Menu
CEMAL ŞAKAR’IN DENEMELERİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • CEMAL ŞAKAR’IN DENEMELERİ

CEMAL ŞAKAR’IN DENEMELERİ

Cemal Şakar, 2020 yılında yayınlanan “Utanç” ile 12. Öykü kitabına imza attı. Bu pek çok öykü yazarının yakalayamadığı bir nicelik. (Elbette onun öykü dünyası bir “nicelikten” ibaret değil ama “nitelik” bahsi takdir edersiniz ki kitaplık hacme ulaşabilecek başka bir yazının konusu.) Ancak Şakar’ın yazı mesaisi öykülerle sınırlı değil. O sadece öykü yazmakla yetinmiyor bir de düşünce dünyası inşa ediyor. Bu sebeple onun deneme külliyatı da hem nicelik hem de nitelik olarak göz ardı edilemez. Cemal Şakar’ın kurgu olmayan metinleri dışında eleştiri ve inceleme yazıları da olsa da yazılarında “deneme” merkezi bir rol oynar. O, kurgu dışı metinlerini hangi türde kaleme alırsa alsın dil ve üslup olarak denemenin imkânlarından yararlanır ve gereklerini gözetir.

Cemal Şakar’ın ilk deneme kitabı “Yazı Bilinci” 2006 yılında yayınlandığında dört öykü kitabı vardır. (İlginçtir ki Şakar’ın öykü macerasında bu dört kitabı bir dönem olarak değerlendirmek de mümkündür. Yazar sanki denemelerini kitaplaştırmak için öyküsünde de bir dönemin kapanmasını beklemiştir.) Yazı Bilinci bir kitap olarak yazmanın, okumanın ve edebiyatın temel kavramlarını “kültür tarihi” açısından değerlendirme denemeleriyle başlar. Özellikle “Yazı”, 

“Yazmak”, “Okumak”, “Anlatmak”, “Kurgulamak”, “Yazınsal Dil” başlıklı metinler bu meyanda okunabilecek denemelerdir. Burada “Roman Neden Geri Çekiliyor” başlıklı yazıyı belki de önceki metinlerin hazırladığı zemin üzerinden okumak gerekir. Zaten deneme, romanın ölümünü ilan eden klişeleşmiş metinlerden biri de değildir. Öznenin, gerçeklik algısının parçalandığı bir zamanda “roman” hakkındaki bilgimizin/roman anlayışımızın tartışılması gerektiği vurgulanır bu yazıda. Son cümlesi de manidardır. “Eğer öykü; gelenekle sahici temasını gerçekleştirmezse, romanla suç ortaklı sürecektir.” “Yazı Bilinci”nde yer alan son yazı ise başlı başına bir kitap konusu olabilecek bir metin. “İntihalin Ölümü” başlıklı deneme, “Roman Neden Geri Çekiliyor”da vurgulanan parçalanmanın nihai sonucuna işaret ediyor. “Yeniden ortak bir tavrı, anlayışı ve söyleme biçimini ortaya koymalıyız.” tespiti ise elbette geçen on beş yılda edebiyat dünyamızın seyrüseferini nasıl eleştirebileceğimize, neyin eksik kaldığına ilişkin çalışacak olanlara bir yol haritası sunuyor.

Şakar’ın ikinci deneme kitabı “Yazının Gizledikleri” ise edebiyata yazar ve şairleri odağa yerleştirerek yaklaşan bir deneme kitabı hüviyetindedir. Mehmet Akif Ersoy ile başlayan Ramazan Dikmen ile biten kitap, farklı kuşaklardan insanların “muhasebesidir” esasen. Ölçüsüz ve lirik ululamalar yapmaz Şakar. Şahsen tanıdığı vefatından dolayı müteessir olduğu Ramazan Dikmen için kaleme aldığı o dokunaklı veda yazısı bile taşıdığı yoğun duygu yüküne rağmen bunun istisnası değildir. Evet, hüzünlüdür o yazı ama “savrulma” barındırmaz.

