“Oysa her gün, yeniden eskilenmek, yeni sanarak yaşamak...
”
Eski başkadır
Eskimiş başka
Nice eskiler vardır
Hiç eskimez
Her yaşanmışın öyküsüdür bize gelen.
Yeni adını verdiğimiz her şey eskimeye aday olandır. İnsan sadece algılarıyla yeni olduğunu fark ettiği şeyleri yeni olarak algılar.
Aslında yeni bir şey olmadığı halde, yeni olduğunu düşünerek yaşıyoruz.Yenilerin peşinden giderken daima eskinin içinde döndüğümüzden haberimiz bile olmuyor.
Her şeyde yaşanmışlıkların izi varken yeni olan ne kalabilir ki insanın yaşantısında?
Hiçbir şey yeni değildir ki yaşansın.. Her şey yaşanmıştır, yaşanmışlıklar ulaşmıştır aslında bize. Çoğu zaman düşünmeyiz bile o yaşanmışlıkları. Yeniyle varolduğumuzu sanırız. Her yeni sandığımız aslında eskinin yeni yüzünden başka bir şey değildir.
Yeni, bazen eskide unutulanları bize hatırlatıp, eskide anlamını tekrar buluverir. Evimize yeni bir eşya aldığımızda dahi onun yeni olduğunu sanırız, oysa o, ağacından, kumaşına dek yaşanmışlıklarla doludur. Ve her bir parçasını tek tek yerlerine gönderdiğimizi tahayyül ettiğimizde, ardı ardına yaşanmışlıkların izlerini görürüz.
Bir şeyin tarihsel değeri ne kadar eskiyse o kadar değer kazanır. Bu mânâda eski her el değiştirdiğinde yeni bir değer ve yeni bir sahip bulur. Bir şeye sahip olduğumuz an o, yalnızca o an için yenidir. Sonra ona eski gözüyle bakılır. Sahip olmaya çalıştıklarımız ne olursa olsun bizden öncesi için eski olan bizim için yenidir, bizim eskimiz bizden sonrası için yenidir.
Önemli olan yenide gördüklerimizi gereği gibi algılayabilmektir.
Farklı isteklerin verdiği itici güç ve önümüze dayatılan şeylerin de tesiriyle “yeni”ye olan açlığımız hiç bitmez. Fakat yine de eskinin cazibesi çekiciliğini hiç yitirmez. Yeninin içinde eskinin özlemini taşırız daima..
Bir şarkının nağmelerinde bulur anlamını bazen;
“Sen nasıl başardın
Yüz yıllık ağaç gibisin
Nasıl böyle kaldın
Büyürken eskimeyen eskise de değerlenen”
Eski sanatçıların muhteşem yapıtlarının içinde de bunları görürüz. Ürettiklerine hayranlıkla bakarken yaşamları içine bunları nasıl sığdırdıklarını merak ederiz. Ve bugün varolanlardan yeterince faydalanamadığımız için de mutsuzluğumuzun gitgide arttığını görürüz.
Düşünceler de öyle.. Her şey, daha önceden yaşanmış zaman dilimleri, yaşananlar şekil değiştirerek yeni adını alarak önümüze geliyor.
Çok eski çağlarda yaşamış olan insanların düşüncelerinden yola çıkarak bugün birçok gerçeği kavrama noktasına erişebiliyoruz.
Bu da onların düşüncesine eski diyebilme hakkını vermiyor bize, bugün kendini yeni diye nitelendirenlerin gerçekten de kendini yenilemeleri gerektiğini eskilerin düşüncelerine bakınca çok net görebiliyoruz.
Zaman bazı metinleri eskitmez.
Masallar, hikâyeler, destanlar, peygamber kıssaları hep aynı canlılığıyla yüzyıllar boyunca korumuştur evrenselliğini. İnsanlığa daveti taşıma görevi üstlenen nebilerin yaşantılarında bir bilgiden yola çıkılarak geçerliliğini asırlarca sürdürecek misaller sunulmaktadır önümüze. Ölümü ve ahireti sıkça hatırlatarak, hesabını verebileceğimiz bir hayatı yaşamanın uyarısını yapmaktadır.
Söylenmemişi söylemek ancak eskiyi yakından tanımanın farkındalığıyla gerçekleşebilir.