Herkesin farklı bir hayat algısı vardır. Algı farklı olsa da hayatın özü aynıdır aslında. Önemli olan, bu özü erken zamanda fark edebilmek ve algıyı yaşantı biçimine dönüştürebilmektir. Ancak o vakit, hayatın anlamı ıskalanmamış olur.
Peki nedir hayatın özü?
Hemen söyleyelim: Özgüven, özgürlük ve özgünlük.
Birileri, özgürlük her şeyin başı ve sonudur, diyebilir. Desin. Hatta, hayatın özünün salt özgürlük olduğunu da iddia edebilir. Mümkündür. Lâkin özgüven olmaksızın özgürlüğün olamayacağını söylüyorum ben. Kendi varlığının farkında olmayan, üstelik bunu ontolojik bilinç düzeyinde hissetmeyen ve yaşamayan bir insan, nasıl özgür olabilir ki? Dıştan bakıldığında yahut kişinin kendi tanımlamasıyla öyle olduğu sanılabilir. Oysa hayat, sanılarla doldurulabilecek bir süreç değildir.
Demek ki özgürlük, ancak varlığını özgüveniyle hisseden bir insanın fark ediş ve yaşayış biçimi olabilir. Bu fark ediş ve yaşayış, özgürlüğü gerekli kıldığı gibi özgünlüğü de zorunlu kılar. Yani özgüven yoksa, ne özgürlük vardır ne de özgünlük.
O halde, özgüven, varoluş farkındalığı ise; özgürlük, hayatın anlamlandırılma biçimidir. Özgünlükse, kişinin kendi farkındalığı ve farklılığıdır.
Tam buradan, genelde sanata/edebiyata özelde şiire sıçrayabiliriz. Özelden, şiir üzerinden gidelim; özellikle şiir, kişinin özgüveninin oluşmasında ve biçimlenmesinde önemli bir imkândır. Özgürlük hissinin de eşiği. Şiirle hemhal oldukça hem özgüven duygusu hem de özgürlük tavrı pekişir ve giderek davranış biçimi halini alır. Bu davranış biçiminin kendileşmesiyle de kişilik oluşumu gerçekleşmiş olur.
Yanlış anlaşılmasın; bütün bu söylediklerimin öznesi şiirdir, gibi bir iddianın peşinde değilim kesinlikle. Sadece ve sadece, şiirin bu süreçte bir imkân olduğunu söylüyorum; bir eşik. O eşikte, soluklanmak bahanesiyle bile olsa oturup oturmamak, eşikten içeri girip girmemek veya eşiğin farkında olup olmamak kişinin kendine kalmış. Kim ki, şiir eşiğinin farkındadır ve eşiğin hakkını verir, kendine bir kapı açar. O kapının ardındaki gökyüzü ve yeryüzü arasında bir yol inşa eder kendine, kendi yolunu.
Zoru göze alamayıp hazır yollardan birine koyuluveren için özgünlük yoktur. Çünkü özgür değildir, tüm sanıların aksine. Dahası, özgüveni yoktur kendi yolunu inşa etmeye ve kendi yoluna koyulmaya.
Nasıl ki, hayatın özü varsa sözün de özü vardır. Sözün özü; lâf ü güzafa takılmadan ve bu konuda mahir erbaba katılmadan, kendi yolunda yol almak gerek. Ve seslenmek; benim yolum bu, ben yolumdayım, kendi yolumda. Öyle bağıra çağıra değil. Kendi halinde işine gücüne bakarak; hayatı şiire katarak, şiire hayat vererek.
İşte özgüven, işte özgürlük ve işte özgünlük.
Gerisi kıyl ü kal.