Menu
DUMANLI DAĞLARIN ARKASINDAKİ RAMAZANA VEDA
Deneme/İnceleme/Eleştiri • DUMANLI DAĞLARIN ARKASINDAKİ RAMAZANA VEDA

DUMANLI DAĞLARIN ARKASINDAKİ RAMAZANA VEDA

Bizim dağlara apansız mor dumanlar iner. Birden çayır çimene çise yağar. Buğu buğu camların gerisinden içiniz titrer, serin yeller eser ve siz tam da yağmuru, gök sağanağını beklerken, rengârenk bir ebemkuşağı, karşı dağların eteklerinin tılsımlı yalnızlıklarına kurulur.

Ramazan, bu yaz köyün toprak yollarına, yemyeşil otluklarına, börtü böceğe, apak bulutlara, köpük köpük derelere arındırma vakitlerinde geldi ve öylece gidiyor.

Ramazanı bir çocuk neşesiyle, ebemkuşaklarının altında karşılarken, mor dağ çiçeklerini koklayarak, zikre dalmış evrensel tabiat ailesiyle ortak bir kaderi paylaşıp, şükür ve zikir makamında huzurda olmak heyecan vericiydi.

Ramazanın iç yolculuklarımızı aydınlatan vakitlerine adım alırken, arı duru zamanlarla eşsiz bir yolculuğa çıkarsınız. Kelebeğin kanadından, masmavi gökyüzünden, apak bulutlardan, gök sofrası par par yanan yıldızlardan, soğuk pınarlardan, yaşlı bir ihtiyarın toprak kokan çatlamış ellerinden adım alırsınız bereketli iftar sofralarına.

Yürüyüşleriniz kalabalık caddelerden, devasa taş gökdelenlerden, rengarenk şehrin ışıklarından, sade iftar sofralarına, köy ekmeğinin kızarmış yüzüne, içinizi serinleten bir tas ayrana, köy çocuklarının kirli ama masum yüzleriyle minareye odaklanmış gözbebeklerine çıkar.

Uyanırsınız... Kuşlarla, çiçeklerle uyanır, diri bir ırmağın damarlarınızdaki akışını hisseder ve ayın ondördünü bu kadar yakından temaşa ederek yine şükür makamında ağlarsınız. Ay ışığının aydınlığında, çocuklarla köy camisinin yolunu tutup serin saflarda, okunan ayetler yüreğinizi titretirken, cem olur, duaya durursunuz. “ Sonra oruç, vücudu ve vücudun özü olan kalbi diriltir. Duygu organları arınır.” İfadesiyle bilge yazar Karakoç’un belirttiği gibi durulur ve dirilirsiniz.

...

Tokat, Reşadiye Demircili beldesi olarak bilinen köyümüz, yaklaşık 600 yıl önce kurulmuş. Karamanlar adıyla bir kabile, sık ve balta girmemiş ormanın içinde bir su kenarına konaklamış. Kabile demircilikle uğraştığı için, Demircili olarak köyün adı kalmış. Yavuz Sultan Selim’in uğradığı ve yayla şenliklerinin kutlandığı Selimhan Yaylası, kızıl mağaralar, Meryem Ana Yolu gibi tarihi mekânlar bulunmakta.

Ramazanın sağaltıcı zamanlarında köyümün toprak yollarından geçtim. Teklifsiz iftar sofralarına misafir oldum. Çocuklarıma oynadığım harman yerini, uzun yaz günlerinde dibinde beklediğim asırlık ağaçları gösterdim.

Sonra bir ödül gibi, bir muştu gibi, kerpiç evlerin arasına sıkışıp kalmış bir köy kütüphanesinde, çam kokularıyla kitap raflarına uzandı ellerim. Puslu bir kütüphane havasında, çocuklarımla kitapların dünyasına konuk oluyorduk ücra bir Anadolu köyünde. Zavallı çocuklarım büyük şehirde yaşamışlar ama tozlu bir kütüphane rafına uzanmamışlar. Kütüphanede oturup sararmış asırlık kitapları karıştırmamışlar. İnternetin, televizyonun ağından sıyrılıp kitap dolu bir mekanı adımlamışlar. Şaşkınlar. Şaşkınım.

Siyah ciltleri karıştırırken, Hayali Bey Divanı, Eşrefoğlu Divanı, Fuzili Divanı, Nafi Divanı’na raslıyor ve teker teker alıp bakıyorum.

Sonra Hophopname dikkatimi çekiyor. Azerbaycanlı şair Mirze Elekber Sabir ‘e ait olan eseri Prof.Dr. A.Mecit Doğru çevirmiş.

Han Duvarlarını okuyorum.

“ Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,

Bir dakika araba yerinde durakladı

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

Gidiyordum, gurbeti gönlümde duya duya

Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya...”

Faruk Nafiz Çablıbelle bir Anadolu köyünden adım alıyoruz sanki...

Sonra Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesini buluyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları, İsmet Parmaksızoğlu tarafından hazırlanan  Seyahatnameyle Mescidi Aksa’yı ziyarete gidiyoruz.

“ Mescidi Aksa’nın tam 800 hizmetlileri vardır. Yani dört mezhebin dört imamı ve dört hatibi vardır.Cuma günleri hatipler minbere kılıçla çıkarlar. Ol seyf-i mecezzem Hz.Ömer Kılıcıdır. Her hatip birer hafta hizmet ederler. Elli müezzin ve tesbih çekicileri, vakitleri tayin ediciler, naat okuyucular, hatim

deviricileri,cüz okuyucuları, kayyimleri, süpürücüleri vardır. Hepsinin ücretleri padişah hazinesinden karşılanır. Her yıl sure Emiri gelip sure ve armağanlarını dağıtır.

Mescidi Aksa’nın kubbeleri baştan başa gri rente kurşunla örtülüdür ve cümle kubbelerin üzerinde birer adam boyu altın alemler dikilidirkim şaşa’asından insanın gözü harelenir, ve’s-selam.”

Kızılcaören Köyündeki kütüphane 1965 yılında hizmete girmiş. Ahmet Günbay Yıldız bu köyden. Köyden ilim adamları, siyasetçiler, hukukçular çıkmış. Kütüphanede görev yapan Adem Bey okumaya kütüphanede çalıştıktan sonra başlamış ve kendisini bir kitap deryasında bulmuş.

Ramazan, dumanlı dağlar, kır çiçekleri geride kalıyor, kitap dolu bir köy kütüphanesine seneye okuyacağımız kitapların listesi elimizde veda ediyoruz. Büyük şehrin kalabalık caddelerinden, sıkışık binalarından, rengârenk ışıklarından, yol vermez caddelerinden sıyrılıp son ezanlarla Ramazan’a veda ediyoruz.

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları