Menu
GELECEĞİ ISMARLAMAK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • GELECEĞİ ISMARLAMAK

GELECEĞİ ISMARLAMAK



Koca bir muamma şu gelecek! Yoksameçhul mü demeli?


Peki ya ısmarlamak da neyin nesi?

Daha sözün başında; ısmarlamacı bir toplum olduğumuz söylense ne dersiniz?

Çokça itiraz edileceğini sanmıyorum. Ekmek ısmarlarız, sebze-meyve, şeker…her şey. Aklınıza gelebilecek her somut varlığın bir şekilde birilerine ısmarlandığını görürsünüz, duyarsınız. Bu kadarla kalır mı? Hayır! Soyut ısmarlamalar da yapılır. Evlenmek için kız ısmarlanır, görücü gönderilirpek çok kıza. Çocuklar için eğitim biçimi, meslek, torun… Kısacası hayat bile ısmarlarız. Ismarlama yaşadığımızdan olsa gerek hiç yadırgamayız ısmarlama duyguları, ısmarlama düşünceleri… Yani ısmarlama hayatı.

Hayat topyekün ısmarlama ise, gelecek neden ısmarlama olmasın ki? Hem gelecek dene demek? Geçmiş-gelecek ısmarlama kurgudan başka nedir? Peki ya şimdi!

‘Şimdi’ yok zaten. Şimdi’nin yeri yok hayatımızda. Oysa asıl olan şimdi. Zaman, ancak şimdi içinde algılanabilir çünkü. Sadece algılamak mı? Ya yaşamak! Şimdi’de yaşanan değil midir asıl yaşantı. Lütfen dikkat: Zamanı idrak etmekten bahsediyorum, yoksa günü gün etmek hedonizminden değil kesinlikle.

İşte, geçmişe takılıp kalanlar ya da boyuna gelecek ısmarlayanlardır şimdi’nin idrakinde olamayanlar. Bu ısmarlama, kimileyin narsizm aşamasına kadar varır. “Bencillik, insanın istediği gibi yaşaması değil;başkalarının kendisinin istediği gibi yaşamasını beklemesidir.” der Oscar Wilde. Tastamam narsistik bir yaklaşım demek ki gelecek ısmarlamak. Lâkin öylesine sinmiş ki varlığımıza, çoğumuz farkında değiliz bu durumun. Hatta kalıtsal bir hal almış. Öyle ki insanlar, kendilerine ısmarlayıp da gerçekleştiremedikleri yaşantıyı başkalarının şahsında (çoğu kere çocuklarıyla) yaşamaya gayret sarf etmekte. Böylece ‘gelecek’ yanı sıra bir de geleceğin narsistik kişileri de ısmarlanmış oluyor. Böylesi bir yaşam tarzında sen’e hiç mi hiç yer yoktur. Aksine ben’in sınırlarının olabildiğince genişletildiğine şahit oluruz. Hem de  bir başkasının benlik sınırına kadar. O da yok sayılan bir sınırdır zaten. Zira önemsenen, sınır değil merkezdir. O merkez ise ‘ben’dir.

Ben merkezli/bencil yaşantıda tıpkı ‘yapma’ odaklı (ben/özne  -----şey/nesne) yaşantıda olduğu gibi ilişki yoktur. İlişkinin olmadığı yerde iletişim de yoktur. Çünkü noktasaldır olup biten. Öyle ki; bu beraberlikte, ben ile sen arasında yaşanan ‘birlikte varolma’ ya odaklı özneler arası (ben/özne -- sen/özne) döngüsel yaşantıyı aramak muhaldir.Döngüsellik yoksa ya çizgisellik vardır ya da noktasallık. Oysa hayat, ne çizgiseldir ne noktasal.

Ben – sen ilişkisi paylaşmaya dayanır; yaşamın paylaşılmasına. Ben, hem kendini yaşar hem de ötekini aynı anda. Birbirine katışan ama  birbirine kilitlenmeyen ben’ler arası bir ilişkidir bu. Birlikte şekillenme, birlikte olgunlaşma ve nihayetinde bütünleşme; yani ‘olma’ hali. Oysa ben – şey ilişkisi ben ile nesne arasında yaşanır. Ben’in şey’e kilitlendiği paylaşımsız bir sahiplenmedir bu. Ben’ler dünyasındaki gerçeklik değil, nesneler dünyasındaki sanallıktır asıl görüntü. Sahip olmak dürtüsünün kışkırttığı yapan(lık) hali kişiyi sen’e daha bir yabancılaştırır. Sen’e yabancılaştıkça kendi ben’ine de yabancılaşır insan. Böylelikle çizgisel de olsa yaşanan devinim hızla durağanlaşır ve gitgide sabitlenerek noktalaşır.

Kendine yabancılaştığı oranda ısmarlamacı hali belirginleşen insan, zamanla kendi gerçeğini göremez olur. Fakat kendinde göremediği gerçeğini başkalarında görmek ister. Aslında yanılsamadan başka bir şey değildir bu; üstelik başkalarının da kendilerine aitgerçeklerinin olacağını görmezden gelme pahasına yaşanan bir yanılsama. Sanır ki, her şey kendisinde  başlamakta ve kendisinde bitmektedir. Her şey kendisine aittir. İşte bu yaklaşımdır insanı ısmarlamacı yapan, aşkla şevkle gelecek ısmarlatan.

Son söz: Esas olan şimdi’nin yaşanmasıdır; geleceği şimdileştirmeden ama. Şimdi ısmarlanamaz çünkü.

Diğer Yazıları