Ontolojik sorunları olan bir evliyayım ben. Adım Mahmut. Pirezâdelerin Mahmut diye bilinirdim zamanında sonradan Sultan oldum\olmuşum.
Mezarımın üstüne dört bloklu elli altı daireli bir site yapılana kadar ev ev dolaştırdılar beni, kim ne kaybettiyse beni çağırdı yetiştim gösterdim herkese. Yalnız üç İhlâs bir Fatihâ’sız adım da atmazdım biline. Sonra o büyük sarı makineler, kamyon gürültüleri, mezarıma inen kepçe darbeleri. Yok oldum ben ya da hiç yokmuşum anladım. Hemen arkasındaydı mezarım oysa o iki katlı ahşap evin. Mahallenin çocukları başıma gelir dikilirlerdi. Arada hiç tanınmadığım birileri sabaha karşı gelir başucumdaki çitlembiğe çaput bağlayıp giderlerdi. Yalvarırlardı bana. Kimim ki ben hâşâ! Var mıyım o bile belli değil. Bazen mendilden salıncak kurar içine pamuk doldurup çocuklarının olması için dua edenler olurdu ya en çok onlara üzülürdüm ben. Adım kayıp kalmış kim benden ne dilene. Başucuma otururdu bu kadıncağızlar içlerini çeke çeke ağlarlar, dileklerini gerçekleştirirsem de bana kurban adarlardı. Sahi ben o kurbanı ne yapabilirdim ki?
Evin sahibi mezarıma iyi bakardı. Eve kim gelirse gelsin balkondan başını aşağı uzatır bana okur üfler sonra içeri gidip hakkımdaki hikâyeleri dinlerdi. Bir hikâyem var mıydı hiç öğrenemedim. Eve giren hırsızları kovalamışım, evin kızı başını örtmüyormuş ona görünmüşüm, üstüme işeyen çocukları taşlamışım, namazları seyrek kılan gelinin rüyasına girip onu korkutmuşum. Ben de inanamıyordum da ya yaptıysam! Ya varsam! Hani bedenim ama. Varlık bedenle ispat edilmez mi? Sonra bütün komşuları sabah namazında uyandırıyormuşum. Kapılarını çalıp evlerini sarsıyormuşum uyanmayanların. Lakin kimseye çocuk verebildim mi? Geri dönüp de başımda kurban kesen olmadı. Var olduğuma bir inansam neler yaparım neler de. O greyder enseme enseme kepçeyi vurdukça benden bir şey eksilmedi. İşçilere mezarımı tarif eden adam geldi hani kemikleri erimiyordu evliyaların burada bir şey yok, demek hepsi efsaneymiş dedi. Hadi şimdi de efsane olduk. Çıkaydı o kemiklerim de bileydim var mıyım yok muyum? Her şeyden de haberdarım ama elimden bir şey gelmiyor. Yok olsam bunları düşünebilir miydim? Düşüncem var öyleyse ama bedenim yok.
Ben neredeyim şimdi? Ara sıra parasını, altınını kaybedenler olursa okuyup çağırıyorlar gözlerinin önündeki şeyi görmediklerinden gidip başlarını çeviriyorum çoğu zaman. Çoğu da koyduğu yeri unutuyor. Sabah namazına kimseyi kaldırabildiğim de yok artık. O şaşaalı günler geride kaldı. Üstümde koca site ben kapı kapı dolaşmaya kalksam öğlen olur. Binayı sarsmaya kalksam gücüm yetmez. Lakin bir kız var biliyorum onu, çocukken de başıma gelip mumları alır, çaputları yolardı hurafe diye. O hala çorabını kaybetse beni çağırıyor. Kitaplarının arasına sakladığı paraları unutuyor sonra gelsin Kayıp Mahmut Sultan arasın. Bir gün ona görünsen var olur muyum ki? Korkar da dili tutulursa. Zaten ağlardı çocukken de başıma yanaşıp. Anlatırdı da anlatırdı. Kederindendi belli gözyaşları. Cesurdu çünkü korkmazdı hiç. Bazen sesler yükselirdi yere yakın evlerinden. Huzursuz muydu acaba. Bilemem ki evlerinin halini. Herkesin evi bir kabir derler ya öyle mi gerçekten. O zaman benimki ne? Daha var mıyım yok muyum bilmiyorum. Bir mezar bari dilesem ben de kendimden. En azından dua edenim olur. Şimdi üstümde onca ağırlıkla nasıl baş ederim kendi yokluğumla. Ya varsam! Herkes bana dua eder ben Allah’a yalvarırım. Kıyameti bekliyorum da bir bilsem işte.
Varsam ve hırsızları kovalayamıyorsam, uğursuz tipler dolaşıyorsa sokaklarda ve elim kolum bağlıysa. Kimden soracağım onu da bilmem ki. Bak yine benim deli kız çağırıyor duyuyorum. Duyuyorsam var mıyım? Vay efendim en sevdiği kalemi kaybolmuş yetiş Mahmut Sultan! Hayır ısrarcı da ihlâsın sayısını artırdı kimden öğrendiyse. Gel de gitme şimdi. İnsanın içi gidiyor. Görünmeyi dilesem şimdi görünebilir miyim?
