Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi
Üstüm yağmur, altımçamur yine gönlüm hoş idi
Avlarlı Efe
İnsanın en sadık arkadaşlarından biri de yastıktır desem acaba yanlış bir tespitte mi bulunmuş olurum? Bir insanın yirmi dört saatinin ortalama sekiz saatini uykuda geçirdiğini düşünürsek hayatının üçte birini yastıkla birlikte geçirdiği gerçeğiyle karşı karşıya kalırız. Yastık-insan ilişkisi sadece uyku ile sınırlı değildir şüphesiz. Zira bu nesne gündelik hayatta da çeşitli şekillerde kullanılmaktadır.
Yastık bazı yörelerimizde geleneksel kültür objesi olarak kullanılmaktadır. Örneğin doğuda evlenen bir çift için gelinin ailesi tarafından önceden hazırlanmış ve üzerine altın iliştirilmiş yastık, atlı birkaç kişiyle birlikte düğünden önce damadın evine ulaştırılır. Bundan maksat, evliliğinin ömür boyu bir yastıkta sürmesini temenni etmektir. Yastığa iliştirilen altınla birlikte, bir de Kur’an-ı Kerim hediye edilir. Zifaftan önce damat altını gelinin boynuna takar, sonra gönderilen Kur’an-ı Kerim’den evliliğin huzur ve saadet içinde geçmesi için ayetler okunur. Gelinin damadın evine adım atmazdan önce gönderilen yastığın adına “müjde yastığı” denir. Yastığı getiren atlı ve onu takip eden arkadaşları damadın ailesi tarafından şükranla karşılanır ve çeşitli hediyelerle taltif edilir.
Pek çok eşyaya nasip olamayacak kadar çeşitli öykülerin üzerine sindiği bir eşyadır yastık. Nice sırları barındırmaktadır derununda. Dünyaya yeni adım atmış bir bebeğin ilk tanıştığı nesne de, hayatının son nefesini veren kişinin yol arkadaşı da yastıktır. ‘Bir yastıkta kocamak’ deyimi bizim kültürümüzde önemli bir yere sahiptir. Eskiden evli çiftlerin yastıkları tekti ve uzunca bir boya sahipti. Şimdilerde yastıklar küçüldü ve ikiye ayrıldı. Erken boşanmalar, güvensiz evlilikler, ihanetler, aldatmalar, rahmetten nasipsiz birliktelikler… hep bu deyimin içeriğinin boşalmasından kaynaklanıyor. Evlatları tarafından huzur evlerine terk edilen anne ve babaların başlarını koydukları yastıkları, kendi evlerinde baş koydukları yastıklarla kıyaslanmayacak kadar acı yaşatmaktadır kendilerine. Bir ömür huzurla baş koydukları yastıklarına nazaran buradaki yastıklar uykusuz gecelerine şahitlik etmektedir.
Yastığın eşitleyen, sınıf ayrımını ortadan kaldıran önemli bir eşya olduğunu akılda tutmak gerekir. İpekten yastığa baş koyanla, yastığı taş olan arasında görece bir fark vardır. İster kapıcı olun ister reisicumhur günün yorucu atmosferinden uzaklaştığınızda sığındığınız en samimi kucak odur. Nasırlı elleri ve bükülmüş beliyle evine helal rızık götürmek için gün boyu yorulan hamalın ağrılarını dindirecek, yorgunluğunu atacak sadık arkadaşıdır. Çeşme başında işmar ettiği kızın hayallerini süslediği delikanlının baş koyduğu uykusuz gecelerin şahididir aynı zamanda. Hasta iniltilerinin içine sindiği merhametten bir kucaktır yastık. Geceleri abidlerin kendisinden uzaklaştıkları vakitlerin ulviliğine şahitlik etmektedir. Ve nihayet Rahman’ın huzurunda eğilmiş nurlu alınların kendisine dokunduğunu hissettiğinde bir hoş olur ve böylece sonsuz bir uzama yol alır.
Yastığın fonksiyonunu düşündüğümüzde hamalın da cumhur reisinin de uykuya daldığı andan itibaren eşitlendiği, tüm sınıf ayrımlarının ortadan kalktığı gerçeğini müşahede ederiz. Görülen rüyalar farklı olsa da, fiziksel edim olarak ikisinin de yaptığı iş aynıdır. Farklılıkların ortadan katlığını kanıtlayan yastığa hazinelerinin anahtarlarının sayısını bilmeyen Nemrud da başını koyuyor, insanları tek Rabbe davet eden İbrahim (a.s) de; zulmünden dolayı insanların ahlarının göğe yükseldiği Firavun da, onun sarayında yetişen ve tahtını alaşağı eden Musa (a.s) da; cariyelerin, uşakların etrafında temenna ettiği krallar da, evine kuru bir ekmek götürmekten aciz gariban da…
Zalimseniz şayet yastığınızın tüyden olması sizi rahatlatmaya yetmez. İpekten satenlerle nakışlanmış yastığınız zenginliğinizi gösterse de, uykuya daldığınızda sert yastıklarda uyumaya mecbur kalan garibin uykusundan daha değerli bir uyku uyuduğunuza kimseyi ikna edemezsiniz. Alvarlı Efe’nin ‘Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi/ Üstüm yağmur, altım çamur yine gönlüm hoş idi” dizeleri bu gerçeği dile getiriyor. Paranın ve zevkin kölesi olarak baş koyduğunuz yastığınız sizi değerli kılmaya yetmez. Günün sonunda derin bir muhasebe yaparak hassaslaşan ruhların başını koyduğu yastıkların şahitlik edeceği sırlar ahirette sahibine ikram olarak sunulduğunda zalimin temel yanılgısının muhasebe yapmadan yastığa baş koyduğu ortaya çıkacaktır. Hâsılı kelam, genç de olsak yaşlı da olsak, kadın da olsak erkek de olsak, zengin de olsak fakir de olsak, zalim de olsak mazlum da olsak, âlim de olsak cahil de olsak, köylü de olsak aristokrat da olsak yastığa başımızı koyduğumuzda eşitleniyoruz.
Ömrümüzün önemli bir kısmını birlikte geçirdiğimiz, acılarımızı, hüzünlerimizi, neşelerimizi, sırlarımızı paylaştığımız yastığımız dile gelse uykumuz kaçar mı acaba?