Bugün seçme günü.
Milletimizin akı kara ile karıştırmadan bir seçme yapacağını tahmin ediyorum.
Seçimin vatanımızın selameti ve istikrarlı yürüyüşümüz için hayırlı olmasını; düşmanlarımızı yıldıran, vatanımıza göz dikenleri ve onların zamane işbirlikçilerini olası menfi tutum ve davranışlardan caydıran bir seçim olmasını temenni ediyorum.
Malum seçim yasakları nedeniyle siyaset yazısı yazamayacağım için, nicedir masamın üstünde iyi okurlarla paylaşılmayı bekleyen kimi kitapları (ilk Pazar yazısı olarak) sizlerle paylaşmak istiyorum.
KUŞEYRİ RİSALESİ
Kuşeyri Risalesi yıllardır elimizin altında bulunan bir kitap. Yanılmıyorsam önce Süleyman Uludağ çevirisiyle Dergah, sonra Dilaver Selvi çevirisiyle Semerkand tarafından yayınlandı. Yeni yayını ise Muhammed Coşkun çevirisiyle İlk Harf Yayınevi tarafından gerçekleştirilmiş.
Eserin yeni çevirisinde Abdulhalim Mahmud tarafından yapılan tahkiki (1989) ile Mehdi Muhabbeti tarafından yapılan tahkiki (2012) esas alınmakla kalınmamış yer yer Şeyhülislam Zekeriya el-Ensari’nin (vf. 1519) şerhinden ve el-Arusi’nin (vf. 1876) haşiyesinden de yararlanılmış.
İlk iki basımı okumuştum; bu kitabı masamın üstünde tutma nedenim bunu da fırsat bulduğum ilk anda okumak içindir. Dolayısıyla çevirinin dili için şimdilik bir şey söyleyemem ama bu vb. kitapların yayın yönetmenliğini / editörlüğünü Ersan Güngör yaptığı için mütereddit de değilim. Aynı seriden el-Gazzali’nin el-Munkiz mine’d-dalal /Hidayet Rehberi, İbn Sevdekin’in İdris Fassı adlı kitaplarını okumuş ve çok müstefit olmuştum.
ESKİMEYEN ŞİİRİMİZDEN HOŞ BİR SADA
‘Beyitler – Hikmetler –Mısralar’ alt başlığını taşıyan bu kitap Semerkand Yayınları arasından çıktı. Hazırlayan, aynı zamanda hattatlıkta da yetkinleşmeye çalışan edebiyat sevdalısı bir kardeşim: Sıtkı Çoban.
Bu seçkinin özelliği öncelikle tematik bir ayrımı içeriyor olmasıdır. Allah, aşk, derviş, dost, dünya, edep-ahlak, gam-keder, gül, hiciv, hicran, hikmet, lim, kalp-gönül, mürşid-veli, ölüm, Resulullah, saki, tasavvuf şeklindeki iç başlıklara mahsus beyit, hikmet ve mısraların derlendiği bu kitabın bir diğer özelliği ise bunların Osmanlı Türkçesi, latinizesi ve manalarıyla birlikte verilmiş olmasıdır.
‘Şiirlerin hepsine olmasa da seçtiğimiz bazılarına, anlayabildiğimiz kadarıyla manalarını vermeye çalıştık. Ama şiirlerin mana çemberi sadece bizim yaptığımız anlamlandırmalarla sınırlıdır (diye) kesinlikle demiyoruz. Bu yorumları yaparken, biz bu şiirden bunu anlıyoruz, siz de farklı anlamlandırmalar yapabilirizin kapısını aralamak istedik’ diyerek mutevazılık gösteren Çoban’ın bu seçkisi özellikle Osmanlı Türkçesini güzel bir vesileyle, öğrenmek isteyenlerin hevesle okuyacakları bir çalışma olmuş.
KISAS-I ENBİYA VE TARİH-İ HULEFA
Ahmet Cevdet Paşa’nın bu maruf eseri, bana hem ilk gençlik yıllarımda dili nedeniyle çok zorlanarak okuduğum metnini hatırlatması hem de yılar yılı dönüp dolaşıp kendisine başvurduğum bir kitap olması bakımından benim için özellikle değerlidir.
Bir Ankara yayınevi olan Elips Kitap tarafından Zekeriya Akman sadeleştirmesiyle basılmış. Namık Kemal’in Osmanlı Tarihi’ni, Filibeli Ahmed Hilmi’nin İslam Tarihi’ni ve Binbir Gece Masallarını da okurla yeniden buluşturmuş olan Elips’in bu gayretine ‘maşallah’ deme ihtiyacındayım. Ankara gibi bir yerde bu çok değerli kitapları hazırlamak ve okurla buluşturmaya çalışmak gerçekten cesaret isteyen bir iştir. Sahiplerini ve emeği geçenleri kutluyorum.
GİZLİ BUZLANMA
‘ne çok vakti var suyun küçük adımlarla yürüyor köprüye
budamaya yürüyor kollarını kışın izin veren kim
güneş görmeyen yamaçlarda dumanlı pençesi
ateşle buzun aynı tetiği çektiğini bilirsin’
Kitaba ad olan şiirinden ilk dört dizeyi alıntıladığım şair: A. Ali Ural.
Ural dendikte benim aklıma düşünmesiyle, hareketi zor bağdaştırılan bir şair fotoğrafı gelir. Çünkü ilk bakışta sükuttan bir elbise giymiş gibidir A.Ali Ural, sessiz durur, sessiz yürür ve sesini kısarak konuşur ama yayıncılık dahil sanat, edebiyat, kültür adına birçok başarılı işe imza atmış ve atıyor olmasına bakınca o mezkur çelişkili fotoğraf yerini ‘uykusunda da düşünen ve eyleyen bir adam’ fotoğrafına bırakıverir.
Gizli Buzlanma’daki (Şule Yayınları) şiirleri bu etkiler içinde okudum. Şiirde lafız ve mana elbette çok önemli ama ya o dilin derin musikisi ile gelen hazz! Ben şiirde bu hazza tutkunum ki, hazz hiçbir dünya diline çevrilemez sadece ve sadece yaşanır. Bu nedenle konuş(a)mam şiir üzerine. Size de derim ki, az şiir yazan şairlerimizdendir A. Ali Ural; bu nedenle nasıl bir şiir nasibiyle yüz yüze olduğunuzu bilerek okuyun ‘Gizli Buzlanma’daki şiirlerini.
(YENİ ŞAFAK, 30.03.2014)
Türk yazar, eleştirmen İlk ve orta öğrenimini Yozgat'ta tamamladı. Ankara Meslek Yüksekokulu Kamu Sevk ve İdaresi Bölümü'nü bitirdi.