Üçüncü deneme kitabı “Edebiyatın Sırça Kulesi”nde Cemal Şakar, edebiyatı kuramsal açıdan farklı sorunsalları merkeze alarak tartışan denemeleri bir araya getiriyor. Edebiyatın kutsal olanla, ideolojiyle ve iktidarla ilişkilerini kendi açısından değerlendiriyor. Edebiyatın neticede insanın amellerinden bir amel olduğunu hatırlatan Şakar, metinselleşmenin yazar için nasıl bir tuzak olduğuna dikkat çekiyor. Bu noktada kitapta yer alan, aşk ve ilham kavramları çerçevesindeki iki denemeyi çok önemli buluyorum kendi hesabıma. “Bilindışının Bulanık Rüyaları” başlıklı deneme bir “ihtar” olarak yer alan “Aslında insan kendinden kalkarak; kendinden yola çıkarak dışına bakmak ve öncelikle yaratılış gayesini idrak etmek sorumluluğundadır.” tespitini açılımlarıyla tartışmamız gerekiyor. Bu noktada “İdeoloji ve Sanat “ başlıklı yazı ise söz konusu sorumluluğun başka bir cephesini dile getirmektedir elbette. Sanatı ideoloji dışı tutma iddiasının “örtük bir ideoloji” olduğunu vurgular Şakar. “Son onbeş-yirmi yılda öykü müeddep bir suskunluk içinde metinselleşirken; bomba gürültüleri altında milyonlarca insanın çığlığı onun fildişi kulesine ulaşamadı.” cümlesini alıntılamak bile Şakar’ın vurgusunu sarahaten ifade etmeye yeter zannediyorum.

“İmge, Gerçeklik ve Kültür” ise Cemal Şakar’ın bir önceki kitabında başlattığı tartışmalara yeni veçheler katmaya, oradaki izlekleri derinleştirmeye devam eden bir denemeler toplamı. Nitekim imgenin imgeselleşmesi, öykünün metinselleşmesinden bağımsız değerlendirilebilecek bir konu değil. Tıpkı “dünyevileşme” ile “yabancılaşmanın” ve hatta “Kutlu Doğum Haftası” merkezinde ele alsa da simgelerin kutsallaştırılmasının birbirinden bağımsız ele  alınamayacağı gibi. Evet, bu kitapta yer alan kimi temalar edebiyat dışı bahisler olarak görülebilir. Ancak edebiyat ile hayat arasında kalın surlar inşa etmeyenler Şakar’ın hassasiyetini bütünüyle kavrayabilirler. 

Cemal Şakar’ın beşinci deneme kitabı ise “Edebiyat Ne Söyler”dir. İslam estetiğinin modern sanat ile arasındaki kavram dünyası ve vizyon farkını vurgulayan Şakar, modern edebiyatın zihnimizi nasıl dönüştürdüğünün altını çiziyor. “Edebiyatın Müeddep Suskunluğu” Cemal Şakar’ın derinleştirdiği bir başka önemli tema. “Dünyanın birçok köşesinden yükselen feryatlar, meydanlarda toplanan milyonlarca insanın sesi edebiyatta makes bulmayacaksa, edebiyat neyi seslendirmeye devam edecek? Edebiyat müeddep bir suskunluk içinde kendi üzerine kapanmaya devam ederse bunca yetimin ‘ah’ı bir gün bu yüksek, ulvi, seçkinci edebiyatı tutmaz mı?” sorusu Şakar’ın öykü ve hayat bahsinde farklı bağlamlarda tekrar tekrar ortaya attığı bir mesele. Bu bahis “Edebiyatın Doğası”nda “İslamcı Öykünün Uzlaşımları” başlıklı eleştirel denemede de hem somutlaşıyor hem de derinleşiyor.

