Sanatalemi.net’te yayımlanan “Yahya Kemal’in 50. Yılına Hazırlanıyor muyuz?” başlıklı yazıdan sonra Beşir Ayvazoğlu da Zaman’daki Yahya Kemal konulu köşe yazısında (4 Ekim 2007) “Acaba diyorum, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2008'i sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak ‘Yahya Kemal Yılı’ ilân edemez mi? Frankfurt Kitap Fuarı'nda da Yahya Kemal için özel bir etkinlik düşünülmelidir. Ertuğrul Günay beyefendinin dikkatine sunuyorum.” satırlarına yer verdi. Ayvazoğlu, Sanatalemi.net’te kendisiyle röportaj yapan Mehmet Nuri Yardım’a da (7 Ekim 2007) aynı temennide bulundu. Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın talebi de aynı doğrultudaydı. Doğan, “2008 Yahya Kemal Yılı Olmalı” açıklamasını yaptı. Doğan, TYB’nin yayın organı www.tyb.org’da 30 Ekim 2007 tarihinde yayımlanan haberde, 2008’in “Yahya Kemal Yılı” ilan edilmesi konusunda, Kültür Bakanlığı’na başvuruda bulunulacağını, Bakanlığın bu önemli yıldönümünü ihmal etmeyeceğini umduklarını belirtiyordu.
Mehmet Nuri Yardım’ın, Beşir Ayvazoğlu’nun teklifi ve gayretleriyle www.sanatalemi.net’in ilk olarak gündeme taşıdığı “2008 yılının Yahya Kemal Yılı olarak ilan edilmesi” talebi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kabul edildi. Bakanlık, 2008 yılını “Yahya Kemal Beyatlı Yılı” ilan etti. Haberin devamı şöyle:
“Zaman'ın 3 Kasım 2007 tarihli haberinde teklif edilen ve edebiyat dünyasının destek verdiği "2008 Yahya Kemal yılı olsun" çağrısına Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dan destek geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2008'i 'Yahya Kemal Yılı' ilan etti. 2008’in, Türk şiirinin en önemli ustalarından biri olan Yahya Kemal Beyatlı'nın ölümünün 50. yılı olduğunu belirten Günay, bu vesile ile büyük şairin daha iyi tanınacağını ve anlaşılacağını umuyor.
Ertuğrul Günay, yıl boyunca üzerinde duracakları kapsamlı projeyi bir cümle ile özetliyor: “Yahya Kemal'i geleceğe taşımak!” Genç kuşaklara Yahya Kemal’i anlatmanın en iyi yollarından birinin de doğum veya ölüm yıldönümleri olduğunu düşünen Günay, onun şiirinin ve düşüncelerinin, bugünün insanında, eski deyişle 'ma'kes' bulacağını belirtiyor. Günay'a, bunu nasıl sağlayacağını sorduğumuzda ise cevabı net oluyor: “Eskiden olduğu gibi çok konuşup az iş yapmayacağız. Beyatlı ile ilgili uluslararası sergi ve sempozyumlar yapacağız, prestij ve armağan kitaplar yayınlayacağız. Doğu-Batı sentezi üzerine, Osmanlı'nın yıkılışı, Cumhuriyet’in kuruluşu dönemlerinde yazmış olduğu önemli yazıları var. Bunlar ışığında bilimsel tartışmalar yapacağız. Şiir kitaplarını yeniden basacağız. Bestelenmiş şiirlerini CD olarak yayınlayacağız. Şiirlerinden yeni besteler yaptıracağız.”
Yahya Kemal Okumaları
Yahya Kemal Okumaları İstanbul Fetih Cemiyeti’nde başladı. Prof. Dr. Kazım Yetiş, her Cuma Kubbealtı’nda İstanbul Fetih Cemiyeti’ndeki Yahya Kemal okumaları yapıyor. Yahya Kemal’i, şiirini, hayatını ve anılarını anlatıyor. Gelin Yahya Kemal’i, Yahya Kemal Okumalarını yapan Prof. Dr. Kazım Yetiş’ten dinleyelim:
Yahya Kemal rubailerde ünlenmiş bir sanatçımız, şairimiz. Ayrıca musikiyi anlamada da Yahya Kemal’in çabalarına şahit oluyoruz. Yahya Kemal’in musikide yaptığı çalışmaları, öze dönüş perspektifi Ziya Gökalp’a ve O’nun gibi düşünenlere birer cevaptır. Öz değerimizden, kültürümüzden kopmamamız çabaları takdire şayandır.
Yahya Kemal günlük olanı, değişecek olanı söylemiyor, yazmıyor. O hep mahalli, milli ve tüm insanlığa hitap edecek türde/boyutta yazılar yazıyor, rubailer yazıyor. Hep ifade etmiştir: “Biz milli olanı, kendi kültür zenginliğimizin büyüklüğünü hiçbir zaman tam olarak idrak edemedik.” Yahya Kemal’in eserlerini her ne zaman okursanız okuyun, zaman aşımına uğramadığını görürsünüz.
