Menu
KALACHI
Öykü • KALACHI

KALACHI

Andrei'yi ilk kez gördüğümde ona, kendisinden daha çok yıpranmış olan diğerlerinden biraz daha fazla üzüldüğümü söylemeliyim. Gözleri çivit mavisi, kendine olan güveni duruşuna ve bakışlarına işlemiş yakışıklı bir adamdı. Hayatının otuz yılını iyi bir bilim insanı olabilmek için harcamış ve nihayetinde yolu aramıza, tımarhanemize düşmüştü. Onunla yakınlaşmaya çalıştığım her geçen gün hayatın neden herkese eşit davranmadığını sorguladığımı çok iyi hatırlıyorum. Birçokları gibi o da hastanemize geldiğinde kendi kendine konuşuyordu. Ancak söyledikleri diğerlerinden farklıydı. Monoluğunun anlam bütünlüğüne sahip ‘diyaloglardan’ oluşması hemen ilgimizi çekmiş, bir papağan gibi tekrar ettiği cümlelerini kayda alıp deşifreleri üzerinde günlerce çalıştıktan sonra müspet bir sonuca varamamıştık. Kafasının içinde dönüp duran o konuşmaları gözünü hiç kırpmadan seslendirir, kimi geceler koğuş arkadaşlarını içinde bulundukları deliliğin sınırlarına doğru iterdi. Tek kişilik bir tiyatro oyununu sahneye koyarcasına seslendirdiği cümleleri bir süre sonra nöbetçi hemşirelerin ve doktorların hafızalarındaki yerlerini almış ve şakalaşma amacıyla tekrar edilir olmuştu. Otuz sene, altı yüz seksen kişi, bitmeyen uyku ve uranyum madeni dilimize pelesenk olanlardan sadece bazıları. Sanırım ben de Andrei'den duyduklarımı ömrümün sonuna değin unutmayacağım. Bir süredir çantamda gezdirdiğim, kafasının içinde yaşattığını düşündüğümüz hayali arkadaşıyla yaptığı konuşmayı not ettiğim sayfayı hem sizleri bilgilendirmek hem de onu anıp hatırlamak için seslendirmek istiyorum:

- Altı yüz seksen kişilik bir kasaba için bu tehlikeye değecek mi Yusuf?

- Bir kişi olsa bile değer... Otuz senemizi bugün işimize yarayacak eğitimimiz için harcamadık mı Andrei?

- Bazen o yıllarımızı boşa harcadığımızı düşünüyorum... Bizim gibiler... Hayatlarımızın onlarca yılını herkese anlaşılmaz gelen teorilere verip öğrendiklerimizin işimize yarayacağını umduğumuz o tek günü bekliyoruz... Ve o gün... Birçoğumuz için hiç gelmiyor...

-Ama bizim için geldi değil mi Andrei?

-... Neden bu insanları bu kadar önemsiyorsun? Bu unutulmuş, izbe uranyum madenine gelmek için onca yıldır ısrarla dilekçe vermiş olmana bir türlü anlam veremedim.. Tüm bu çaban onlarla aynı dine mensup olduğun için miydi?

- Evet... Ama sadece bu değil elbette... Dört yıllık bir uykunun getireceği anlamı merak ediyorum... Bu insanlardan bazıları her şeyi çözmüş olmalı... Onlara dokunmak, neden uyuduklarını çözmek ve onları uyandıracak ilaçları olmak isterdim... Tabii onlar da istiyorlarsa... Onca çocuğun gördüğü halüsinasyonlar, bilinç kayıpları, ansızlık ve anısızlık... Sana verdiğim kutsal kitabımıza bir bak, Allah'ın ölmeyenlerin ruhlarını uykuları sırasında aldığının yazdığını göreceksin...

- Pff..Koca dört yıl! Aslında bu onları pratikte yaşayan ölüler yapıyor öyle değil mi? Zombi Kent!

