Menu
UÇURTMA AVCISI / KABİL'İN SULTANLARI
Deneme/İnceleme/Eleştiri • UÇURTMA AVCISI / KABİL'İN SULTANLARI

UÇURTMA AVCISI / KABİL'İN SULTANLARI



“Dizlerimin üstüne çöktüm, ellerimi ağacın gövdesinde gezdirdim. Aradığımı buldum. Harfler körelmiş, neredeyse silinmişti, ama hâlâ oradaydı: ‘Emir’le Hasan Kâbil’in Sultanları.”

Bu satırlar, hazin bir dostluk serüveninin içindeki akışta okuyucunun yok olup gideceği sade ve dokunaklı bir dille kurgulanan, fakat zaman zaman allak bullak eden dünyasıyla iz bırakıcı bir etkiye sahip muhteşem bir kitap olan Uçurtma Avcısı’ndan.

Afgan kökenli Amerikalı yazar Khaled Hosseini’nin birçok ödüle lâyık görülen romanında, kahramanları hayatın gerçekleriyle yüzyüze bırakıp, nefretin, sevginin, acının, hüznün etkileyici havasında düşünce gel-gitlerindeki ayrıntılarıyla okuyucuya unutulmayacak anlar yaşatıyor.

Hikaye çok karmaşık bir ortamda kurgulanmış. Afganistan'da krallığın çöküşü, Sovyet işgali, göçler ve Taliban yönetimi gibi.

Emir ve Hasan Afganistan’da birlikte büyüyen farklı içdünyalara sahip iki çocuk. Zengin bir ailenin oğlu olan Emir’le birlikte yaşayan Hasan etnik bir azınlığa sahip Hazaralara mensup olup, evin hizmetkârının oğludur. Ve sürekli dışlanır.

Uçurtma yarışları, Emir’le babasının arasındaki iletişimsizliği, kopukluğu bir nebze de olsa gidermeye yarayıp, aradaki soğukluğun dağılmasını sağlar.

“Ama en çok da ağaçlar donup yollar buz tutunca, Baba’yla aramdaki buzların azıcık da olsa erimesine. Bunu sağlayansa uçurtmalardı. Baba’yla aynı evde yaşıyorduk, ama farklı dünyalarda. Uçurtmalar, bu iki dünya arasındaki, kâğıt inceliğindeki kesişme noktasıydı.” (s.59)

Kuralcı olmayan bağımsız yapısıyla tanınan Afganistan geleneklerinde uçurtma yarışmaları büyük önem taşımaktadır.

Kabil’deki uçurtma yarışlarına katılmak az çok savaşa girmeye benzerdi. (s.59)

“Afganlar bağımsız insanlardı. Afgan halkı gelenekleri sayar ama kurallardan iğrenirdi. Aynı şey uçurtma savaşında da geçerliydi. Tek bir kural vardı, o da kuralsızlık. Uçurtmanı uçur. Rakibinin ipini kes. Hadi, şansın açık olsun.” (s.61)

“Bir uçurtma avcısı bir uçurtmayı eline geçirdi mi, kimse onu elinden alamazdı. Bu bir kural değildi. Bir gelenekti.” (s.62)

Emir yazılarıyla kendini ifade etmenin yolunu arar hep. Hasan her zaman Emir’in koruyucusu ve sadakatli dostu olmuştur. Emir onun samimiyetliğinin ve yakın ilgisinin her zaman farkındadır, fakat babasının kendisi üzerindeki baskıları ve Hasan’ın uçurtma yarışlarındaki başarıları kendisini daha da ezik hissetmesine neden olur, Hasan’a karşı olan kıskançlık duyguları yakasını bırakmaz.

Fakat her ne olursa olsun kendisini en iyi anlayanın yine Hasan olduğunu bilir ve kendi içinde sürekli bunun muhasebesini yapar.