Bu anlamda hep milli olanı savunuyor Yahya Kemal. Kendi öz değerlerimizden her türlü kopuşu eleştiriyor. Ziya Gökalp’in “Biz enkaz aldık” sözüne tahammül edemiyor. Siyasette kendi partini kabul ettirmek ve önceki hükümeti eleştirmek için bu sözü kullanmak bir nevi mantıklı olarak anlaşılsa da, kültür hayatımızda nasıl oluyor da yıllardır biriktiregeldiğimiz kültürümüzü aşağılıyoruz, dışlıyoruz?...
Yahya Kemal’i Yahya Kemal yapan 18 yaşında gittiği Paris olmuştur. Paris’te Fransız şiirini anlamak isteyen şairlerin, genç yazarların özellikle eski şiir dilini okuduklarını, 1700lere tekrar döndüklerini görünce O da divan edebiyatına tekrardan dönüş yapmıştır. Kendisi de bunu şöyle ifade eder: “Kader beni Paris’te divan edebiyatıyla tekrardan karşılaştırdı, özümsetti. ”
Yakup Kadri şöyle anlatır: “Yahya Kemal Paris’ten döndüğünde birde baktık ki Yahya Kemal divan şiiri okuyor. Su Kasidesini, Şeyh Galib’i okuyor. Bizde sadece mektep sıralarında okuduğumuz ve rafa kaldırdığımız divan edebiyatına Yahya Kemal sayesinde tekrardan dönüş yaptık.”
Batıdan tercüme ederken de Türkçeyi çok iyi bilmek kanaatine eren Yahya Kemal, iyi derecede tercüme yapabilmek için hem o lisanı, hem o devrin koşullarını yani fikir oluşumunu hem de Türkçeyi çok iyi bir şekilde bilmek zorunda olduğumuzu Namık Kemal gibi Mehmet Akif gibi savunur. Zaten bilirsiniz, Namık Kemal Recaizade Mahmut Ekrem’in çevirilerde çok çok kötü olduğunu görünce, Recaizade Mahmut Ekrem’i her gördüğünde dile getirmiştir iyi çeviri yapabilmenin niteliklerini...
Yahya Kemal’in en önemli sevgisinin millet sevgisi olduğunu dile getirmiştik. Bu sevgisi sadece sözde değil özdeydi. Fransa’da iken orada kalan Türklerle ne zaman karşılaşsa “Bugün Anadolu için ne yaptın?” diye bizzat sorardı. Hayatı boyunca da milletine zarar verecek herhangi bir hareketin içinde yer almadı.
Yahya Kemal ara ara İstanbul’u geziyordu dostlarıyla, çevresindekilerle ve öğrencileriyle. Öğrencileriyle ve dostlarıyla birlikte hep böyle İstanbul’u gezerler, üzerinde tefekkür ederlerdi. Bir yine öğrencileriyle ve dostlarıyla beraber Üsküdar’da gezerken, Yahya Kemal bir erin düştüğünü görür. Ve o zamanlarda çok kilolu, cüsseli olmasına rağmen erin yanına hemen koşar ve O’nun kalkmasına yardım eder. Ere akşama kadar da “Vah acıdı mı?” diye sorması, üzüntüsünün tezahürüdür.
Tarih duygusu bizim klasik edebiyatımızda pek yoktur. Ama Yahya Kemal şiirlerinde zamanı kutsallaştırarak kullanır. İstanbul’un Fethi kutsal bir zamandır Yahya Kemal’e göre. Fetih kavramıyla açmak eylemini bir arada İstanbul’u Fetheden Yeniçeriye Gazel adlı şiirinde:
Pençe-i Âlîdeki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihül-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına
Düşsün çelengi Rûmun, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türkü gönderen yed-i takdîr aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına
Peygamberimizin meşhur hadisi vardır, biliyorsunuz: "İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır! Onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!" (Ahmed bin Hanbel, Müsned; c.4, s.335)
Yine bir rubaisinde Yahya Kemal:
İman bir şevk olan zamanlar geçti
Peygamberlerle kahramanlar geçti
Dağ silsilesinde bir geçit bulmak için
Dağdan dağa seslenen çobanlar geçti...
Yahya Kemal’in şiirlerinde ses de çok önemlidir. Ahenk vardır şiirlerinde. Kulağa hoş gelir, yüreğe titretir ahı. Paris’te bir Fransız yazar Yahya Kemal’e “Mümkün olsaydı şairlere okuyucularınızın kulağından tutun” derdim diyerek ahengin şiirdeki etkisini dile getirmiştir.
Yahya Kemal şöhret için siyasi ekollere girmeyen, her defasında kaçınan bir şairdir. Siyasete bulaşmak istememiş, kendisini siyasete bulaştırmak isteyenlere de fırsat vermemiştir.
(Bu yazı, Kurtuba dergisinde yayımlanmıştır.)