Şok üstüne şok yaşamaktayız. Neye uğradığımızı şaşırıyoruz, kafamız allak bullak oluyor, tepki vermekten yoruluyoruz.
Şoklatıcı şaklayıcı hadiseler, özel bir seçimle, medya marifetiyle sansürsüzce önümüze diziliyor. Her tabakadan, cinsten insanlar, toplumda nasıl bir hasar meydana getireceğini umursamaz bir tavırla; fütursuzca boşalıyor. Kalplerde bomba tesirleri…
Gayrinin ne düşündüğü, doğru değerlendir(il)me sorunu önemli değil artık. Allah korkusu ve yaptıklarımıza, öte dünyada bir -iyi kötü- karşılık alacağımız duygusu azalmakta. Çünkü dünyevîyiz ve muhtemel ahret şokları, bizi eskisi kadar ilgilendirmiyor. Uzak ihtimal.
Bir “şok fırtınasıyla”; zamanla boşluğa düşüyor, mukabil hareketlerimizin anlamsız, direnişimizin beyhude olduğunu düşünüyoruz. Gına geliyor, kalbimiz birkaç cılız itiraz sesinden sonra “pes” ediyor.
Her şok bir “Olmazlık” durumunu, “Olabilirlik, mümküne” çeviriyor, sonra normalleştiriyor. Her şokta bir bağlantı kopmakta, bir sabite yerinden oynamakta, sarsılmakta…
Kesinliklerin yıkılması, şok edici olayların yığılması dengenin bozulmasına; iyiyle kötünün karışıp zıtlıkların birliğine ve seyirciliğe, maneviyatta gediklere yol açmakta.
Belki bu durum “ilkesizleşmeyi” de beraberinde getirmektedir. Bundan böyle saat başı bir şok bekliyoruz. Hayret duygusunu ve aksülamelleri, vicdan sesini yitirmiş…
Şoklara alıştık. İndirimde şok, bindirimde şok. Şok haberler, şok insanlar. Şokların bireycilik, demokrasi, insan hakları, evrensellik kisvesine bürünüp, görünmesi ve övülmesi.. Hezeyanların dökülmesi.
Bizi kesmez diye, “Gün” yetmezse, dünden şoklar veriliyor. Mesela en yetkili ağızlardan, “Atalarımız ne kesici, biçiciydi”. İmza kampanyaları; Türklük muarızları isyanları. Mecliste, havada, karada… Şok!
Şokla eğitiliyor, hizaya diziliyor, kalıplanıyoruz. Şok altında, gözaltına alınıyoruz.
Halimizi bir sorsalar, “Şok şok iyiyim!”
Gönül ve zihin devinimleri azaldığı, belki asgariye indiği için; varlığımızı duyumsamak için şoklara ihtiyacımız var. Zamanla daha büyüklerine.
Bir hastalık, saplantı, marazî bir duygu bağlantısı… Biraz adrenalin, bir parça yaşamak hazzı… Şaşırmalıyız, dehşete düşmeliyiz. Fakat olmuyor. Neyse ki her gün “tazeleri”, her keseye, bünyeye uygun şok çeşitleri bulunuyor.
Böylece “şoklu” insanlar ortaya çıkıyor. Üstelik bazıları şoku fazla almışlardır. Bunlar, günümüzde itibarlı ve asil kanlı sayılır. Biz garibanlara tepeden bakar ve burun kıvırırlar: “Şokkun kadar konuş!”
Lâkin artık şokların da elektriği kifayet etmiyor, cereyan sık sık kesiliyor.
“Kafasında ‘Allah’ yazan adam.. Çıldırtan öpüşme! Çocuklara tecavüz şebekeleri.. Siirt, Manisa, İzmir, Adana; ‘Güzel şeyler olacak’, sen şehirleri sırala… 2005’te, memleketimizin ilk “Eşcinsel Oteli” Fethiye’de hizmet vermeye başladı. ‘Türkiye’nin ‘İlk Çıplaklar Oteli’ Muğla’da açıldı. Bu şeref, herkese nasip olmazdı. Tansiyonunuz çıktıysa da reçete hazırdı: “Tansiyona karşı aşk yapın; parra kazanın parra!”
Zaman sanki bir rüzgâr, gelsin gitsin madalyalar. Aferin, demek yan gelip yatmamışlar.
Başörtüsüne bak başörtüsüne! Açılım diye diye! Zaten zina suç değildi. Avrupa Birliği’ne nasıl girebiliriz ki. Ah, güzel Törkii; acaba “Manita” mıyız ki? Sen Sus; Amerika Yüce Mani$-TUU! Buyurdu ki…
Belki hoşunuza giderdi, azıcık da bize bakın; buyurun buradan yakın. Ana değerleri öldürüp, saçınızı kınalayın; böyle başa, haysiyet, kurban edilmiş kıymet saçın, altı da üstü de birdir yerin, durmayın satın!
Şok(şakaşuka) olsun diye; dünyanın kösnül ağzına, zaman diş(li)lerine ve kubura mütesellim ruhunuzu atın! Yetmez, vıraklayın!
Çağı da şoklatın! Fakat heyhat! Şaşmaz. Bizden kaçmaz, önemli olan Necati Şaşmaz… Anadolu ne yaşar, ne yaşamaz. Yazıktır, ne söylesem az.
Beğenmediniz mi?
Biliyorum, şok(tan) bir yazıdır okuduğunuz.