"Umudu dişleri arasına alan kişi, kadın ya da erkek, kendisine saygı duyulması gereken bir kardeştir. Gerçek dünyada umudu olmayanlar yalnız kalmaya mahkûmdur. Onların sunacakları bir şey varsa, bu da acımadan başka bir şey değildir. Geceleri aşmak ve yeni bir günü düşlemek söz konusu olunca, umudun yeni ya da yıpranmış olması pek de önemli değildir.”
Yukarıdaki cümleler, yazar John Berger’e ait ... Yazarın da dediği gibi, “umudu dişleri arasına alan kişi”ye saygı duymak gerek. Zira onlar; umudu anlamış ve umudun hayatımızdaki yerinin önemini kavramış kişilerdir. Bu ise; umutsuz yaşanamayacağı ve fakat umutların gerçekleşmesi için de mutlaka çalışılması gerçeğidir. Umut edilenlerin asla kendiliğinden gerçekleşmeyeceğinin bilincinde olmaktır. Umudu kendilerine bir sığınak belledikleri halde, umutları uğrunda lâzım gelen gayreti göstermedikleri halde, umut ettiklerini elde edemeyince hayal kırıklığına uğrayanlar; umudun ne olduğunu anlamamış ve kavramamış kişilerdir.
Bu durum, ayağa kalkmadan yürünmeyeceğini bilmemek kadar gaflet içinde olmaktır. Zira, ancak bir mücadele, bir çalışma sonrasında, umutlanma hakkını kendimizde bulabiliriz. Ancak o zaman umut edebiliriz arzuladıklarımızın olmasını, beklentilerimizin serpilip boy vermesini ve gerçekleşmesini ki; doğru olan da budur. O halde, hayallerimizin gerçekleşmesini umut ederken, hayallerimiz için nelere katlandığımızı da ara sıra gözden geçirmeyi unutmamalıyız.
Hep umut ederiz. Herkes umut eder. Umut herkesin karşı koyma, dayanma kalkanıdır; bir gün gelir belki elde ederim diye düşündüklerine karşı... Bir gün gelip, yıllardır iştiyakıyla yandığımız makama, mevkiye erişeceğimizi; mala, mülke kavuşacağımızı… Bir gün gelip acılarımızın biteceğini... Bir gün gelip hicranıyla yandıklarımıza kavuşacağımızı... Bir gün gelip maddi sıkıntılarımızın sona ereceğini... Bir gün gelip en güzel besteyi yapacağımızı... Bir gün gelip en güzel kitabı yazacağımızı... Bir gün gelip en güzel şiiri yazacağımızı... Bir gün gelip sevileceğimizi... Bir gün gelip seveceğimizi... Bir gün gelip dünyayı keşfe çıkacağımızı... Çocukların büyüyeceğini, iş sahibi olacaklarını, evleneceklerini, torunlarımızı kucağımıza alacağımızı... Umut eder dururuz bir hayat boyu…
Kimi gerçekleşir bunların, kimi sadece birer umut olarak kalır. Ne var ki, biz yine de umut ederiz. Umut etmeye devam ederiz. Her ne olursa olsun umuttan umudumuzu kesmeyiz. Onun içindir ki; “Çıkmamış canda bile umut var” deriz. Bazen hayat bizi öyle zorluklarla karşılaştırır, öyle sıkıntılara dûçar kılar ki; işte o an yine umuda sarılır, umudun teselli edici gücüne ihtiyaç duyarız. Çünkü eğer umut yoksa, çare de yok demektir. Diğer bir söyleyişle, “umudunu kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir.” Hayatın kaynağıdır ve ölüme, yıkıma, savruluşa, dağılışa direnmenin diğer adıdır umut.
Kalbimizde derin izler bırakmış birinin, aradan yıllar geçse de bir gün bizi hatırlayacağını ve hatıralarımızı yaşatacağını... Düşünüleceğimizi, merak edileceğimizi hep umut ederiz. Şair diyor ya!
“En güzel deniz: henüz gidilmemiş olandır
En güzel çocuk henüz büyümedi
En güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
Henüz söylememiş olduğum sözdür.
