Bir geyik ağlar ormanda
Bir bebeyi esirger ırmak
Nazi devriyeleri mi geçen
Bir deli ünlensin
Posta katarı Auschwitz’e varmadan
Mızrakla dik yaralarını tığ yerine
Mabede götür kandili
Diz çök secde et
Reenkarnasyon
Ve nurdan bir şehir için
Dağ rüyaya daldığı zaman
Ashab-ı Kehf uykusu
Yola çık feth için Teb şehrini
O zalim ordu yenilecektir
Hayra yormaz remmal
Firavun’un rüyasını
O’na bir Şeb-i Aruz bağışlanır
Ağar gökyüzüne divane
Kelimelerle
Dört İncil fazla
Bir Tanrı’yı kanıtlamak için.
Toprak hisseder eksik yağan
Tek bir yağmur damlasını
İnsan daha kırılgan camdan
Daha insan içine acı damladığın da
İyi ki Tur Dağı var mihenk taşı
“insandan insana şükür ki fark var “ *
/.
Azat azat et beni Tanrım
Müntehir kelimesiyle anılmadan
Bu ağır cürmü işlemeden
İbrahim’e İsmail olmak isterim, İshak’a İbrahim
Tam havaya kalkmışken görür
Boynu darp edecek bıçağı Cebrail
Basra yıkılmadan azat et
Ocak viran hane olmadan
Semada yıldızlar dağılmadan
Bir remmal kör olmadan
Akşam inmeden daha
Köprüler yıkılmadan
Moğollar istila etmeden
Barbarlar gelmeden
Eynimdeki dar göynek yırtılmadan
Züleyha beliklerini açmadan
Mısır bir sultan beklemeden
Yusuf geda olmadan.
Su toprak hava ateş
Işık bu demle ahenk buldu
Bu demle sırlandı
Gaybın aynasındaki rüya
Hiçbir dağın acısı ağır değil
Meryem’in acısından
Divaneye pervane olsa da ışık
Bir yaralı geyiktir
Ağlar çocuğunu kaybeden her anne
Ben sorarım :- Hüseyin nerde ?
Acı der: - Bağrımda bir yanartaş
İki Mazlum-u Ali
İki kıyamet göğsümde
Kerbela
Ateş muhtaçtır bundan böyle
Külün dirhemine.
Bir nisan incisi gibi
Tanrının içinde
Sıradağlar gibi
Musa İsa Muhammed.
./.
Eynimde dervişane hırka
Geçtim kadim köprülerden
Baktım aşağılarda
Buzdan kılıçlarla
Kalplerini oyuyor ahali
Kafi, dedi bu nat bu mersiye
Ay ışığı belirdi artık gecede
Seyret taştan tanrıların batışını
Yolu emin bil, bak yoldaşların
Ashab-ı Kehf ve reenkarnasyon
Ne içindesin zamanın ne dışında
* Sezai Karakoç’un bir dizesi