“Müslüman mülkünü her yerde felâket vurdu.
Bir bu toprak kalıyor, dinimizin son yurdu!
Bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek şer-i mübin.
Hâk-sâr eyleme yâ Rab, onu olsun.
(Süleymaniye Kürsüsü’nde)
Akif, bir entelektüel mi, aydın mı, ârif mi? İrfan sahibi bir ışık savaşçısı mı? Yoksa özgürlüğünün şiirini yazdığı halkı tarafından yok sayılan, görmezlikten gelinin bir meczup mu?
Fatih Kürsüsü’ndedir. Süleymaniye Kürsüsü’nde. Her yönlü didaktik bir şairdir. Öğrencileriyle, cami cemaatiyle içli dışlıdır.
İstanbullu Hoca’yı düşündürüyor Akif. Doktor Haydar’ı… Hocanın İstanbul hükümetine sımsıkı bağlanmasını. Cemaatin en kalabalık olduğu saatlerde o insanların- ki bunların bazıları sarıklı, sakallı, ihtiyar; bazıları takkeli, genç- üzerlerine adeta kükrüyor. Kuvvacıların ipsiz sapsız eşkıya takımı olduğunu anlatıyor. Doktorun, kalabalıklar içinde yönelttiği sorulara cevaplar bulamıyor. Eziliyor, bocalıyor. Sonra eşkıya dediği insanlara Küçük Ağa namıyla katılıyor. Ve o, omzu çapraz fişeklikli bir savaşçı oluyor.
Akif, kaygılıdır. Emperyalistler dünyayı tamamen ablukaya almışlar. Doğunun, kuzeyin ve güneyin bütün damarları, memeleri Batı’nın soğuk, metaliksi dudakları arasında emiliyor. Felç olan, müflis olan tek bir şey var: İnsanlık… Kudret tek yönlü. Zorbanın elinde.
Cami kürsülerinde vaazlar verir Akif. Pozitivist,imansız dünya ona göre , İslam’ın bütün yurdunu tarumar etmiştir. Bir tek toprağı kalmıştır bu Müslüman insanların. Anadolu kıtası… Felâket, fecaat, korkular… Bu mütevekkil, bu mümin insanlar her yerde tutsak edilmiştir. Akif vaazlarında , bütün camilerin cemaatlerine, sütunlarına, kubbelerine özgürlüğü haykırır. Adeta o mabetlerin boşlukları yankılanır. Sokaklara taşar her şey. İnsanlar örgütlenmektedir. Akif, alnındaki bütün damarları çatlatırcasına son kaleyi dört yandan istila eden çapulculara dur denilmesi gerektiğini anlatır. Sanki kürsüde sancılar çeker.
Gür sesiyle ve kalemiyle savaşır. Halkını manen besler. Cephe gerisinde milisleri, Anadolu kahramanlarını kutsar. Özgürlüğün bulutlara değecek olan burçlarının en altında sağlam bir temel oluşturmak ister. Üstat Ayvalık’a kadar gider. Yunan, Anadolu yarımadasının içine doğru ilerlemektedir. O “Şimdi zaman imanla savaşmak, Rabb’ın cihat emrine itaat etmek zamanıdır.” Der. O küçük kasabanın dev yürekli insanlarını adeta savaşa hazırlar.
Önceleri babasının rahle-i tedrisinde yetişir Akif. Arapça bilgisini ondan alır. Doğuya hayranlık ve aşkını bu adam küçük kalbine işler.
Akif, on beş yaşından itibaren tamamen kanatsızdır. Yoksulluk ve eziklik içinde kalmıştır. İlk öğretmeni dar-ı bekaya irtihal eder. İlerleyen dönemlerde genç Cumhuriyetin milli şairi olacak Akif, yalnızdır.
Osmanlı bütün hücreleriyle berheva oluyor. Milliyetçilik akımları Devlet-i Aliye’nin
bütün eyaletlerini etkiliyor. Her yerde isyan surları üfleniyor. Türkçülük cereyanı da gelişen ve müntesiplerini arttıran bir akımdır. Ama Akif titriyor. Bu devasa inancın sağlam duruşlu insanları yavaş yavaş çözülüyor. 1911’den itibaren Akif İslam Birliği düşüncesi etrafında vaazlarını yoğunlaştırıyor; yazılarını kaleme alıyor. İslam ülküsü yolunda rehberi, fikir ustası Mısırlı bilgin Muhammed Abduh’tur.
Sebülürreşad’da makaleler yazar. Adeta kükrer. Bütün kelimelerini kurşunlar gibi emperyalistlerin bulunduğu mevzilere gönderir. Büyük harp bitmiştir. Osmanlı bütün cephelerde yenilmiş. Memleket dört yandan işgale başlanmış. Akif görkemli bir imanla Türk’ün esarete giremeyeceğini, istiklalsiz yaşayamayacağını , yankılanmaların en gür olduğu derin vadilerde ve yalçın kayalıklarda, uzayıp giden kanyonlarda gümrah ırmaklar gibi pervasızca haykırır. Akif’in elinde bir tek değer vardır: İman. Osmanlı yurdunun varisini, Anadolu coğrafyasını kurtaracak, Batılı tek dişi kalmış canavarların elinden alacak güç, esrarlı silah budur: İman… Ve öyle de olmuştur. Bütün cephelerde yıkılmış, silahlarına el konulmuş insanlar, kırgın halklar… Onlara yokluklar, kuru üzümle yudumlanan bardaksız çaylar, yırtık çarıklar, sabır ekmeği ve en önemlisi, en keskini ve etkilisi imanları yardım etmiştir.
Akif de bu özgürlüğün, kahraman insanların, savaşçı şairler gibi savaşan kahraman insanların şiirini yazmıştır. İSTİKLÂL MARŞI’nı kaleme almıştır.