Anadolu’da karşısındakini bilme tanıma açısından kullanılan “ben senin ciğerini bilirim” ifadesi gereği Batılılar, biz Müslümanları ciğerimizden de öte tanıyacak denli planlı programlı ciddi çalışmalar yaptılar ve yapıyorlar.
İlahiyat fakültesinde altı sahih hadis kitabındaki hadislerin indeksi diyebileceğimiz, hadiste geçen bir kelimeden hadise kolayca ulaşabilme imkanını sağlayan Batıların hazırladığı Concordance’ı öğrendiğimde gerçekten çok şaşırmıştım. Böyle bir büyük bilimsel hizmeti Müslümanların yapması beklenirken tam tersine Müslüman olmayan Hıristiyan şarkiyatçılar büyük emeklerle ortaya koymuşlardı. Biz Müslümanlara iyilik kolaylık ve rahatlık olsun diye mi? Elbette ki hayır. Onlar bu kolaylığı kendileri için yapmışlardı. Böylece bizi tanıma çalışmalarında, uzun zamanlar kaybetmeden kolayca istedikleri sahih hadislere ulaşabileceklerdi.
Bu sahada yapılan bilimsel çalışmaların Batı yönetim ve siyasal zeminine yansıdığı ve bu kesin verilerden hareketle Batılıların, Müslüman devletler üzerinde plan projeler oluşturup uyguladıkları artık malum olsa gerek.
Özgürlük ve demokrasi vaat etme adına gerçekleştirilen Arap Baharı, bir projeyle iktidara getirdikleri kadim liderlerin yine yeni bir projeyle hazin sona uğratılması programıdır. Yirminci yüzyılın başlarında masa başında cetvelle sınırlarını belirledikleri ülkelerin yöneticilerini de aynı şekilde belirlemişlerdi. Veya kendilerine biat ettirmişlerdi.
Sap döndü keser döndü gün geldi hesap döndü misali ciğerimizi tanıyan Batılılar, Müslüman ülke yönetimlerine yeni şekiller vermeye karar kıldılar. Oluşan radikal İslami gelişmeler bir anlamda onların bilimsel veri müdahaleleriyle tasfiye edildi. Kanal tedavisiyle siniri ve özü alınmış diş dolgusuna benzetilebilecek Batılıların ifadesiyle ılımlı İslami hareketleri yönetime getirmek şimdilerde onların tercihi.
Oliver Roy’un ‘Siyasal İslam’ın İflası’ adlı kitabıyla ortaya koyduğu üzere artık Batı için tehdit olamayacağımızı bilimsel anlamda çözmüşlerdi. Hemen her şeyini Batı bilim ve kültürünü esas alarak kendini ortaya koyan İslami hareketler, hiçbir zaman kendine özgü Batıdan farklı bir strateji ortaya koyamayacaktır. Rol, adı geçen kitabında bu tezini ispatlama adına Müslümanlar ve İslami hareketlerden uzun uzun bahsedip örnekler verir:
“Geçmişe çekilip bakınca görülen şu ki, İslamcıların siyasal hareketi, devletlerin yada İslami toplumların ortaya çıkışına yol açmak şöyle dursun, ya devlet mantığına ya da yenide düzenlenmiş olsa bile geleneksel bölünmüşlüğe geri dönmektedir. Aktörleri ne söylerse söylesin her siyasal hareket otomatik olarak laik bir alanın yaratılması ya da geleneksel bölünmüşlüğe geri dönüştür. … Karmaşık ve etkin bir anayasa geliştiren İran devrimi istisna tutulursa, İslamcı düşüncenin siyasal kurumlar arasındaki yoksulluğu insanı sarsar; oysa İslamcılık siyaset sorununu her şeyin önüne koymaktadır. … fakat öte yandan ana hatları kabataslak çizilen kurumlar hakkındaki tartışmanın içi, yöneticilerin nitelikleri ve erdemleri hakkındaki tartışmaların lehine olacak biçimde boşaltılmıştır.”
Roy, İran ve Afganistan örneklerinden hareketle salt İslami bir devletin mümkün olamayacağını ifade eder. Siyasal İslami hareketlerinde fiyaskoyla sonuçlanacağını ima eder. Yani peygamberimizden dört halife dönemi sonuna kadar kendine özgün değerlerinden taviz vermeyen bir devletin bir daha mümkün olmayacağını özellikle vurgular.
Arap Baharı adıyla isimlendirilen doğal görünen halk hareketlerini bu bağlamda değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Ve Arap Baharının devamı olarak Mısır’da İslamcı Mürsi’nin iktidara gelmesi yada getirilmesi de yukarıda açıklamaya çalıştığım bakış açısından bakıldığında daha iyi anlaşılacaktır.
Bu bağlamda Batılılar İslam dünyasına hala gol atmaya devam ediyor. Bir oyun kurup gelişmeleri ‘kıs kıs’ gülerek seyrediyorlar. Yine Anadolu’nun ifadesiyle ‘gavurun ağzıyla çorba içen’ İslam ülkeleri yönetiminden elbette ki Batı dünyası memnun kalacaktır.
Burada İslam Dünyasının artık şunu düşünmesi gerekir: Batı dünyasını daha fazla taklit etmeden İslam Nass değerlerini koruyarak yeni bir İslam fenomeni nasıl oluşturabiliriz?
Hali hazırda İslam dünyasının cevabı bırakalım bu soruyu sorması için köprünün altından daha çok sular akması gerekiyor.
Merhum Muhammed ikbal in uyarısını Müslümanlar olarak yeniden tekrarlayalım:
Derin uykuya dalan gonca uyan, uyan kalk;
Nergis gibi gözünü açıp etrafına bak;
Safâ sarayımızı keder talan etti bak;
Kuşlar ötüyor uyan!
Bu ateşli feryatlar
Her tarafı kavurdu.
Her tarafta bir figan…
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Bak bütün Şark ne halde,
Külü göğe savrulmuş..
Boğulmuş bir inilti, susuyor…
Eseri yok.. Bu kaybolmuş bir feryat.
Bu toprakta her zerre bir muzdarip nazardır.
Hindistan’dan isyan et; Semerkand’dan,
Iraktan, Hemedan’dan tuğyan et;
Bir hayat göster, canlan..
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Seher vaktidir, güneş ufukta yükseldi bak!
Seherin kulağına kanlı bi küpe taktı
Sahralardan, dağlardan, kafileler, kervanlar
Yola koyuldu uyan!...
Ey dünyayı gören göz, anlayan göz!
Uyan da gör ne haldedir cihan!
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Sen ne biçim ummansın? Ovalar sakin!
Böyle deniz olur mu, artmıyor eksilmiyor.
Kabaran dalgalar yok, timsahlar kaynaşmıyor,
Böyle deniz olur mu, bu denizin yarılmış göğsünden
Başı göğe eren bir dalga ol da ufuklara kanatlan!
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Hakkı ezeli kanunu sana, sana emanet edilmiştir.
Allah’ın varsa eğer, sağı sen, solu sensin!
Onun serveti sen, onun kudreti sensin!
Topraktan yaratılan bir kulsun sen, ey insan.
Lakin zemin de sensin, evet zaman da sensin.
Hakka ermek sırrının şarabını iç ve kan!
Şüphe uçurumundan fırla, kendini kurtar!...
Ne duruyorsun davran!
Uyan derin uykudan,
Derin uykudan uyan!
Derin uykudan uyan!
Muhammed İkbal
Kaynak: Zebur-u Acem’den Seçmeler-Farsçadan Çeviri: Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan- Hilal Yayınları-İst–1964