Yazabildiğim kadarıyla bu minvalde bir konuşmaydı Andrei'nin sürekli seslendirdiği. Beni bir gün hastanenin arka bahçesindeki kavak ağaçlarının arasına çekmiş ve aniden normalleşerek ruh sağlığı yerinde olan bir insan gibi benimle konuşmak istediğini söylemişti. Önündeki çukuru göremeyip ayağı kayan ve onlarca metre aşağıdaki zemine kafasını çarpıp beyin kanaması geçiren Yusuf'la arasında geçen tüm bu konuşmalarının gerçek olduğunu fısıldamıştı kulağıma. Yusuf'un zorlandığında duygularına gem vurabilen, mantığıyla hareket edebilen soğukkanlı bir adam olduğunu anlatıp otuz seneye dayanan dostluklarından da bahsetmişti. Bilim insanlığını sindirebilmiş çoğu kişinin onun gibi olduğunu, kendininse yıllarca yanlış bir meslek seçmiş olduğunu düşünüp geri dönüşün çok geç olduğunu anladığında hayatını kökünden değiştirme isteğinden vazgeçmek zorunda kaldığından bahsetmişti. Çoğu zaman sakin bir hayat istese de verilen görevlerin doğal sonuçları olan keşif merakına ve heyecan duygusuna zamanla alıştığını da itiraf etmişti. İlk başlarda isyanını her çatlağın deli olmadığını iddia ettiği o alışılmış serzenişlerden biri sanmıştım. Kazakistan'ın Kalachi köyüne Yusuf'la beraber yaptıkları uzun yolculuğun sonunda dinlenme ihtiyaçlarını unutup terk edilmiş bir uranyum madenine nasıl girdiklerini, uyuyan insanların dramını -ki bu durum onlarca büyük bir heyecan nedeniydi- araştırırken Yusuf'un orada sonsuz bir uykuya dalacağını hiç düşünmediğini anlatırken gözleri dolmuştu. Hollanda'da Volendam'ın butik otellerin birinde yaptığı bir haftalık tatilin ardından o tekinsiz köye gitmek istemediğini, Nestor'u -değiştirdiği ismiyle Yusuf'u- gitmemeleri yönünde ikna etmek için ne kadar çok çabaladığını anlatmıştı. Yusuf'un yıllardır süregelen merakına engel olamayışını, son dilekçesine de cevap alamazsa terk edilmiş uranyum madenine gizlice gideceğini söylediğini ve ona eşlik etmekten başka bir seçeneğinin kalmadığını söylerken anlatmak istediklerini bu kadar net bir şekilde ifade edebiliyor olmasına şaşırmıştım. Yapabileceğim tek şey onu artık kendisini suçlamaması gerektiği yönünde telkin etmekti. Konuşmamız bittiğinde beni kenara iterek hastanenin girişine doğru ilerlemeye başlamış, gözleri yine o eski buğulu halini almıştı. Geceler boyu uykumu kaçıran sözleri nedeniyle bir süre sonra Andrei'yi başka bir doktor arkadaşımın gözetimine devretmek zorunda kalmıştım. Bavulumu toparlayıp alanında uzman bir profesörle birlikte buraya, Kalachi'ye doğru yola çıkmamız bir haftayı bulmuştu.

Bulduklarımızı dünyaya açıklamamıza izin vermeyeceklerine emin olduğum için Yusuf ve Andrei'nin yapmadığını yapıp keşfettiklerimizi bu cihaza kaydediyorum. Bugünün tarihi 3 Ocak 2015. Derin mavi ve koyu yeşil renkteki huzmelerini kuzey ışıkları sandığımız bir koloninin 25 milyon yaşında, 750 metre derinliğe sahip ve neredeyse tamamı buz tutmuş Baikal gölünün dibine yerleştiğini dünyaya Kalachi'den ilan ediyorum. Size bir an önce sevdiklerinizle vedalaşmanızı öneriyorum. Göle pek de uzak olmayan köyün yakınlarında terk edilmiş bir uranyum madenine yerleştirdikleri, periyodik cetvelde yer almayan tuhaf bir maddeyle insanları buradan başlayarak, uyutarak ve delirterek ele geçirmeye başladıklarını tüm insanlığa bildiriyorum. Muhtemelen birazdan derin bir uykuya dalacağım, uyumadan önce yanımda getirdiğim Drone'un ortasına yerleştirip gökyüzüne fırlatacağım bu kayda ulaştığınızda insanlık adına herkesi uyarmanızı bekliyorum.

Diğer Yazıları