ölüm beni ne kadar üşütebilir battaniyemin altında
ekranda büyütülmüş bir fotoğraf
saçlarımı olsun tutuşturabilir mi
boşuna mı bekliyorum
kolumun parçalarını yüzüme sıçratarak kopmasını
kuruyup kalmayı göz çukurlarımda
göğsümde bordo bir gül gereksiz romantizm olur
ya akabilmek
dağılan kaburgalarımın arasından gövdeme
bu kadar uzaktan o da mı mümkün değil
*
bildiğim bütün acıları yüzünde denedim
yüzün her defasında büyük geldi
bildiğim bütün vahşetleri
bütün savaşları, bütün dehşetleri
hepsini tek tek: soğukları, korkuları, çaresizlikleri
hepsini senin sırtında
bütün bunları bu sabah kahvaltı sofrasında
oğlumun yüzünü seyrederken denedim
gövden her defasında kaybolacağım kadar genişti
insan bazı soruları sormamalıymış kendine
*
keşke sürekli büyüyen bir el olsaydım
sürekli incelen bileğinde insanlığın
kendi üstüne inen koca bir yumruk
ve büyüyen, sürekli…
oysa küçücük bir taş bile değilim
elimde demli çayım
derin nefesli sigaram parmaklarımın arasında
seyrettiğim ölümlerden üşüyorum
*
bana adını soruyorlar ne saçma! bana dilini
bana dinini soruyorlar, rengini, ırkını, milliyetini
ellerini görsem belki bir şeyler söyleyebilirdim
ama gözlerine bakıp
büyütülmüş bir fotoğraf karesinden
öyle güç ki öfkenin yaşını kestirmek
zulüm varsa
mazluma dair her şey teferruattır deyip susuyorum
deyip susuyorum yüreğindeki imandır
zalimle mazlumu ayıran
*
artık kim suçlayabilir bir çocuğu
tırmanmayı bile bilmediği bir ağacın dalından
sapan yapmayı biliyor diye
ben ki; Davud’a ihanet Golyatlaşan alınlarda
o küçücük taş bile değilim
müdanasız bir boyun bile değilim
oğlum dizimin dibinde
annemin dizi dibinde
sabahlarımı metal sesleri yırtmıyor
ölüm beni ne kadar üşütebilir ki battaniyemin altında
Başlıca kitapları alfabetik sırayla: Taşı Kim Atacak, Çifte Açmaz, Çünkü Hayat Bulaşıcıdır.