Menu
KÜRESELLEŞMENİN DUYGUSAL BEDELLERİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • KÜRESELLEŞMENİN DUYGUSAL BEDELLERİ

KÜRESELLEŞMENİN DUYGUSAL BEDELLERİ

“Yeni bireycilik”, hem kişisel özerklik, hem de ütopik özlemdir. Postmodernizm olasılığı ve “her şeyin mübah olduğu” radikal çoğulcu dünyada yaşama gerçekliğidir.

Bireycilik kavramı Alexis de Tocqueville tarafından 1830 yılında kitlelerden yalıtılmış bireyler gibi yaşayan burjuva beyefendileri tanımlamak için kullanıldı. 1950 ve 1960’larda bireycilik düşüncesinde yenilenme gerekli hale geldi. 1950’lerde Lonely Crowd kitabıyla David Riesman “modern bireycilik” düşüncesini ileri sürdü. 1990’larda ise küreselleşmenin etkileri başka bir yeni bireyciliği ortaya çıkardı. Bugün ise “yeni bireycilik”, küreselleşmiş birey teorisinin arkasında duran tepkisel düşüncenin indirgenmiş bir uç noktası olarak görülebilir.

Anthony Elliott ve Charles Lemert, “Yeni Bireycilik”te tarihi süreci içerisinde bireyciliğin izini sürerek, küreselleşmenin bireyin üzerindeki etkileri, bu etkilerin yarattığı duygusal sıkıntıları ve çözüm yollarına dair çıkış yollarını ortaya koymuşlardır.

Bireylerin farklı şekillerde yaşamayı isteyerek, hayatlarını yeniden keşfedebilme adına küresel dünyanın hızlı ve çarpıcı etkisine girmelerinin hatalı beklentileri beraberinde getireceğine dair veriler sunmuş, farklı insanların yaşamlarından kesitlere yer vererek “yeni bireycilik” kavramını her yönüyle irdelemişlerdir.

Kelly’nin hikâyesi, modern bireycilik kavramı için, yeni neslin çekici, eğitimli, estetik ameliyatların dönüştürücü gücüne ekonomik, ruhsal ve fiziksel bedeli ne olursa olsun vücudun tekrar tekrar şekillendirilip, yenilenebileceği inancına tereddütsüz sahip olan en iyi örneklerden biridir.

Küreselleşme, tüm insanlar üzerinde etkisini sürdürürken, yaşamlarımızın en mahrem alanlarına dahi etki ederek, yok olmaya yüz tutan benliklerimizle birlikte yeni yeni bireyler ortaya çıkarmaktadır.

Kelly’nin öyküsü, fiziksel mükemmellik arayışında olan 22 yaşındaki bir genç kızın, bir dizi estetik operasyonla istediği sonuca ulaşmak için tonlarca para harcayarak, kimlik ikilemine anlamlı bir çözüm bulma denemesidir.

Fiziği ile hiçbir problemi olmayan Kelly, bunların ötesinde yeni bir benlik arzu etmektedir. Ona kişisel özgürlük hissini sağlayabileceğini sandığı en son şey olan estetik cerrahiden istediği sonuçları alamayıp, hayalkırıklığına uğrayan Kelly’nin güzellik meselesi, amaç olmaktan çıkarak, benliği ve bedeninin yapılanmasında estetik cerrahinin tüm imkanlarının süreç içerisinde ona neler getirebileceği sorununa dönüşür.

“Kelly’nin daha büyük göğüsler aracılığıyla kendi bireysellik hissini yeniden tanımlama arayışı ünlülerin, imajın ve anlık kimlik makyajlarının estetik kültürünün bir parçası olarak görülebilir.”

Kelly’nin hikayesi küreselleşmenin ağır duygusal bedellerinin ipuçlarıyla birlikte bu yaşam yönteminin gerektirdiği gelecek-yönelimli zihniyetin de ipuçlarını vermektedir.

Sosyal süreçlerde küreselleşme ile birlikte bireyden beklenen, yeniden şekillenip yapılanması, yeniden başkalaşmasıdır.

“Yeni Bireycilik”, bireyin kimliğini yeniden tasarlaması, anında dönüştürmesi yönündeki sosyal baskının yaygın bir hastalık halini aldığını ifade eder; Küreselleşen sosyal süreçlerde, hepimizden beklenen kendimizi yeniden şekillendirmemiz, yeniden yapılandırmamız, yeniden keşfetmemiz ve başkalaşmamızdır.

