Daha önce bir roman, üç öykü kitabı yayınlanan Hüzeyme Yeşim Koçak’ın Ey Ruh(um) Geldinse Masaya Vur isimli kitabı üçüncü deneme kitabı. Kendisini Edebistan’daki öykülerinden de tanıyoruz. Hüzeyme Yeşim Koçak’ın kendine; nevi şahsına münhasır bir tarzının olduğunu hemen başta söylemem gerekiyor.
Öyle ki eserlerinde ilk gözünüze çarpan, sizi sarsan, okuduğunuzda sizi ilk önce titretircesine uyaran, etkileyici, sürükleyici, kelime dağarcığınızı zorlayıcı bir dil kullanımı söz konusu.
Konu dilden başlamışken devam ederek birkaç önemli bulduğum hususu daha ifade etmem gerekiyor galiba: Hüzeyme Yeşim Koçak’ın öykülerini ve denemelerini okurken kelimelerin, cümlelerin sıkıntısız bir şekilde deniz yolculuğu yapar gibi bir hisle pürüzsüz, inkıtasız devam edip gittiğini, sanki ezberlenmiş, noktasına varıncaya kadar ezberlenmiş hızla dilden dökülen bir anlatım var. Tabi ki kelimeler, aynı anlama gelen kelimelerin sıklıkla defalarca tekrarı güzel bir armoni, ses tını bütünlüğü oluştururken anlatılmak istenen meramın zamanla anlaşılmasında sıkıntılar ortaya çıkarabilme ihtimalini de söylemek gerekiyor.
Yazarın diliyle ilgili olarak belirteceğimiz bir başka nokta, sıklıkla kullanılmayan, ama bizim kültürümüzde var olan kelime ve terimleri kullanıyor olması. İşin aslı günümüzde bu kavramaların kullanılmasının tarafıyım. Ancak bu kavramaları boğmadan, sade ve aralıklı olarak kullanmak belki de dilde kullandığımız ve unuttuğumuz (unutturulan) kelimelerin yeniden vücut bulmasına sebep olacaktır. Bu kullanım tadında olduğu zaman, deryalar kadar olan dil ve kültürümüzün idamesi için, yeni jenerasyon gençlik için önemli görüyorum. Zaman zaman unutulanları unutmamak için bu yaklaşımı bütün yazarların göstermesi ve dil zenginliğimizin gözler önüne serilmesi gerekir. Bunu Hüzeyme Yeşim Koçak yapıyor. İyi de yapıyor. Bir üslup özelliği gibi hassaslıkla devam ettirmesi ama dozunu iyi ayarlamasını öneririm.
Zengin bir dilin arka planını kendine sorduğumda; “okuma ve uydurukçuya karşı bir tepki, anne ve ninemizin kullandığı dil, bizi süt gibi, mama gibi besledi. Biz de seçici olduk. Ustalardan gelenleri almak tatmak ve özümsemek istiyorsunuz. Uydurulan kelimeleri kullanmak her şeyinizi ısırıyor, geleneğimizle buluşma için bunu yapıyorum...”
Her şeyin edebiyat olduğu olgusundan kendini sıyırabilmek belki de bu rahatlığı meydana getiriyor. Düşündüklerinizi rahat, kolay ve akıcı bir dille okuyucuya aktarmak çok kolay olmayan bir yoldur.
Bir deneme kitabında bulunması gereken sivrilikleri, konuda, düşüncede, ifadede bulmak mümkün. Zaten bazı sivrilikler yazılanı okutturuyor, okuyucuyu kendine çekiyor. Belki de bu sivrilikler kendi iç dünyasında yaşadığı, değer verdiği düşünce ve duyguların pörsütülmesinden kaynaklanıyor. Sokağı, caddeyi, şehri okumanın kendi iç dünyasında meydana getirdiği anaforun dışa yansıması da olabilir bu keskinlik.
Birçok değerimizi kaybettiğimiz dünyada güzelliği arayan Hüzeyme Yeşim Koçak, bunu yaparken gerek anlatımıyla, gere söz dizimi, gerekse kendine uygun bir tarz ile iğneleyici, eleştirel ve ironi dolu yaklaşımıyla Ey Ruh(um) Geldinse Masaya Vur kitabını oluşturmuş. Ben bir solukta okudum diyebilirim. Hüzeyme Yeşim Koçak deneme yazmak daha bir yakışıyor sanki. Zengin dilini iyi kullanması bunda etken. Bir de güncelliği yakalaması işi bitiriyor... Konu zenginliği ve sınırsız konular...
Öykü de yazan Hüzeyme Yeşim Koçak, aynı dil ile renkli, farklı öykülere de imza atıyor. “Konuların kendisine dayattığı, onun yazmadan rahat edemeyeceğini” söylüyor. Hayatın neşesini de kaybetmeden, mümin neşesi de olacak pembe duygularla da hareket ediyor. Aşk sevda, muhabbet, sevgi... Dinimizi, ruhumuzu, küreselleşme adı altında ruhumuzu çalmak isteyenlere karşı duruş, milli ruh anlayışımız, ahlaki öğretileri ön planda tutma çabasını hissediyorsunuz, ama baskın olarak görmek mümkün olmayabiliyor. Ruhumuzun olduğu yerden çok uzaklarda ve dışarıda olduğunu anlatıyor.
Yazılarında kadının genellikle ön planda olduğu hissi uzak durmuyor.
Daha önce okumuş olduğum kitaplarında gördüğüm betimlemelerin unsurlarında, kısmen rahatsız edici benzetmeler hissi, bu kitabında yok.
Acı bir dünyada yaşadığını öne sürerek güzele, iyiye, sevecenliğe yöneliyor. Sevgi dolu, sıcacık duygu ve düşüncelerle yazılarını bütünleştiriyor.