“Hasan beni her zaman anlardı.” (s.72)

“Kafasından neler geçtiğini çoğu zaman kesinlikle bilmediğim bu çocuk nasıl oluyor da beni açık bir kitap gibi okuyabiliyordu?” (s.74)

Hikâyede, Amerikan övgüleri de dikkat çekici, fakat yine de kitabın soluksuzluğunu etkilemiyor.

“Bu dünyada gerçek erkeklerin sayısı yalnızca üç, Emir, derdi. Parmaklarıyla sayardı: kurtarıcı Amerika, Britanya ve İsrail.” (s.149)

Emir, bir uçurtma yarışı sırasında Hasan’ın başına gelen son derece travmatik olayda korkup, onu kurtarabileceği yerde hiçbir şey yapmadan terkederek en sevdiği dostuna ihanet eder. Babasıyla birlikte Taliban rejimi sonrası Amerika’ya giden Emir yıllar boyunca bu ihaneti asla aklından çıkaramaz.



“Ona ihanet ettiğimi bilmesine karşın, beni bir kez daha, belki de son kez kurtarıyordu. O an onu bütün yüreğimle sevdim, hiç kimseyi sevmediğim kadar çok sevdim.” (s.126)

İlerleyen bölümlerde Emir hayatındaki en önemli gerçeği öğrenmenin karşısında şok olur. Babasının arkadaşı Rahim Han’ın ölmeden önce söyledikleriyle neye uğradığını şaşırır. Hasan’ın kardeşi olduğunu öğrenir.

“Bunca yıldır bana nasıl yalan söyleyebilmişti? Hasan’a? Küçükken beni kucağına oturtmuş, gözlerimin içine bakmış ve şöyle demişti: ‘Tek bir günah vardır, o da hırsızlıktır… Yalan söylediğin zaman, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalmış olursun.’ Bunları söyleyen o değil miydi? Ve, şimdi onu gömmemden on beş yıl sonra Baba’nın bir hırsız olduğunu öğreniyordum. Hem de hırsızların en kötü türünden, çünkü onun çaldığı şeyler kutsaldı.”

Ve Hasan’ı bulmak için tekrar Afganistan’a geri döner. Hasan evlenmiş, Sohrap adında bir erkek çocuğu olmuştur. Fakat ne yazık ki, Taliban tarafından Hasan ve karısı vurularak öldürülür. Sohrap yetim kalır ve Emir, Hasan’a olan vefa borcunu ödemek için harekete geçer.

Bu roman günümüz postmodern kurgu metinlerinin soğuk yüzünü görebilmemize imkan sağlayacak bir sıcaklıkla okuyucuyu kuşatıyor.

Kitabın okuyucuyu farklı açılardan düşünmeye zorlayan bir yanı var. Çocukluklarımız, kırıklıklar, hayatın gerçekleri, pişmanlıklar, yoksulluklar, toplumsal ve kültürel farklılıkların yarattığı bölünmeler, geleneksel baskıların insanlar üzerindeki etkileri, bizi mutlak bir sorgulamaya tekrar iterek, üzerinde hassasiyetle düşünülmesi gereken trajik olaylarıyla fazlasıyla sarsıcı ve etkileyici.

Geri planda, Afganistan’daki baskıcı rejimin, yaşanan gerilimin, insanlar üzerindeki olumsuz yanları, kültürel çekişmelerin insanlar üzerindeki yarattığı etkilenimleriyle de kitap, her yönüyle dolu dolu.

SEMİHA

İstanbul doğumlu. Edebiyat alanında, kitap eleştiri, analiz, deneme yazıları yazıyor. Ayna İnsan Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen serbest düzeltmenlik ve editoryal çalışmalar yapıyor. Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi, Karar Gazetesi, Hece Edebiyat Dergisi, İtibar, Şiar, MOCCA Dergisi, Edebistan'da aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarın spesifik portre çalışmaları da bulunmaktadır.

Daha fazla görüntüle