Menu
MUSTAFA KUTLU’NUN SELÂM DEFTERİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • MUSTAFA KUTLU’NUN SELÂM DEFTERİ

MUSTAFA KUTLU’NUN SELÂM DEFTERİ

“Sevdiklerim hakkında yazamıyorum” diyor Mustafa Kutlu. Yine de bu zorluk Kutlu’nun yazmasına engel olmamış ve sevdiği insanlar hakkında muhabbet yüklü yazılar kaleme alarak “Selâm Olsun”da iki kapak arasında toplamış. Mustafa Kutlu, tanıdığı ve derinden bir muhabbetle sevdiği insanları kendi gönül aynasına yansıdıkları halleriyle anlatıyor, ete kemiğe olmasa da kelimeye, cümleye büründürüyor. Kutlu’nun anlattığı kişilerden bazılarını kültür hayatımızdan tanıyoruz bazılarından ise sadece Kutlu’nun “muhabbeti” dolayısıyla haberdar oluyoruz. Kutlu, kaleme aldıkları insanların “ansiklopedik” bilgilerini aktarmayı gözetmiyor. Hayat ve eserleri kalıbına sığmayacak sıcak ve hasbi metinlere imza atıyor. Buna gerek de yok zaten. İnternette kısa bir arama ile derlenecek bir metinde yer almayacak kişisel gözlemlerini kaleme alan Mustafa Kutlu, okuruna başka yerlerde ulaşamayacakları bir karakter hazinesi hediye ediyor “Selâm Olsun” ile…

Mustafa Kutlu, her anlattığı kişiyi tek başına soyut bir karakter olarak değil çevresiyle, mekânıyla, zamanıyla anlatarak bir dünya, bir atmosfer kuruyor ve okurunu da o atmosferin içine çekiyor. İnsanlar zihinsel bir idealleştirme ile değil yaşadıkları zorluklarla, aştıkları ve aşamadıkları engellerle anlatılınca daha sahici portreler okuyoruz. Mustafa Kutlu’nun hikâyeciliğini güçlü kılan yönlerini portre yazılarında da kendini gösteriyor.

Kitabı okurken insan ister istemez “Önce refik sonra tarik” (evvel refik badel tarik) sözünü hatırlıyor. Kutlu’nun hayat güzergâhında sadece karşılaştığı değil “refik” olduğu insanları tanıyoruz kitap boyunca.

Peki, “refik” olmak ne demek? “Dijital” bir çağda “refik” olmanın anlamını izah etmek giderek güçleşiyor. Fethi Gemuhluoğlu, “Dostluk Üzerine”de “yol oğlu” olmak diye bir kavram vardır. Gemuhluoğlu’na göre “yol oğlu” olmak “bel oğlu” olmanın tam zıddıdır. Eşref-i mahlûkat olmakla hayvandan aşağı düşmek arasındaki zıtlığa benzer burada bahsi geçen karşıtlık. Yol  zere olmakla, istikameti kaybetmemekle ilgilidir “refik”likle ilgilidir. Zaten bu yüzden önce refik gelir sonra tarik. Zira refiki doğru olan tariki de kaybetmez. Tariki doğru olan ise hayırlı bir “refik” ile karşılaşır.

Mustafa Kutlu, “refik” bulmak konusunda “nasipli” bir insanmış vesselam. Niçin mi? Bu sorunun cevabı için biraz da kitabın detaylarına bakmamız gerekiyor.

Halk bilimi konusunda çalışmalarıyla literatüre büyük katkıları olan Nurettin Albayrak, Mustafa Kutlu’nun birkaç kadim dostundan biri. Kadir Ağa (Abdulkadir Aral) ise 20’li yaşlarında vefat etmeden önce Kutlu ile kitaplar üzerinden yol arkadaşlığı yaptığı “hasbi” bir kişi. “Bir Tebessüm” başlıklı yazının kahramanı ise Sıtkı Aras. Sıtkı Bey için Kutlu’nun “aramızda gizli bir melek sessiz, kimseyi incitmeyen tebessümü ile dolaştı” demesini aktarmakla yetinelim. 

