Menu
KİTABI HAPSETMEK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • KİTABI HAPSETMEK

KİTABI HAPSETMEK

Kitapların hapsedilmesiyle insanların hapsedilmesi arasında önemli bir fark vardır. Bir insanı dış dünyasından alıkoyup bir hücreye veya bir odaya hapsettiğinizde, o insanın okumasına, düşünmesine pranga vurmuş sayılmazsınız. Bu bakımdan kitabın hapsedilmesi, bir insanın hapsedilmesinden daha trajiktir. İnsanı hapsedersiniz, karanlık kuyuya atarsınız; ancak bir süre sonra Mısıra vezir olan Yusuf gibi aydınlık bir yüz olarak karşınıza çıkar. Peki, kitabı hapsetmek böyle mi?

Ömrünü adayarak elde ettiği müktesebatını insanlarla paylaşmak için kitap neşreden insanın en büyük arzusu ortaya çıkan eserini insanların okumasıdır. Kitabı hapsettiğinizde onu yazan insanın ruhunu incitmiş oluyorsunuz. Hapsolan bir kitabın içindeki her harf, her kelime, her cümle, her fasıl onu hapseden insandan hem bu dünyada hem de ahrette hesap soruyordur, soracaktır. Bu dünyadaki hesap sorma nasıl oluyor peki? Şöyle oluyor: Kitap, karanlığı aydınlatan bir şuadır. Onun ışığını karartırsanız, dünyanın karanlık olmasına sebep olmuş olursunuz. Onun şuasıyla aydınlanan insanlar dünyamızın daha huzur ve sevgiyle yaşanılmasına katkı sağlamış oluyorlar. Bu bakımdan unutmamak gerekir ki, hapsedilen her kitap bu ışığın kararmasına sebep olacaktır. Ahretteki cezasına gelince, kitaba sırtını dönenlerin bu dünyada başlarını gömdükleri karanlık evlerinin, orada nasıl bir hal alacağını söylemeye bile lüzum yok.

Kitabı hapseden anlayışlardan birisi de kitabı vitrinlerde bir süs eşyası derekesine düşürmektir. Türlü türlü süs eşyalarıyla bezeyerek seyirlik haline getirilen kitaplıklara özenle yerleştirilmiş ve üzerleri örtülerle örtülmüş kitaplar da beş yıldızlı hapis muamelesine tabi tutulmuşlardır. Kitabın bu tür konformist bir hapse tabi tutulması da acıklı bir durumdur. Kitap, ele alınınca, kelimeler, satırlar üzerinde yoğunlaşınca, kenarlarına dipnotlar düşülünce, üzerinde uzun uzun tefekkür edilince mutlu olur ve kendini özgür hisseder. Sınır tanımayan tefekkür coğrafyasında seyahat ederken gökyüzündeki kuşlar gibi alabildiğine özgürlüğe kanat çırpar. Yıldızlara göz kırpan bir yakınlık kurarak kozmik düzenin hayret uyandırıcı izini sürer. Üzerini yaldızlı kadifelerle, türlü türlü tüllerle örtseniz de ona iyilik etmiş sayılmazsınız. Kokusunu ciğerlerinizde hissedeceksiniz, gözleriniz sayfalarda dolaşacak, aklınız yazılanları muhakeme edecek ve böylece kitapla kurduğunuz ilişki hem sizi hem de onu mutlu edecek.

Kitap eleştirilmekten korkmaz da hapsedilmekten çok korkar. Ona kayıtsız kalan insanların açık hava hapishanesine mahkûm olduklarını düşünerek çok üzülür. Denize nazır bir evin vitrininde üzeri ipek örtüyle kapalıyken canı yanar da, bir demircinin nasırlı elleri arasında okunurken mutlu olur. En çok da, hakkını vererek okuyanlara kalbini açar. En mahrem sırlarını onlarla paylaşır. Kelimelerin sihirli dünyaları ona samimi yönelenlere açılır böylece. Bir dağ nasıl ki zirvesine çıkılmadıkça büyüklüğü anlaşılmaz, bir kitap da içine gömülmedikçe derinliği kavranamaz. Kitaba emek verildiği zaman bir mana ifade eder. Susuz bir insanın dudaklarına su değdiğinde harareti nasıl azalıyorsa, bilgiye aç insanın da kitap yapraklarının hışırtısı kalbine sekine akıtır.

Bir rafa, bir odaya mahkûm edilmiş kitap küstürülmüş, kalbi kırılmış, solmaya yüz tutmuş bir lale gibi nazenindir. Lale, güzelliğini gözlerinizle temaşa etmek, kokusuyla ciğerlerinizi bayram ettirmek, zarafetiyle oluş sürecini tefekkür etmek gibi bir hak yükler insana. Aynen bunun gibi kitap da içinde barındırdığı her türlü güzelliğin keşfedilmesini, paylaşılmasını ister. Aç bir çocuğun sararmış, solmuş benzini görerek ekmeği sepette kurumaya terk etmekle, kitabı raflara mahkûm etmek arasında ne fark vardır ki! Aç bir çocuğun hakkı nasıl ki karnının doyurulması ise, kitabın da hakkı ruhları aç ve susuz insanlara bir an önce ulaşmaktır.

Bizi kitaptan uzaklaştıran her türlü anlayış ve bakış açısı, elimizi kolumuzu bağlayarak zehirli yılanların insafına terk etmekten farksızdır. Cehaletin zehirli bir yılan gibi ısırdığı insanda kangren oluşturduğunu kavradığımız zaman, buna karşılık raflara hapsedilen kitapların özgürlüğüne kavuşmasıyla panzehir olacağını da anlamış oluruz. “Türkiye Okuyor” kampanyasının bir amacının da raflara mahkûm edilen kitaplara vurulan kelepçelerin sökülerek özgürlüğüne kavuşmalarını sağlamaktır. Yıllarca raflarda kalarak üzeri tozlanan, kasları gevşeyen, hüzünden pörsüyen kitaplar, okuyucuyla buluştuğunda üzerindeki tozlardan, gevşeyen kaslarından, pörsüyen hüznünden uzaklaşmış, neşe ve huzur içinde bağrında taşıdığı şuayla karanlığı aydınlatmaya başlayacak demektir.