“Hasan Aycın’ın Çizgisi” muhtemelen bir deneme kitabı olarak kabul edilmeyecek. Ben ise tam tersine düşünüyorum. Deneme türünün tarihinde Montaigne ve Bacon gibi çok farklı bakış açılarının ve yazma motivasyonlarının harekete geçirdiği metinler söz konusu. Hasan Aycın’ın çizgilerinden yola çıkılarak kaleme alınan sistematik yazıların toplamı olan bu kitapta da Şakar, esasen “deneme” türünün sağladığı imkânlardan yararlanıyor ve deneme türünün gereklerini gözetiyor. Zira deneme zihnin dil ve söz üzerinden bir nesrin gereklilikleri içinde inşasıdır.

Makaleden farklı olarak “yazan özne” yazılan konudan tamamen bağımsız değildir. Hasan Aycın’ın çizgisi hakkında kaleme alınan bu kitap da akademik  gerekliliklerden ziyade deneme türünün gerekliliklerini önceler. Kitabın “dipnotlar” bölümünün format itibariyle biricikliği bile bu sebeple manidardır. Alıntılanan cümleler değil bahsi geçtiğinden alıntılanan görsel malzeme dipnotlandırılmıştır zira. Bu arada Hasan Aycın’ın çizgisi bağlamında kaleme alınan metinlerin Şakar’ın diğer kitaplarında vurguladığı temalardan bağımsız olmadığını, hatta diğer kitaplarıyla dipten dibe bağlantıların da bulunduğunu belirtmeden geçmeyelim. 

“Edebiyatın Doğası” tasnifi ile de dikkat çeken bir deneme kitabı. Kitaba ismini veren “Edebiyatın Doğası” başlıklı denemeden sonra dört bölüm yer alıyor kitapta. “Dile Dair”, “Mekâna Dair”, “Gerçekliğe Dair”, “Biçime Dair” başlıklı dört bölüm üstünden “edebiyatın doğası” serimleniyor. Edebiyatın bir doğası, özü olup olmadığı meselesi (ki burada edebiyat yerine pek çok kavram getirilebilir) elbette kapsamlı ve oylumlu bir literatüre sahip. Bu girişten sonra gelen dil, mekân, gerçeklik ve biçimi edebiyatın dört boyutu olarak görmek mümkün elbette. 

Esasen Şakar’ın ilk kitabından beri kah derinleştirip kah yeni boyutlar kattığı temel meseleler bu kitapla daha da incelikli işlenir ve sorgulanır ve ortak kavramlar ve fikirler dünyası inşa etmeye çalışır. Ancak bir ortak payda inşa edilecekse bu Şakar’ın bireysel çabalarının ötesinde kolektif bir çaba ve gayret ile mümkün olabilir. Postmodern parçalanmanın “bireyin” bile ölümünü ilan etmesinden sonra bu ne derece mümkün olabilir sorusu da ayrıca tartışılmaya  muhtaç elbette.

“Edebiyatın Satır Arasındaki Anlamı” kitabı yapı olarak “Yazının Gizledikleri”ne benziyor. Yine isimler kitabın odak noktasında yer alıyor ve hatta ilk yazı Mehmet Akif Ersoy hakkında. Galiba Şakar ikinci kitabından sonra kaleme aldığı ama o arada yayınlanan deneme kitaplarında yer vermeye uygun bulamadığı “kişi odaklı” yazıları bu dosyada bir araya getirmiş. Ele aldığı her yazarı, şairi bir “mesele” etrafında irdeliyor Cemal Şakar. Tarık Buğra, Nurullah Ataç, Ahmet Haşim gibi edebiyat tarihinde hakkında ezberler üretilmiş şahsiyetleri hakkında bağıra çağıra “ben ezber bozuyorum” demeden ezber bozan metinler bulunuyor “Satır Arasındaki Anlam”da. 

Bizde “eleştiri yok” klişesini tekzip etmek için Cemal Şakar’ın denemeleri bile tek başına yeterli. Kaldı ki Şakar da o vadideki tek isim değil. Ancak bu konu da elbette başka bir yazının konusu. 

Cemal Şakar’ın deneme macerası dergi sayfalarında devam ediyor. 

Yeni kitaplar, bu maceraya neler ekleyecek bakalım.

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle