Menu
SINIRLARLA ÖZGÜRLEŞMEK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • SINIRLARLA ÖZGÜRLEŞMEK

SINIRLARLA ÖZGÜRLEŞMEK

“Kişinin haddini bilmesi gibi irfan olmaz.”

Bugün, "varlık bilgisinin" sınırlarından yoksun olan insan, hamd ve sabırdan uzak, tatmin olamamanın verdiği mutsuzlukla kendine ve insanlığa ne verebilir?

Hayatın içinde mücadele veren insanın en önemli hassasiyetlerinden biri, şüphesiz gereği gibi sınırlarının bilincinde olabilmesidir. Sınırlar sorumluluk alanımızı belirler. Zaman zaman fazlasıyla ihlal ederek, had bilmeme durumlarımızın sıkıntılarını sık sık yaşarız.

Batının “sınırsız özgürlük” anlayışını hayat tarzı olarak benimsemesi, bireysel özgürlüğün özendirilerek mutlak ulaşılması gerekli bir hedef gibi gösterilmesi ve doğu kültürlerinin üzerinde bunu hissettirmek için çaba sarfetmeye azmetmiş olması, geleneğinin hissiyatından uzaklaşamayan ve sınırsız özgür olmadığının bilincinde olan toplumları dahi rahatlıkla etkisi altına alıp kuşatabilir. Her ne kadar aşırılığa kaçmadan orta yol üzere ve kendi çizdiği sınırlarla ayakta durabilen bir toplum olma özelliğine sahip olunsa da toplumsal ahenk büyük bir ölçüde bozulmaya yüz tutar.

Modern çağın bunaltıcı ortamında gerçeğin bilgisinden uzak yaşayan insan, sınırlar kalktığında daha da özgürleşeceğini sanarak yanılır. Sınırların olmadığı yerde tüm dengeler alt üst olur, arzular istekler dengelenemez hale gelip anlamsız bir hayat ortaya çıkar. Hiç kimse kendini, varlığını ifade edemez.. Böyle bir toplumda yaşamak çok daha zor olup, kötü sonuçları da beraberinde getirir. Hamd bağlarının eksikliğinden yoksun olan insan, insanlığa ve kendine zarardan başka bir şey vermez. İnsan, sınırlarını bilip onu koruyabildiği ve ihlal etmemesi gereken sınırlara da uzak durabildiği kadar güçlüdür.



Korumak ve korunmak...

Sınır sınırsız olandan korumak/korunmak içindir. Bunu bilmek zorunda olmamız bile bir sınırdır. Sınırsızlık başıboşluk ifade eder. Hem kendi sınırlarımız hem karşımızdakinin sınırlarını bilmeyince tüm dengeler alt üst olur, bireyler kendi varlıklarını ifade edemez, insanın bencil nefsini yalnızca sınırlar durdurur. Yoksa herkes birbirlerinin sınırları içinde mânâsız bir hayat yaşamaya kalkarlar ve daha sonra bu hayat yaşanamaz hale gelir.

Herkesin kendine göre sınır belirlemeye çalıştığı bir dünyada yaşamak, insan merkezli milyarlarca sınırın arasında hadsiz, hudutsuz bir yaşam oluşturmak demektir. Hayatımızın her anında kendimizin veya çevremizdekilerin çizdiği sınırlarla mücadele etmek yerine sınırların hassasiyetiyle yaşamayı öğrenmeliyiz.

İnsan ilişkilerinde adaletli olabilmenin yolu da sınırlara riayet etmekle mümkün olabilir. Dinin sınırları insanın mutluluğu ve huzuru içindir. Özgürleşebilmek ve huzuru bulabilmek sınırları bilmekledir ve kendimizi güvende hissetmemizi sağlar. İnsan koyduğu sınırlarla kendine olan saygısını koruduğu gibi, karşısındakiyle olan ilişkilerini de gereği gibi dengeler. Böylelikle hem kendimizi daha iyi yetiştirmiş olup, hem de karşımızdakinin de olumlu yönde eğitilmesini sağlarız. Eğer karşı taraf sınırlarımıza riayet etmiyorsa bu bizdeki zayıflıktan kaynaklanır. Kendimizi yeterince tanımamış olmamız kontrolü başkalarının eline bırakmış olmamız demektir. Böylelikle kendi özümüzü, gücümüzü, sınırlarımızı belirleyip koyana kadar başka hayatlarda varolarak yaşarız.

İkili ilişkilerimizde bile aşırı merhametten kaynaklanan bir fedakârlıkla aklımız sıra sevmek ve sevilmek adına sınırlarımızın çiğnenmesine izin verip dururuz. Bu iyi niyetle gelinen noktada kişi kendini hüsran içinde buluverir. Artık dengeler yitirilip, saygısızlığın yerini alan bir ilişkinin taraflarca sürdürülmesinin de bir anlamı kalmaz. Fakat musibetler bazen kişiler için rahmet olabilir. Üzerinde düşünüp öğüt alabilen için... Acı ile baş başa kalınan bir süreç, belki de yeni bir uyanışa imkan tanıyabilir. Kendini bilen sınırlarını, hadlerini bilir, sınırlarını bilen de ziyana uğramaz. Aksi haldeki bir tutum her zaman ayağımızın kaymasına sebep olur.

“Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını çiğnerse, gerçekte o, kendi nefsine zulmetmiş olur.” (Talak 1)

Her şeyde olduğu gibi sanatın ve edebiyatın da sınırları içinde var olmaları onlara daha fazla özgürlük kazandırır. Bir sanatkâr kutsal olanla bağını koparmadan ahlakî bir anlayış içinde sanatın ihtişamını keşfedip yola çıkarsa bu sınırlar içerisinde yolu daha da aydınlanabilir. Yaratıcının koyduğu sınırlar sanatın gereği gibi icra edilmesinin önünü kapatmaz, bilhassa sınırsızlığın yarattığı buhranla birlikte oluşan olumsuz yanların anlam yüklü güzelliklerle doğal (aslolan) haline dönüştürülmesini sağlar.

İnsanın sınırlarının farkına varabilmesi, önce kendini bilmesiyle sonra da rabbini tanımasıyla gerçekleşir. Allah’ın kitabında gerçek sınırları kimin koyduğu, kimin adaletli ve gereği gibi sınırları koruduğu da belirtilmiştir.

"Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır..." (Tevbe 112)

Sonsuz özgürlük sınırlarla kazanılır.

SEMİHA

İstanbul doğumlu. Edebiyat alanında, kitap eleştiri, analiz, deneme yazıları yazıyor. Ayna İnsan Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen serbest düzeltmenlik ve editoryal çalışmalar yapıyor. Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi, Karar Gazetesi, Hece Edebiyat Dergisi, İtibar, Şiar, MOCCA Dergisi, Edebistan'da aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarın spesifik portre çalışmaları da bulunmaktadır.

Daha fazla görüntüle