“Selâm Olsun”un bir başka başlığı ise Beşir Ayvazoğlu. Beşir Bey’in dil ve üslup ustalığı ile kitaplarındaki titizliği yazının ana damarını teşkil ediyor. D. Mehmet Doğan bölümü ise Kutlu’nun şiiriyle başlıyor. Mustafa Kutlu’nun çok eski dergi sayfalarında yer alan şiirlerinden haberdardım ama 10 Aralık 2018 tarihli bir şiiri olabileceğini hiç düşünmezdim. Acaba bir gün bir şiir kitabını da okuyabilir miyiz? Yine o dergi sayfalarında yer alan desenlerinin de yer aldığı bir şiir kitabı ne kadar güzel olurdu.

Dayı başlıklı bölümde anlatılan Muammer Ekti ile ilgili yazıda yer alan bir cümle ise kitabın neredeyse bütün bölümleri için tekrar edilebilir. Onu buraya alıntılamak isterim: “Hakikatin peşinde idik. Zafere ulaşamadık. Ömrümüz seferde geçti.” “Saklı Bahçe”de Bekir Erdem ile tanışıyoruz. “Mahçup Lider”de ise Dergah Yayınları’nın kurucu isimlerinden bir olan Ezel Erverdi ile karşılaşıyoruz. On yıllar önce yayınlanmış olmasına rağmen “Destursuz Bağa Girenler” kitabındaki yazılarla hâlâ Türk edebiyatına unutulmaz bir eleştiri örneği sunan Orhan Şaik Gökyay’ı anlatan yazının başlığı “El-Muzaffer Daima”. “Bu Adam Kim?” ise nakkaş İsmail Gürcan’ı konu ediniyor. Halk arasında Boyacı İsmail Usta olarak anılan bu sanatçının iç dünyasının zenginliğini şimdi ulaşamadığımız bir kitap olan “Siyasi Tarih Üzerine Konuşmalar” kitabında da görmek mümkün. (Bu kitapta Mustafa Kutlu’nun emeği olduğu da önemli bir bahis elbette.)

Yıllarca Mustafa Kutlu ile yol arkadaşlığı yapan İsmail Kara ve eserleriyle onun kadar kültürümüze katkıda bulunan Mustafa Kara hakkında yazılar ne menem kültür hazineleriyle aynı devirde yaşadığımızı hatırlatıyor bize “Selâm Olsun”.

“Seyfettin’i Severdik” ve Nusret Özcan’ı konu edinen “Gümüş Sakal Öldü mü?” hakikaten çok özel vefa yazıları olarak hafızamıza nakşolmaya aday metinler. Mustafa Ruhi Şirin’i konu edinen “Tek Başına Bir Ordu” yazısının başlığı bile yeterli. 

Kitabın son bölümünü teşkil eden “Suya Hasret”i ayrı, apayrı bir yazı. Hareket ve Dergâh ekolünün kurucu ismi diyebileceğimiz Nurettin Topçu’yu anlatan bu yazı, mütefekkirimizi anlatan en iyi yazılardan biri. Suyu böylesi kültürel bir metafora dönüştüren bir yazının Topçu’nun biyografisi içindeki “denk düşme” durumuyla ilgili ne desek az olur. Kendi hesabıma keşke bu yazı başlı başına bir Nurettin Topçu kitabının giriş yazısı olabilseydi dedim okurken. Mayıs 1974’te çekilen o fotoğrafın öncesini ve sonrasını uzun uzadıya okuyabilseydik ne güzel olurdu. 

Kitabı sadece Kutlu’nun anlattığı kişileri tanımak için değil bizzat kendisini tanımak için de 
okuyabiliriz/okumalıyız. Ne demişler? “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu anlatayım.” Kutlu’nun böyle özel ve derinlikli bir muhabbetle anlattığı kişiler, o kişilerin hangi yönlerine dikkat etmesi ve okurlarının dikkatini çekmek için neleri vurgulamayı tercih ettiğine dikkat edersek Mustafa Kutlu’nun kendisi hakkında da fikir sahibi oluruz.

Dolayısıyla kitabı okuyup bitirdikten sonra bir de bu gözle ikinci defa okumanız gerekecek.

Bu zor ve zahmetli bir uğraş olmayacak. Güzel bir kitabı ikinci defa okumak niçin zahmet olsun ki zaten?

“Selâm Olsun”un en güzel yanlarından biri de fotoğrafları. Bir “Selâm Olsun” sergisi açılsa ne güzel olur. Kutlu’nun resimleri de eklenebilir sergiye. O sergiden de bu kitaptaki selâm, bir kez daha yinelenir.

Güzel, sıcak bir kitap “Selâm Olsun”.

Olsun elbette. Olmasın mı?

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları