Menu
DERGÂH TİYATROSU
Deneme/İnceleme/Eleştiri • DERGÂH TİYATROSU

DERGÂH TİYATROSU



Dergâhta kitap okuyorum. Dergâh kitap oluyor sonra. Kitaptaki her nokta, âleme serpilmiş kubbelermiş fasılda… Her insan dergâhın kendiymiş asılda.

Kitap olup okunuyorum dergâhta. Var olan bir çekim var ama yerle alakası yok. Güneş hiçbir harfini esirgemiyor kelamda… Kitap okuyorum dergâhta…

Burada yazılanlar hiçbir kalıba sığmıyor. Roman diyor birileri, hikâye diyor diğerleri. “Her insan bir kitaptır” derler. Alakası yok. “Her ruh bir kitap, kapağı insan.” Böylesi daha doğru oldu. Kapak, kitabın en hareketli ve dönek unsuru… Hal ise gece beliren gökkuşağı…

Haller kendilerine has kokularla tarif edilmekte. Kokuya bürüneler ise, sırra aşina olanlar. Hepsi ayrı tütmekte. Hepsi gülün kokusundaki sırra sır katma çilesinde.

“Bir elif meşki çekildi, ona Leyla dediler

Sonra bir yandı ki can aşk ile Mevla dediler”

Musalla taşında, her dervişin hüneri kitap oluyor. Kiminin kapağında yasemin, kiminde lavanta yazıyor. Kitap raflarında binlerce derviş niyaz makamında… Okumak, okunmak, yazmak, yazılmak… Geceleri bir başka lahza.

Sahnede yalnız bir oyuncu var. Dekor kütüphaneden oluşmakta. Masifden bir masa, birkaç sandalye, kimi kitap nura dönük, kimisini ise şemsin cimriliği bürümekte… Oyun bir garip alemde deveran etmekte. Suflörler dilsiz bu tiyatroda. Oyuncular ipi kopmuş tesbih misali sahnede endam eyliyorlar. Kitap satır satır işliyor repliklerde. Seyirciler sağır, hepsi sahnedeki ruhları seyretmekte. Ruhlar kitap sahifelerinden rol seçmekte.

Bir oyuncu kitap okuyor sahnede. Zaman gecenin bilmem kaçı! Ne önemi var zamanın be divane! Sahne dergah olsun istersen, oyuncular derviş. Sergilenen tiyatro değil de roman olsun istersen, ya da anlatıdan devşirme bir şiir…

Aman ha! Ne yaptın sen ey yazar! Yıktın perdeyi eyledin viran… Şimdi edebiyat efendileri, eleştirmenler, üstadlar ayağa kalkarlar… Veya terk ederler salonu, ne yaparız o zaman? Senin bu yaptığın hangi kitapta yazar? Hangi akla sığar? Sonra pişman olursun, boşalan salonu…

Hah işte ben de bunu söyleyecektim ey kari! Boşalan salona ruhumu oturtur: “Oyna ey nefis oyna! Ben hem sağır hem de körüm!” diye haykırırken, kendi ruhumu seyrederdim herhalde.

Sahnede nefsim kalkıp gitmemi istese de, kötürüm ellerimle onu alkışlamaya çalışarak, felçli ayaklarımdan medet ummasına katıla katıla gülmek isterdim… vesselam.

Diğer Yazıları