Menu
BİR ŞEHR-İ ŞİİR
Deneme/İnceleme/Eleştiri • BİR ŞEHR-İ ŞİİR

BİR ŞEHR-İ ŞİİR

“Çıkalım sayd ü şikâre
Çatarız belki o yâre”

Eski bir İstanbul şarkısındaki gibi eskinin seyrine çıkmak özlemi zaman zaman hasıl olur.

Belki de hakkında en çok yazılıp, söylenen bir şehir olmuştur hep İstanbul.

Toynbee “geleceğin dünya şehri” olarak tanımlamıştı onu.

İnsanı, doğası, tarihi dokusuyla bütün zamanların tanımlamalarının daima yetersiz kaldığı/kalacağı şehirdir. “Eskilerin deyimiyle “şerefü’l-mekân bi’l-mekin”. “Bir beldenin kıymet ve şerefi orada oturanlara bağlı”dır.

İstanbul’da zamanda ve mekânda büyük emeği olan şahsiyetlerin izlerini her yanda görebilmek mümkün.

Osmanlı, Türk ve Avrupalı mimarlarla yardımlaşarak şehri güzelleştirme çabasına gitmiş, Türkler, Boğaziçi kültürünün oluşmasında suyla uyum sağlayan yalıları, kayıkları, sandalları, çeşmeleri, şadırvanları ile kültürün gelişmesine büyük katkıda bulunmuşlardır.

Pek çok ressam ve minyatür sanatçısı da şehri eserlerinde işleyip canlı tutulmasını sağlamışlar. Coğrafî konumu,  ticarî ve kültürel özellikleri dolayısıyla Bizans ve Osmanlı dönemlerinde Doğu ve Batı dünyasının geçişlerini sağlayıp tanışmalarına vesile olan nokta olması sebebiyle de ayrıcalıklıdır İstanbul.

Tarihler boyunca camiler, kiliseler, sinagoglar bu şehrin ikliminde dinî ve kültürel değerleriyle birlikte varlıklarını sürdürmüşlerdir. Halen de sürdürmektedirler.

Asırlardır farklı dil ve dinlerden insanları misafir etmiş, ruhunu tüm güzellikleriyle paylaşmış olan bu “hayat dolu” şehrin dokusunun daima canlı kalabilmesi için bugünün insanları, modern çağın bütün keşmekeşi ve dağdağasına rağmen, eskilerin yaşattığı lezzetleri çocuklarına taşıma arzusunu içlerinde ne kadar hissediyorlar acaba?

Belki de şehrin içinde yaşayanlardan çok şehrin dışından gelenler bunu daha iyi görüp farkedebiliyorlardır.

Bazen bir vapur güvertesinden Boğaz’ı seyre dalarken, bazen en yüksek bir tepeden temaşa ederken zamana sığdırabilmek zordur İstanbul’u…

Hayatın inceliklerini, zarafetini yaşatır, yaşatırken düşündürür…

Şairane bir perspektife sahip olan Galata Kulesi Haliç ağzının en güzel görülebildiği yerlerden biridir.

Eyüp her zaman geleneksel kültürün vazgeçilmez konaklama yerlerinden biri olarak mistik havasını, Fatih dinî dokusunu muhafaza etmiştir.

Rumeli yakasında Gümüşsuyu ve Yıldız Parkı, karşıda Fethi Paşa Korusu, Kandilli’de Hidiv Kasrı ve Beykoz koruları en çok ziyaret ettiğimiz yerlerden yalnızca birkaçı.

İstanbul’da çok fazla gerilere gitmeden dahi, eski sokaklar ve bir zamanların cumbalı, ahşap evlerinden, o eski dokudan pek eser kalmadı artık. Tek bir tanesine rastladığımızda dahi durup seyre daldığımız anlar çok olmuştur.

Suriçi’nde tek tük Süleymaniye konakları, Eyüp, Üsküdar ve Sultanahmet’te, eski Türk evlerinin izlerine rastlamak mümkün. Boğaziçi’nde Çengelköy, Kandilli tarafları ile, Göksu civarındaki eski sokaklar ve evler her zaman görülmeye değer güzellikte.

Mesela evlerin süslemelerinde kültürümüzde sözlü kaynaklara ne kadar değer verildiği hemen gözümüze çarpabilir.

Mânidar sözler, hemen hemen her yerde duvarlarda levhalara, kapı girişleri gibi yerlere estetik bir değer kazandırılarak yazılıp, asılmış.

Musikî

Eski İstanbul’da yaşayan ve bilinen bir musikîden söz edilir her zaman. Bizim toplumumuzda musikînin ayrı bir yeri ve önemi vardır.

Musikîye olan aşinalığımızın izlerini de dinî, cami ve tekke musikîsi olarak ayrı safhalarda görebilmek mümkündür.

Özellikle Ramazan ayında teravih sonrası fasılları halk arasında sıklıkla yapılan faaliyetlerden biri olmuştur.

O dönemdeki uygulamaların günümüzde de farklı şekillerde halen devamlılığını koruduğunu görmekteyiz. Bu da Ramazan ve Musikî  kültürümüzün yokolmadığına işarettir.



Artık büyük bir metropol haline dönüşen İstanbul için de, tarihler boyunca durmadan değişim ve gelişim bir zorunluluktur. Bütün sahip olduğu tarihî mirası ile İstanbul gelecek tarihin de kültür terkibidir.

Her gün binlerce hüznün, binlerce neşenin ve umudun yaşandığı bir şehirdir İstanbul.

Kadimdir bilgeliği, bildirmeye çalışmazsınız, bilir. Onunla aynı zaman ve mekânsınızdır.

Yüreğinde hep bir tevazu gizlidir İstanbul’un… Yalnızca temaşa edilmekle kalınmaz, onun gizemine ermek, sırrını kavramak gelir ardından.

Şairin dediği gibi, asırlık gölgeler altında;

“İnce bir yağmur altında gezeceksin bu şehri.
Ama yine de bin yıllık gölgeler düşecek üzerine.
Siyah beyaz bir fotoğraf gibi duran bu ıslak sokaklarda, su gibi akacaksın.
Kalbinin ritmini şehrinkine uyarlayıp yürüyeceksin.”



(Mocca 2011)

SEMİHA

İstanbul doğumlu. Edebiyat alanında, kitap eleştiri, analiz, deneme yazıları yazıyor. Ayna İnsan Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Halen serbest düzeltmenlik ve editoryal çalışmalar yapıyor. Star Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi, Karar Gazetesi, Hece Edebiyat Dergisi, İtibar, Şiar, MOCCA Dergisi, Edebistan'da aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Yazarın spesifik portre çalışmaları da bulunmaktadır.

Daha fazla görüntüle