Menu
EŞYADAN ESMAYA YOLCULUK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • EŞYADAN ESMAYA YOLCULUK

EŞYADAN ESMAYA YOLCULUK

“Hakikî hakaik-ı eşya esma-i ilahiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir.”

İnsan, eşyayla olan bağında onu algılamaya, tanımaya çalışırken onunla arasında duygusal ve sağlam bir bağ kurarak onun hakikatine dair bilgiyi kavramak için bir arayış içerisine girer. Bunun karşısında eşya da ona kendini açarak hakikati görebilmesi, kavrayabilmesi için en uygun zemini hazırlar. Her an dönüp giden bu kâinatta insan, eşyayı akletmede doğru bilgiye muhtaçtır ve evrende değişen eşya karşısında, Allah'ın zatı değişmeyendir.

Eşyanın varlığı herkesçe aynı şekilde algılanabilir değildir, bu yüzden de değişmeyen ve mutlak olan bir bilgiyle hareket edip, eşyanın fonksiyonunu kavramak için insana vahyi bilginin gerekliliği kaçınılmazdır. Vahyi işaretler, insanı kâinat içinde bulunanların ne yapacağını bilemez hale gelmekten kurtarıp gerçek olana ulaştırır.

Eşya, asırlardan beri süregelen çeşitli kültür, ırk, dil ve dine mensup toplulukların inanışlarını, dünya görüşlerini, geleneklerini daha yakından tanımamızı sağlarken, insanı kendine hayran bırakarak hayrete düşürür. Örnekler, eşyanın kendini insana açarken, tarihler boyunca insanların, toplumların eşya ile olan ilgisini, ilişkisini, yakınlığını, uzaklığını, eşyaya davranışını ve ontolojik sürecindeki kendine özgü inanç biçimini de ele verir.

Mesela, eşyanın ve insanın mahiyeti, yaradılış, tecellî gibi kavramları sonsuz manalarla açıklamaya yarayan ayna sembolü Türk kültürünün şekillenmesinde büyük rol oynamış, ona  mistik  özellikler yükleyen Türkler, ondaki derinliği kavrayarak; dinî, ahlâkî dersler çıkarıp, edebiyatta, sanatta ve tasavvufta sembol olarak kullanmışlardır.  Yine; kutsal metinler, mitolojik unsurlar ya da efsanevi anlatılardaki eşya figürleri buna örnek gösterilebilir. Bu bize, eşyanın tarihsel dönüşümündeki tutarlılığı ve aynı zamanda tutarsızlığı da göstermektedir.

Bugün teknolojik olarak insan eşyanın en küçük gizliliklerine kadar müdahale ederek, eşyanın düzenini değiştirebilir, onları ahenkli gidişatlarından çıkarıp düzensiz bir hale getirebilir.

Hannas (şeytan) bunun sözünü de vermişti zaten; "Allah'ın eşyaya koyduğu fıtratı değiştireceğim" (Nisa 119).

Ancak Kuran'ın "Dileyen Rabbine varan bir yol tutsun" (Nebe 39) sözüyle de, insanı Allah'a ulaştıracak yollar sonsuzdur. Bilim adamları doğayı hep tek başına göstermeye çalışırlarken, Ku’ran bunların karşısında insanı bu anlayıştan alıp, yaratıcısına yönlendirmek için gelmiştir.

Eşya, ilahi hikmetlerin isim olarak yansımasıdır. Onunla ilgili olan doğru bilgi Allah’ın hakikatlerini gösteren bilgidir. İrfan; içsel, batınî bir bilgi olup, ancak arif olma yolunda, görünenin ardındaki görünmeyenlerin peşine düşen ise, her kıpırdanışın ilahi kudretin iradesiyle cereyan ettiğini bilen ve onun vasıtasıyla eşyayla bağlantılı olan hikmeti bulmaya çalışandır.

“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere gösterip; ‘Eğer her şeyi bilen sadıklarsanız bana şunların adlarını söyleyin, haber verin.” (Bakara/31) emri ile Hz. Âdem’e bütün eşyaların isminin öğretildiği açıkça gösterilmiştir.  Bu durumda insan akıl ve tefekkür nimetiyle eşyaya ait meknuz incelikleri algılama ve kavrama yeteneğine sahiptir.

Bugün bilgi/bilmek artık insanın hakikate olan yolculuğu olarak değil, bir iktidar aracı olarak görüldüğünden, çağın insanını cehalete sürükleyip, fıtratî bilgilerini de karmaşıklaştırarak bildiklerini de bilmez hale getirip, irfandan yoksun, ilahî boyutu içermeyen, seküler bir anlayışla, eşyanın hakikatini kavramaktan daha da uzaklaştırarak çıkmazlarını çoğaltıp, hüsranın eşiğine getiriyor.

Kâinat ve içindekilerin tek bir yaratıcı elinden çıktığı görüşüne sahip tevhidî inanışın ise temel kaynağı vahiydir. Bu görüşün muhatabı olan insan, kâinattaki tüm varlıkların Allah’ın isim ve  sıfatlarının birer yansıması olduğunu gördüğünde, eşyayla olan bağının önemini kavrayarak, esmayla muhatap olurken hakikate dair idrak ufuklarını açtığında, açabildiği oranda hakiki anlamda eşyaya muhatap olur. Esma ile kurduğu irtibatın sağlamlığını artırdığında seküler ile olan bağını zayıflatır.

Hayat, mananın sorumluluğunu hisseden bir idrakle ancak, kendi sürecinde gerçek anlamını bulabilir. Bir şeyi değerlendirirken doğru olmayan ve çelişkili bir düzlemde muhakeme etmek hayatı yaşanılmaz ve ümitsiz kılabilir.

Başımıza gelen bir musibeti, doğru düzlemde değerlendirdiğimizde, inanan için kalbin ve aklın huzura ermesi, diğer düzlemlere nazaran o kadar da zor olmaz. İnsan kısa zamanda kendini dengeleyebilir.

Hayat bazen bir uçurum önünde, bazen bir kuyu dibinde, belki kimi zaman sükûn, kimi zaman coşkuyla çıkıyor karşımıza.

Her ne durumda olursa olsun Rabbin işaret ettiklerinin, eşyanın mahiyetinin ardındaki gerçeği düşünebilmek, ona yönelebilmektir aslolan.

SEMİHA

İstanbul doğumlu. Edebiyat alanında, kitap eleştiri, analiz, deneme yazıları yazıyor. Ayna İnsan Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen serbest düzeltmenlik ve editoryal çalışmalar yapıyor. Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi, Karar Gazetesi, Hece Edebiyat Dergisi, İtibar, Şiar, MOCCA Dergisi, Edebistan'da aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarın spesifik portre çalışmaları da bulunmaktadır.

Daha fazla görüntüle