Menu
SOYLU BİR DİRENİŞİN VE MÜCADELENİN SEMBOLÜ MEHMET AKİF
Deneme/İnceleme/Eleştiri • SOYLU BİR DİRENİŞİN VE MÜCADELENİN SEMBOLÜ MEHMET AKİF

SOYLU BİR DİRENİŞİN VE MÜCADELENİN SEMBOLÜ MEHMET AKİF

"İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin Allahim! "( 7, 155)

"Safahatimde eğer şiir arıyorsan arama." Diyen şairin, Safahat üçüncü kitapta, 4 Cemâziyelevvel 1329 ( 10 Nisan 1913 ) tarihli yukarıdaki Ayeti Kerime'nin tercümesini okurken, anlıyoruz ki, ümmetin derinden gelen çığlığının son çırpınışlarının ifadesi şeklindedir onun nidası.

Mehmet Akif, Ulu çınarlar gibi, kökleri derinliklerde, tüm coğrafyayı kaplamış bir medeniyetin çöküşüne şahitlik ederken, şiirlerini adeta dua makamında, içli yalvarışlarla yazacaktır.

"Yâ Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı?
Nur istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık!' diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezeli nefha(soluk), yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip âlem-i İslam;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm(Sanemler, putlar)!"

İlhâmını Kur'an'dan alan, ilâhi öğretiyi bir muska gibi yüreğinde taşıyan şair, içinde yaşadığı cemiyetin son dönemdeki manevi felaketine şahitlik edecek ve şiirleri o dönemin derin izlerini taşıyacaktır.

"Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim' in?
İslam ayakaltında sürünsün mü nihayet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi bu ne zillet?
Mazlumu nedir ezmede, ezdirmede ma'na?
Zalimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ?"

Mehmet Akif bu satırları yazarken, bir dünya kayıyordu ayaklarının altından, yeni bir dünyanın temelleri atılıyordu, ümmetin kaderi yeniden örülüyordu adeta ihanet tohumlarıyla.

Duyarlı bir mütefekkir şuuruyla, şairlik misyonunu yüklenmiş olan Akif, bir konuşmasında; " Kendimi milletimin huzurunda gördüğüm günden beri, sanattan ziyade cemiyeti düşünmek istedim " diyecek ve 1900' lerde bir gözyaşı edebiyatından başka anlam ifade etmeyen, Türk şiirinin, tüm yaşananlardan sonra manasız olduğunu anlatmaya çalışacaktır. Toplumda ters giden akışa karşı, tepkisel bir duruş sergileyecek, sorumlu bir aydın duyarlılığıyla, sanatını tehlikeli mecralara sürüklese de, kimi zaman vaaz, kimi zaman hikâyeler ve nükteler ama daha çok dua formunda, şiirler ondan geriye güçlü bir miras olarak sonraki nesillere kalacaktır.

"Eyvah! Beş on kâfirin îmânına kandık;
Bir uykuya daldık ki; Cehennem de uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi, yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın! "

Yaşadığı gibi yazan Mehmet Akif,vatanın her köşesi kan ve gözyaşı deryasında iken, şair, düşünür ve eylem adamı olarak insanlığın hep önünde yer almıştır. Kalemini bir direnişçi gibi kullanmış ve adanmış bir ömrü kuşanıp, gelecek nesillere ibretlik vesikalar bırakmıştır. Bu günün sanatçısına onun bıraktıkları bir rehber bir izlektir adeta. Şairin bu soylu ve güçlü duruşunu, Sezai Karakoç, Mehmet Akif Kitabında ; " Türk Edebiyatında, Akif kadar hayatı şiire ve şiiri hayata sokmuş bir şair yoktur" diye ifade edecektir.

Ankara'nın soğuk ve yalnız caddelerinden sıyrılıp, sığındığı Tacettin Dergah'ında yüreğini beslerken, Sebilürreşad Dergisi onun çığlık gibi yükselen şiirlerini konuk edecek, edebi kimliğinin oluşmasına büyük katkılar sağlayacaktır.

Mümin bir sanatçı duyarlılığıyla, yazarken ve yaşarken, çileli bir hayata talip olduğunu ve bunun semeresini sonuna kadar ödediğini görüyoruz.

Gönüllü sürgün günleri olarak da değerlendireceğimiz Mısır'da kaldığı yıllar, O'nun için canı gibi sevdiği vatanından, eşinden dostundan, evlatlarından da ayrı kaldığı bir dönemdir ve zorlu bir dönemdir. Yenigün Dergisine yaptığı mülakatta bunu daha iyi anlıyoruz.

-Özledin mi bizi üstat?...
-Özlemek mi oğlum... Özlemek mi?

Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra, kesik kesik konuştu;

-Mısırdan üç gecede geldim... Bu üç gece, otuz asır kadar uzun sürdü... Orada on bir yıl kaldım... Fakat bir an oldu ki, on bir gün kalsaydım, çıldırırdım...

-Hasret...

Kupkuru dudaklarından kendi gibi solgun bir ses sızıyor:

-...Çok acı...(Yenigün: 1.7.1936)

Destanlar zaferlerden sora yazılır. İstiklal Marşı da büyük bir gönül coşkusuyla Kurtuluş Savaşından sonra yazılmıştır.

Aynı mülakatta Feridun Kandemir soruyor:

-İstiklal Marşı'nı nasıl yazdınız?

Yavaşça yatağından doğruluyor, yastıklara yaslanıyor, sesi birden canlanıyor:

'Doğacaktır, sana vaat ettiği günler hakkın!..'

-Bu ümitle ve imanla yazılır. O zamanı düşünün... İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlardan değilim. Bu, elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım yazılarımdadır... Şu var ki, İstiklal Marşı' nın şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur. Ancak tarihi bir değeri vardır."

Yaşadığı dönemde, yeterince anlaşılamamış ve değer görmemiştir Mehmet Akif. Ama Sezai Karakoç'un belirttiği gibi, " Şimdi Akif, gün gün ölen biri değil, saat saat doğan biridir." Sanat ve fikir dünyamızın yıldızları arasında yer alan büyük şaire, Allah' tan rahmet diliyoruz.

Kaynaklar
Türkçe Sözlük ( D. Mehmet Doğan)
Mehmet Akif, Diriliş Yay.( Sezai Karakoç)
Yediiklim 117- 118 sayı.
Safahat , Timaş Yay.( Mehmet Akif Ersoy)

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları