklarını fark etmekle birlikte otobüste olmamız nedeniyle çok sonraları kuleyi görebilmiştim.
Kabe’nin hemen yanına oldukça yüksek ve Mekke’nin her yerinden rahatça görünen saat kuleli devre mülk otelin, Kabe’den yüksekliğinin hoş olmadığını serzenişle ifade etmişti kafile başkanı.
İlahiyat fakültesinde bir çok hocamızın Kabe’nin yanına yüksek katlı otellerin yapılmasını Kabe’ye saygısızlık anlamında eleştirdiklerini hatırlamıştım. Kafile başkanı müftümüz aynı yaklaşımla bu yanlışları eleştiriyordu.
Her taraftan görülebilme yüksekliğinin bir iyi tarafı Mekke’de Kabe’nin nerede olduğunu fark etme kolaylığıydı.
İlk defa Beytullah’a geldiğimizde ilk gördüğümüz ve etkilendiğimiz Zemzem Tower olmuştu. Kabe onun hemen yanındaydı; ama etrafına yapılan kapalı yapılardan Kabe’yi dışardan görmeniz imkansızdı. Derdim Kabe’yi ilk görüşte kesin kabul edileceği söylenen duamı etmekti. Bizim camilerimiz gibi biraz yaklaştığınızda minare kubbe sonrası bütünüyle görmeyi beklerseniz hayal kırıklığı yaşayacaksınızdır. Kabe’nin etrafına yapılan yapının çevrelerine yapılan minareleri görüyorsunuz ama içerde kalan kutsal yapıyı ancak çevresindeki açık alana ulaşabildiğinizde görebiliyorsunuz. Bu durumda kabul edileceğine kesin inandığınız duanızda biraz zora düşüyordu. İçerdeki kalabalık ve hareketten ilk görüşte bildiğimiz anlamda durup ellerinizi açarak gönülden dua imkanı yakalayabilene ne mutlu!
Beytullah, sade mütevazi yapısıyla dini duygu bakışınızla sizin tüm ilginizi çekiyor. Ama hemen yanındaki ihtişamlı Zemzem Tower modernliğiyle bir yönünüzü kendine çekiyor. Önce ve bir süre dini bir vecd ile Kabe’ye baksanız da sonrasında Zemme Tower’a gözleriniz gidiyor. Bu yüksek, daha karmaşık ve modern yapı dikkatinizi çekiyor.
Lisedeyken, ilk defa İstanbul’a giden bir hocamız, Sultan Ahmet ve Ayasofya’dan çok etkilenmiş ve şu yorumu yapmıştı: “Osmanlılar, Sultan Ahmet’i yaparak Ayasofya’yı yıkmış azizim. Muhteşem ihtişamıyla o yapıyı ve kültürü ezmiş.” Yıllar sonra üniversite öğrenciliğim için beş yıl kalacağım İstanbul’da Sultan Ahmet meydanını ilk gördüğümde Türkçe öğretmenizin o değerlendirmesine içten katılmıştım.
Zemzem Tower, bu kutsal diyarda bana Ayasofya ve Sultan Ahmet’i hatırlattı. Modern Batı mimarisi maalesef ‘o sade kutsal yapıyı’ gölgeliyordu. Sultan Ahmet’in mimari muhteşemliği nasıl ki Ayasofya’nın daha sade ve basitliğini gölgede bırakıyorsa Zemzem Tower da gösterişli modern Batı mimarisiyle Kabe’yi gölgeliyordu. Bu mimari üstünlük üstelik kak kat yükseklik ve büyüklükle baskınlığını devam ettiriyordu.
Batı ve İslam kültürü arasında gidip geliyor, modern Batının ışıltı ve ihtişamlığına aldanıyorsanız bu kutsal mekanda da ikilem yaşıyor ve bir yandan Kabe’ye bakarken diğer taraftan devre mülklü muhteşem otelden gözünüzü alamıyordunuz.
Kabe’de namaz sonraları en yoğun insan seli Zemzem Tower’a doğru oluyordu. Meraktan, sıcaktan su dökülmüş gibi terlediğim tavaf sonrası yönümü şaşırmamaya dikkat ederek bende Zemzem Tower’a doğru gittim. İlk üç kat modern alışveriş merkeziydi. İçerinin klima serinliği aşırı terli üzerimde olumsuz etki yaptığından sadece ilk katı gezmekle yetindim.
Benim gibi Batı kültüründen beslenmiş ve gördüklerini kayıt altına almada biraz meraklı olanlar, Kabe’nin resimlerini çekmekle birlikte devamında Zemzem Tower’a da objektiflerini yöneltiyorlardı. Aynı karede ikisini birden almaya çalışanlarda vardı.
Özellikle Türkler olarak biz, bu çelişkiyi çok yaşıyoruz ve hala yaşamaktayız. Yıllardır yaşadığımız bütün sorunlarımız maalesef bu ikilemden kaynaklanmakta. Batı ve İslam kültürü arasında değerlendirmemizi yerli yerinde yapıp netleştirmediğimiz sürece de sorunlarımız daha yıllarca devam edecek.
Keşke bu kule Batı mimarisi tarzında buraya yapılmasaydı. Biz münevver Türklerin zihnini bari bu en kutsal mekânda rahat bıraksalardı. Her ne kadar Zemzem Tower’a İslami motifler verilmeye çalışılmışsa da sonuçta gösterişli bir Hıristiyan Batı mimarisiyle karşı karşıyasınız.