“Yağmur ince ince yağıyor
Saatlerdir yağıyor.
Bir şehirlerarası otobüs gecenin ıslak karanlığını yara yara gidiyor.
Saatlerdir gidiyor
Ses yok”
Usta hikâyeci Mustafa Kutlu’nun Kapıları Açmak isimli son (şimdilik) hikâye kitabı yukarıya alıntı yaptığım cümlelerle başlıyor. Alıntıdan da anlaşılacağı üzere kitap, senaryo olarak tasarlanıp yazılmıştır. Her senaryonun bir hikâye (ya da roman) olduğunu varsayarsak, Kapıları Açmak’ın kitaplaşmasını doğru algılayabiliriz. Kapıları Açmak bir senaristin değil de bir hikâyecinin eseridir. Bu sebepten, biz, senaryo cephesinden değil, hikaye olması açısından yaklaşım sergileyeceğiz. Her ne kadar, Mustafa Kutlu ile yapılmış bir söyleşiden
(Anlayış, Ağustos 2005 sayısı); Kapıları Açmak senaryosunun, ünlü yönetmen Osman Sınav’ın sinemada ilk çıkışı olduğunu bilsek bile, biz yine de ‘hikâyesi’ üzerinde duracağız.
Kapıları Açmak, genel bir bakışla söylersek, Zehra’nın hikâyesidir. Kitap iki bölümden müteşekkil. Birinci bölüm; Zehra’nın İstanbul’daki ‘düşürülmüş’ hayatından vazgeçip memleketine dönmesiyle başlıyor. Geriye dönüş tekniğiyle Zehra’nın ‘düşürülmüş’ hayatı; çocukluğu, gençliği, aile yapısı, sosyal çevresi ve yaşadığı kasabanın görüntü özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Yani birinci bölümde Zehra’nın ‘düşürülmeden’ önceki hayatı veriliyor. İkinci bölümde ise, kitabın başında başlayan yolculuğun sona ermesinden sonra, kasabada (kasaba eski kasaba değil tabi) yeni bir başlangıcın yapıldığı ve bu başlangıcın sonrası anlatılıyor. Yazar, senaryo tekniğini kendi hikâye tarzıyla mezcederek yeni bir ‘alaşım’ yapıyor. Fakat kitabın senaryo olduğu aşikâr. Çünkü bazı tasvirler, alıştığımız ve görünce tanıdığımız Kutlu hikâyelerindeki tasvirlerden çok daha fazla. Hikâye, Zehra’nın ‘düşürülmüş’ hayatından normale geçtikten sonra, kendisini o ‘çukur’a iten İpsiz Kemal’i öldürüp hapse girmesiyle sona eriyor.
Mustafa Kutlu, Kapıları Açmak’ta Zehra ekseninde Türkiye’deki ‘hızlı değişim’i anlatıyor. Sakin sahil kasabasının bir anda plaja ve eğlence mekanlarına dönmesini, insanların para hırsıyla ‘kız kardeşini’ bile peşkeş çekmesini, ‘vicdanımızı sızlatacak’ denli etkileyici anlatıyor.
Buradan hareketle, Mustafa Kutlu hikayeciliğinin başat özelliği olan ‘bizim insanımızı anlatma’ perspektifini görüyoruz. Daha önceki bir yazımızda söylemiştik, yineliyelim; Mustafa Kutlu hikâyeciliğinin ana unsuru insandır. Hikâyelerde insanın ‘insani tarafları’ anlatılır. Ya da insanın ‘insani yönü’ne vurgu yapılır. Dikkat edelim, Zehra’nın ‘düşürüldüğü’ kesit ayrıntılı verilmiyor. Bu da Kutlu’nun “sanat ahlâktır” düşüncesini kanıtlamaktadır.
Kapıları Açmak’ta sahil kasabasındaki mekansal değişim, gözümüzde adeta canlanıyor. Kasabadaki somut güzelliğin soyut çirkinliğe nasıl dönüştüğü fotoğraflama tekniği diyebileceğimiz teknikle sunuluyor. Kutlu, kasabanın ilk haliyle güzelliği ve ‘bize ait’ estetiği çok iyi somutluyor. Bilindiği gibi güzellik göreceli ve soyut bir kavramdır. Fakat kasabanın değişmeden önceki durumuyla güzellik elle tutulur, her ‘bakan göz’ün görebileceği seviyeye getiriliyor. Yine Garip Ahmet Baba Tekkesi çerçevesinde Kutlu’nun ‘eski’ye bağlılığını, eskiyi daima yücelttiğini görüyoruz. Ama söz konusu eski; ‘eskimez eski’dir. Bu bakışla Kapıları Açmak’ın arka planında kendi kültürümüze ait tarihsel değerlerimizin yattığının farkına varıyoruz. Yeri gelmişken Kutlu, ‘şifahi kültür’ kaynaklarımızdan çok iyi yararlanmıştır/yararlanmaktadır. Örneğin kitabın kahramanlarının, lakaplarının nereden geldiği ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor.
Kapıları Açmak, “ne olursan ol yine de gel” hoşgörüsünü hatırlatıyor. Ama bu hoşgörüde “gel” diyenin tarihsel arkaplanı, dokusu çok önemli. Nihayetinde Zehra, Mahir Hoca’nın yardımıyla cami avlusundaki eve taşınıyor. Yani normale dönerken O’na bir ‘hoca’ sahip çıkıyor. Böylece kapıları açarken, açılan kapının ne özellikte olması gerektiği vurgulanıyor.
Mustafa Kutlu, Kapıları Açmak’ta; biz ne kadar değişirsek değişelim, bizde değişmeyen veya değiştirilemeyen bir öz var yargısını savlıyor. Bu sav bence merhamettir. Merhamet, Türk insanın değiştirilemez karakter yapısıdır. Kapıları Açmak tema bakımından merhamet kavramını simgelemektedir.
Sonuç olarak, hikâyeci toplumsal duyarlığı olan ve bunu sürekli işleyip geliştiren olduğuna göre; Mustafa Kutlu, Kapıları Açmak’ta önceki kitaplarındaki değişim (ya da dönüşüm) izleğini, başka bir konu ve eksende, kendi şahsına münhasır olağanüstü güzellikteki üslubuyla anlatmıştır. Kapıları Açmak Türkiye’nin panoramasıdır.