bütün gün hırsını halılardan çıkaran kadın
kaşığı başka türlü tutar
başka türlü çiğner lokmasını
gasteye sarılı kirli gömleğini
eve götüren adam
bezgin sırtları çarşafa dayanınca
of! , başka türlü yayılır sıvanın yetmediği yere
bozdurulan alyanslardan habersiz
bayramlık hayali kurar çocuklar bitişik odada
kadın, yalnızca kendi parmaklarıyla gergin
dizlerindeki sızıyı okşar
bir kez bile kanepede sabahlamamışken
ve hala dipdiri duruyorken yastık uçları
dünyanın en haksız mahcubiyetidir
bir adamın, karısına dönük sırtı
peki ben, durup dururken, şu yaşımda
daha büyük dertleri varken ülkemin
ne arıyorum Haydarpaşa Garı’nda
çünkü az sonra bir gelin
swarovskili eteğini sürüyüp
fransız gipürlü gülümseyecek
damat, saatini göstererek sarılacak
-ölüm onları ayırana kadar -
belki bir tren daha eksilecek Türk şiirden
bilmiyorum
ben sadece amcamı hatırladım bu fotoğrafı çekerken
soğanın cücüğünü çıkartıp uzatırdı
yengeme göre seni seviyorum demekti bu
ki severdi
çok dağıldık, boş verelim
bir adam da mahcup olsun üç çocuğunun anasına
nasılsa her yıl şu kadar çift evleniyor
ne olur yani biri boşansa
ucunda ölüm mü var
bakın henüz ikinci sayfadayız ve kan yok
kimse kimseyi boğazlamadı
gidelim bakalım, cinnet getirene kadar yolu var
Başlıca kitapları alfabetik sırayla: Taşı Kim Atacak, Çifte Açmaz, Çünkü Hayat Bulaşıcıdır.