Allah’ım var et varlığından haberdar et, bir ete kemiğe bürüneyim şu kıza görüneyim.
- Sen de kimsin?
- Sen çağırdın ya beni Kayıp Mahmut Sultan’ım ben.
- Bismillah! Çağırmadım sadece kalemimi bul, yani hissettir neredeyse oraya yönelt. Hep yaptığın gibi işte. Bak ben hasta derecede takıntılıyım. O kalem olmazsa uyuyamam. Hiçbir şey yapamam.
- Sakin ol be kızım. Çantanın yırtılan astarı var ya bak bakalım içeri kayıp gitmiş mi?
- Aaa! Buldum. Teşekkürler Mahmut amca!
- (Mahmut Amca mı? Hem korkmadı benden hem de sahiplendi. Varım demek ki amca dediyse varım. )
- Şimdi git annem korkar, sese gelirse. Sahi sadece ben mi duyuyorum acaba. Filmlerde öyle olur ya. Duvardan da geçebiliyor musun? Beni uçursana. Bir de geleceği göremiyorsunuz değil mi? Ben senin olduğuna hep inandım ama Allah var sen onun sevgili kulusun sadece senden dua rica ediyoruz. Seni kırmaz ya o bakımdan. Üniversite sınavında da gelmiştim sana yardım ettin di mi hissettim ben. Neyse şimdi git yine gel. Sakallar falan da tam yatırsın yani. Yalnız kıyafet beyaz değil. O uymadı. Hadi hadi git annem cin gibidir. Töbe üç harfli demem lazımdı ya gelirlerse şimdi?
- Korkma bir şey olmaz.
- Senden korkmadım tamam da o kadar da değil. İnsanız en nihayetinde.
- Sen ne çok bilmişsin.
- Ya Mahmut amca bir de bazı dualarım var sen de icabet et de olsun ya. Bu dünya nereye gidiyor böyle. Bir el atsanız da yatırlar olarak düzeltseniz. Yani bak bana göründün. Ben de senden korkmadım. Ne korkacağım ki nur yüzlü dedesin işte. Neyse lütfen dünyayı düzelt. Onlara ölümü hatırlat. Büyük hesaplara girmek için fazla zamanımızın olmayacağını hatırlat.
- İlk defa varım işte ben de varım diyorum. Lakin çekip gideceğim de şimdi nereye? Mezarımı da diplerde göremediler. Az daha inseydi sarı makine göreceklerdi de inmedi. Bu kız neler anlatıyor böyle? Az sussa da cevap versem.
- Amca, dede mi hoşuna gider dede diyeyim istersen, lütfen insanlar ölmesin, kimse kimsenin ayağını kaydırmasın, insanlar birbirlerinin canını yakmasın. İnsanlar sözlerinde dursun. Bak yirmi üç yaşıma geldim yirmi üç senedir sana dert yanarım. Kendimden geçtim. Lütfen bütün evliyaları çağır bir şeyler yapın bak istesen neler yapıyorsun.
- Kızım müsaade et iki dakika, ölümü ben hatırlatsam ne ki insanoğluna birilerine en son acı olarak ölümü layık görenlerin de layık olacağı şey ölümdür. Dünya ise bir imtihan yeridir. Yoksa imtihan edilmeyecek olsak cennetten hiç kovulmazdık. Önemli olan kişinin hayat ve ölüm karşısında sağlam durup ona göre davranmayı bilmesi. Can yakanın canı yanmayacak mı, öldüren ölmeyecek mi?
- Ama böyle ölmesinler, açlıktan, savaştan işte.
- Bunlara bizim de gücümüz yetmez kızım, duaya devam et ama geride kalanların akıllanması için imtihan ediliyor onlar.
- İşte Kayıp Mahmut Dede haksızlık değil mi? Ben akıllanayım diye kimse ölmesin.
- Varmışım meğer anladım, bir genç kızın dualarında ne de güzel yoldaşmışım. Şimdi ben bu soruya nasıl cevap vereyim elimden ne gelir. (Sessizce kaybolsam mı? ) Kaçak Mahmut Sultan der de bu kız adımı madara eder. Şimdi ne desem. İyilik de kötülük de kişinin tercihidir kızım. Herkes de tercihinin bedelini öder.
Züleyha kalemini aldı masaya oturdu. Ben Kayıp Mahmut Sultan, gittim başka ne yapayım ki. Hayır, hayır rüya olamazdı. Bir yatırla konuştuğunu söylese delirdiğini düşünürlerdi kızın. Kimseye söylemese bari. En iyisi susmak ben de susmalıyım. Belki yine gelirim de kızın odasında düşürdüğüm içi pamuk dolu salıncağı alırım. Allah’ım evladı olanlar da pişman olmayanlar da. Biz nasıl bir zamanla imtihan ediliyoruz. Şimdi ben desem ki Allah’ım bu kadına evlat ver, sonra vursa iki fiske ben var olur muyum ki?