Umuda bin kurşun sıksa da ölüm
Unutma umuda kurşun işlemez gülüm”
Umuda yürekten, candan ve hakikatle inanmak ve etrafımıza umutla seslenmek olmalıdır işimiz... Ve her şey terketse de bizi, umudun bir yerlerde bizi beklediğini, bırakıp gitmediğini düşünmek gerekir. Geceden sonra mutlak gündüzün geleceğini bilmek gibi inanmak, sarılmak ve güvenmek umuda... Yarının daha güzel olacağını, kaygıların, korkuların, endişelerin bu güne göre daha da azalacağını umut ederek çalışmak, didinmek ve başarmak...
Siz terketmeyince umudu, umudun da sizi terketmeyeceğini bilmek ve umutsuzluk girdabında buy viagra online yuvarlanmaktansa, umutlu olup, hedefe doğru her gün bir adım atmak daha güzel değil mi? “Umut varsa, korku da var. Korku varsa, kaçmak da var. Kaçmak varsa, beklentisizlik var. Beklentisizlik varsa, yok oluş da var. İnsan, beklentilerinden vazgeçtiği zaman erken yaşlanmaya mahkûm eder kendini.”
Bugün her şey istediğimiz gibi gitmese de, yavaş da gitse, öylesine de gitse, hedefi tam tutturamasak da, yine de umudu elden bırakmamak daha iyi değil mi? Unutmayalım ki, dünyanın en iyi beyzbol oyuncusu Ty Cobb bile kendisine atılan on topun ancak üçte birine isabetle vurmayı başarabilmişti.
Beklentilerimize bakarak başarısız olduğumuz, hayattan umut ettiklerimizi elde edemediğimiz kanaatine varırız bazen. Burada belki de şu söylenebilir; başarısız olduğumuzu bir kenara bırakarak, ya beklentilerimizi makul bir seviyeye çekmeliyiz, ya da çalışma seviyemizi yükseltmeli, başarısızlığımızın sebeplerini araştırmalı ve ona göre yeni bir plan yaparak, hedefimize yeniden kilitlenmeliyiz. Hayat devam ettikçe, hayattan geri durmamalı, insanların bizimle ilgili umutlarını ve umudun onların nezdindeki itibarını kırmamalıyız. Belki de sahip olduğu tek şey odur ve umudun bir kenara atılması demek, yaşamaktan da vazgeçmektir.
Ünlü Fransız yazar Albert Camus"nun dünya görüşüne göre; “İnsan yaşamı, saçma, anlamsız, akıldışı, mantıkdışıdır. Ve başlangıçta bir karamsarlık, bir umutsuzluktur söz konusu olan.” Ama umutsuzluktan yola çıkmak, sonuna dek umutsuz olmayı gerektirir mi? Hayır diyor, Albert Camus.
Albert Camus"nün“Yabancı” adlı kitabına yazdığı önsözde Vedat Günyol bu konuda diyor ki: “Yaşamın sonu ölümle bitiyor diye, kapayacak mıyız gözümüzü, yüreğimizin kapılarını, bu yaşanası dünyanın güzelliklerine, bunların yanında insanların acılarına, çaresizliklerine? Mademki yaşıyoruz, yaşadığımız sürece mutlu olmaya, sağımızda solumuzda mutluluk yaratmaya bakmalıyız. Mutluluk, bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı, insanları sevmektir.
Yaşamın saçmalığı karşısında, umutsuzluğu, eylemsizliği, eli kolu bağlılığı değil, umudu, insanın acısını dindirmek, bir yerde yüceltmek doğrultusunda, yine de yaşamı seçmiştir insan.
Gerçek umutsuzluk; can çekişme, mezar ya da uçurumdur. Umutsuzluk konuştu mu, hele yazdı mı, hemen bir kardeş el uzanır sana, ağaç anlam kazanır, sevgi doğar. Umutsuz edebiyat sözü, birbirini tutmayan iki sözdür. Çünkü edebiyat olan her yerde umut vardır.”
Zaten bizim inancımıza göre de, umutsuzluk haramdır ve Müslüman’a asla yakışmaz. Umuda dair yazdıklarımızı, ulu Mevlana’nın seslenişiyle bitirelim: “Ey gönül, sakın umutsuzluğa düşme! Allah’tan umudunu kesme ki, bazen can bahçesinde, söğüt ağacının dalı bile hurma verir.”