Yapılan istatistikler kişinin benliğini abartma etiğinin modern toplumda üstün bir konumda olduğunu, anlık haz arzularının Batı kültürünün dokusuna işlediğini göstermektedir.

Anthony Elliot ve Charles Lemert “Yeni Bireycilik”te modernlik ve küreselleşmenin, bireylerin yaşam ve deneyimlerine dair karmaşık yollardan etkilerini anlamaya dönük, psiko-sosyal bir yaklaşıma dikkat çekmektedir.

Bireylerin dünyalarında küreselleşmenin onların duygularına nasıl etki ettiğini, onları ne yönde şekillendirdiğini açıklamaya çalışırken, “düşünümsel” bir yöntem sunar.

İnsan, küresel gerçekliklerin dehşetli değişimlerini yaşarken “faydalı duygular”ın da aynı zamanda yok olabileceğine hazırlıklı olmalı ve tedbiri elden bırakmamalıdır. Bu büyük sosyal yapıdaki değişikliklerle muhakkak hepimiz hayatımızın farklı alanlarında karşı karşıya kalacağımızı biliriz.

Mesela kutsal sayılan “êvlilik” kavramı bugün artık çok kolay vazgeçilebilir bir şeye dönüştü. Boşanma ihtimali herkes tarafından rahatlıkla benimsenen bir faktör halini aldı. “Bu tür değişimler duygusal hayatın zeminini geleneklerin dokunulmaz özelliklerinin ötesine genişleterek bireyci kültürü daha büyük mücadelelere itiyor.”

Küresel dönüşümlerin hızlı bir şekilde getirdiği belirsiz ihtimallerle yüzleşmesi gerekenler bizleriz.

Birçok soru belirsiz cevaplarıyla aklımızın bir köşesinde. Bugün teknoloji ve iletişimdeki artışın genç insanların kendilerini birey olarak düşünmeye başlama sürecini -sosyal ve duygusal olarak- nasıl değiştirip dönüştürdüğü üzerinde düşünülmesi gereken en önemli meselelerden biri.

Son yıllarda sosyologların en çok üzerinde çalıştıkları şey, ilerleyen teknolojinin sonuçlarının sosyal ve kişisel yaşamlarımıza olan etkileridir. Fransız sosyal eleştirmeni Baudrillard, içinde yaşadığımız çağın temel özelliğinin “ortadan kayboluş” olduğunu öne sürerken, sıradan bir değişimin varlığından bahsetmez, şeylerin kendi tanımlarını yitirdiği bir hiper dünyadan bahseder.

Küreselleşmiş dünyalar, toplumsal ve ekonomik şiddetin apaçık ortada olduğu dünyalar olup, tarihsel olarak normal risk olan kıtlık, kuraklık ve savaşın çok ötesine geçen biçimlerde risklidir. Küresel çevrede her şey diğer şeyle bağlantılıdır.

“Şimdi anlık hazların yer aldığı bir dünyada, teknolojinin tetiklediği küreselleşme sayesinde, hızlı sonuç alma –anlık haz için- isteği yaygınlık kazanmıştır. Gözden kaybolan öz-kısıtlama dünyası, aciliyet kültürüyle yer değiştirmiştir.”

Küresel yapılanmalarda sürekli kendini kurtarma planları yapmaya çalışan insanoğlu vakit kaybetmeden “gerçek” sorumluluğuna sahip çıkabilmenin yollarını aramalıdır.

Zaman büyük bir akışla ilerleyişini sürdürürken, her şeyin mecburî bir hal aldığı, sorumluluktan ziyade mecburiyete dönüştüğü bu akışın içinde insan, kendini yeniden gözden geçirip öz varlığına ulaşabilmeyi hedef edinmelidir.

(Mart 2011)

SEMİHA

İstanbul doğumlu. Edebiyat alanında, kitap eleştiri, analiz, deneme yazıları yazıyor. Ayna İnsan Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen serbest düzeltmenlik ve editoryal çalışmalar yapıyor. Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi, Karar Gazetesi, Hece Edebiyat Dergisi, İtibar, Şiar, MOCCA Dergisi, Edebistan'da aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarın spesifik portre çalışmaları da bulunmaktadır.

Daha fazla görüntüle