Menu
Deneme/İnceleme/Eleştiri • "an" ve "kare"

"an" ve "kare"


ŞEHRİN GÖLGE PORTFOLYOLARI

Bir yazı, insanın hayatını ne kadar değiştirebilir ki?!

Belki bu yazı değiştirebilir!

Belki bu yazıyı okuyan birinin yüreğine değer de şehrin gölgeleri, soluklanıverir kaldığı nefessiz yokuşta.

Belki bu yazıyı okuyan biri takılıp gider kırmızı bisikletli gölgenin ardından.

Belki bulup çıkarır şehrin en yüksek tepesinden yere düşürdüğü sözlerini.

Belki işte, hayal bu ya!..



“Sözler tutulmazsabir yalana dönüşebilir!” diyen küçük bir çocuğun sözlerini (ç)alıp gölgeleri karıyorum şu ‘an’ın içine. Harcına kattığım, sadece iki damla…

Biri ışık(tan), biri karanlık(tan)!

Biri fotoğraf(tan), biri yazı(dan)!

...

Bu fotoğrafın öyküsü mü?!

Geriye kalan, atılmamış bir adımın fotoğrafı…

Her şey daha farklı olacaktı…

Bir adım atsaydı çocuk eğer, şehrin gölgelerine bıraksaydı kendini.

Ama o bisiklete binip gitmeyi tercih etti!

Bisikletin bir gölgesi yok mudur ki, yazılara konu olmasın?!



Yok mudur ki asılları, çoğu zaman susturur gölgelerini bisikletlerimizin?!

Susturur zamanın aynalarında, biçimsiz suretlerini bizde(ki) mahfuz gölgeler.

Susturur çabucak okunmuş bir şiire kaçan seslerin sessizliğini çocuklar.

Susturur canı çok yanmış çocukların -derilerini kaldıran, içini kanırtan- acısını.

Şehir!.. Yangın yeridir, gün kızıldır; kanar ve kanatır, batarken bile diken gibi kanırtır…



İçinden geçen sözcüklerin hepsi midir şehir?

"Yaşamın dağınık ışın huzmelerinin, toplumsal etkililik ve önem kazanarak odaklandığı yer olan şehir; iç içe geçmiş toplumsal ilişkilerin biçimi ve simgesidir: ibadethanedir; pazar, adliye sarayı, öğrenim akademisidir." satırları mı yoksa?

Yoksa geçmişle geleceğin üst üste bindiği, yaşayan bir ölü anılar müzesi mi?



Aslolan suretleri midir şehrin bizim için, yoksa gölgeleri mi?

Şehirde aslolan sadece ‘suretlerimiz’ midir, yoksa gölgelerimiz mi?!

Aslolan suretleriyse bile şehrin, gölgesi olmadan anlamsızlaşıyor suretler.

Suretleri, gölgeleri ve izleriyle…

Hepsinin toplamına dönüşüyoruz birden şehirde!



Suretleri anlamaya çalışırken eksik bir yanımız kalıyorsa hep gölgesizlikten…

Gölgesizken güneşi getiremezsiniz, ip atlayamaz, top tutamazsınız…

Dans da edemezsiniz gölgelerle ve söz(cük)lerle…



Dokunduğumuz ve hissettiğimizin çok ötesinde bir yerde kelimeler dökülüyor yere, haberimiz yok!

Kelimeler dökülürken, yine ‘iz’lerini bırakıyorlar sadece.

Geriye gölgelerin sözcükleri kalıyor, ‘an’lara ve ‘kare’lere sığ(ın)an…

Bir de ışığın ve -aynı kökenden gelen- ‘ışk’ın öyküsü...



Güneşi, “alevli bir ay”a benzeten çocuk

İçinden geldiğin bu sessizlik, çığlık olur bisiklete bindiğinde.

Kaçıp gitmek istersen bisikletine, başka bir bisiklet çıkar karşına.

“Kırmızı bisiklet”tir aradığın hep aslında.

Kim demiş renklerin bir önemi yok diye!



Şehirdeysen, şehrin renklerinden çok sözcüklerine vurulursun, bir de vaat ettiği özgürlüğe…

Şehirdeysen eğer…

İçine girdiğin girdaptan kurtulmak için kanatlanıp uçmak istersin.

Uçup kaçmak, kaçıp gitmek istersin bisikletine atlayıp…

Ama çok çok suretlerden kaçabilirsin, gölgelerden değil!

Belki biraz da ‘söz’lerden…



SON İSTASYON, Eylül-Ekim sayısı-2009