Ben de yol alıyorum şeffaflığıyla katreleri kıskandıran bir varlığın boyunduruğunda!
An(ı)lar ‘zamanın’ damlacıkları! Yüzüme çarpıyorlar her adımda…
İnsanlığın izleri her adımda; kimi kanlı,
kimi buz kesmiş sanki
hiç yara almadan,
ayaklarıma dek varmış, korumuş kendini.
Bir ötekinin iradesini asla fark edememiş ‘voltalar’; dünyayı kurtaran ‘adam’ sanki;
öte yandan, ‘adam’ kadar çaresiz…
Neden hep tekerrür eden insan yığınlarıyla dolu tarih? Acı neden tekerrür ediyor inadına;
ve gözyaşı, kan
ve sebil sanki canlar,
alınan/verilen…
İnsanın insan üzerine kurulu alışverişi/Kardeşin kardeşe üstünlüğü ve hala köleciliği…
Haykırışlar varıyor kulaklarıma; ne çok haykırmış ata-ları-mız… Ne çok işkence; ne çok isyan!
ben bir çocuğum;
gözlerime takılan ne çok ayıbı görmezden gelmiş atalarım!
İnsan insanı neden ve nasıl görmezden gel(ebil)miş;
cinayetler, savaşlar, soykırımlar…
Büyük bir yangının içindeyim,
ben küçük bir çocuğum;
ne çok günah kaynıyor bu cadı kazanında!
Kimi kör, kimi sağır, kimi dilsiz,
bir ötekini asla anlamayan, bir ötekini asla fark edemeyen bir insanlık bu,
doğdum ben ve
büyüyorum!
Ya da gitgide küçülüyor; ölüyorum!
Üzerime bombalar yağıyor! Rengârenk bir oyun, ışıl ışıl; oynuyoruz sanıyorum. Ötekilerle saklambaç, ‘oynuyoruz’ sanıyorum. Barış desem çıkacaklar, savaş desem saklanacaklar… Annem ve babam da saklanıyor sonra. Asla bulamıyorum. Ardından kardeşlerim de ötekilerin yanına gidiyor. Herkes benden saklanıyor, herkes benimle oynuyor sanıyorum.
Rengârenk bir oyun bu, ışıl ışıl her taraf; kızıl ve siyah bir gökkuşağı beliriyor evimin üzerinde. Gökyüzü üstüme düşüyor.
Büyük bir yangının içindeyim; kan ile harlanan bir yangının.
Beton yığınlarının arasındayım;
Yürüyorum!
Ötekiler yok; anlıyorum!
Bu bir oyun değil; büyüyorum ben…
Harap olmuş her evin içinden kocaman çocuklar çıkıyor. Onlara katılıyorum.
Tekerrür eden insan;
gözyaşlarımızı fark ediyoruz.
Ötekilerin kurtarıcılık/kahramanlık oynadıkları bir sahnede yapayalnız kalıyoruz. Zaman buz kesiyor! Tekerrür edecek büyük, en büyük bir acı daha doğuyor coğrafyamızda. Tüm çiçekler koparılmış; güzel olan hiçbir şey yerinde değil sanki. Bütün renkleri çalmış ötekiler; ölüm iklimindeyiz artık! Kendini, hiç yara almadan, koruyacak insanlığın utanç yüklü izleri!
Toprağımızda yürüyen herkesin ayaklarına yüreğimden akan kanlar bulaşacak.
Haykırışlarımız, ötekilerin her adımında kulaklarında yankılanacak.
Ötekilerin boğazından geçen her damla bizim açlığımıza takılacak.
Ötekilerin tüm oyunları bizim iklimimizde son bulacak.
Biliyorum!
Tırnaklarımın arasına dolan toprak ve ellerimdeki nasırlarla hatırlıyorum ben geleceği; yürüyorum, büyüyorum. Kulaklarımda içimi hala gıcırdatan metal sesleri… Bedenimde kendini hep hissettiren şarapneller… Biliyorum; zamanın damlacıkları çarpıyor yüzüme. Kendimi görüyorum her adımda. Bir ad’ım olmadan yaşıyorum.
Tıpkı ötekiler gibi.
*Unutulan, görmezden gelinen, ölüme terk edilen tüm savaş çocuklarının adına…
(2009 İstanbul)