Bir kedi...
uyandı mırıltılar arasında düşlerinden; hızla sıçradı sahibinin yatağına, dolandı durdu.
Huysuzdu, iri gözleri vardı kahverenginde ve belli belirsiz çizgiler yine aynı renkte bal köpüğü bedeninde uzanıyordu. Yatağı kokladı, tırmaladı, beyaz çarşafın üzerinde sicim sicim bal köpüğü bıraktı...
Dayanamadı. Kadının yatakta bıraktığı yorgunluğun sıcaklığına sarılıp, mırıltılar arasında yine uyudu...
Bir kadın...
yarım kalan düşlerin verdiği mutluluk ne kadarsa ; o mutlulukla uyandı yatağında, sessizce doğruldu, onu uyandırmamaya özen göstererek ayaklandı. Yatağın kenarına yapıştı sessizce, başını yatağın altına uzattı. Mırıltılarını duydu. Gülümsedi. Parmak uçlarıyla yürüdü odada, giyindi ve çıktı gitti...
bir kedi ve bir kadın belki bir adam...
senden ses çıkmadıkça yankı bulamazsın benden. Niye yazıyorum bunları? Yanına geldim, bakışlarını çaldım; oysa yetiştirilmesi gereken işlerim vardı benim; yine de... düşlerimin kıyısındaydı sana dair her şey...düşlerimi kendi kalabalığımda kaybettiğimde, ne umutlarla almıştım seni içeri... içeri... içeri... içeri... ama hep kıyımda kaldın...
öyle olsun...
uyandım... tekrar uyudum hırçın, esnek ve bal köpüğüydü sana dair her şey... yaşamın tam orta yerinde, evden işe işten eve gitmelerle dolu, bir yığın kelimeyle uğraştım günlerce. Bir şey olmadı. Hastalandım dedim. Yalanlarım çoğaldı.. hastalıklarım yalandı. Sabah günün ilk mırıltıları arasında uyandım. öğleye dek zamanı tırmaladım. Dışarı çıktım - içimde kaybetmişliğin verdiği bir sızı - akşam eve döndüm. Bir gün diğerinin aynasıydı... sır oldun birden bire... neden?..
bir / an...
son anda yetiştiği otobüsün arka koltuklarından birine yasladı sıcaklığını. Ezbere biliyordu her şeyi; birazdan önceleri devlet adamlarını ağırlayan; ama şimdilerde tarihi işkembecilerle, nargile solanlarıyla dolu,birbiri ardınca sıralanan kagir binaların önünden geçiyordu. Az sonra burnuna gelen balık kokusu, hemen otobüs durağının arkasında kendine küçük bir yer açan arada bir gittiği balıkçı mihrimahın yeriydi. Otobüs burada durmadı. Demek inmedi kimse. İçini sanki bir yerden boşluğa süzüldüğü hissi sarınca surdibi durağına yaklaştığını anladı. Gözlerini açtı; yanılmadığını görünce gülümsedi ve otobüsten kimseye çarpmaya özenerek indi. Tam yirmi beş adım, yirmi dört basamak sonra ofiste olacaktı...
yavaş adımlarına eşlik eden hızlı bir hayatı daha fazla ne kadar kaldırabilirdi, bilmiyordu. İyi ki döndü... oysa ne kadar korkmuştum; “cins kedi ölüsünü göstermez, çekip gider.” Denildiğinde. Günlerce evin girişindeki kalorifer peteğinin üzerinde kapım açık, bir mırıltı bekledim. Akşam iyi gelir diye içtiğim gazoz kapaklarıyla oynadım bütün gece.
Tek bir kelime gelmedi düşlerime. Hayır, olamaz, çapkınlığa çıkmıştır diye düşündüm. Senin petşhopların önünde durup, camekanlarda kendini kül kedisi sanan ve kıllarını düzeltmekle uğraşan kedilere karşı, arzu dolu bakışlarını ve miyavlarını düşündüm. korkmadım da değil, bir sokak kavgasında yaralanabilirdin, ezilebilirdin, en kötüsü zehirlenebilirdin. Neyse ki hiçbiri olmadı.
Sessizce geldin içeri girdin ve yatağın altında benim uyanmamı bekledin. Kıyamadım, bu yüzden sessizce evden çıktım; şimdi ne yapıyorsun acaba?.. şimdi beni mi arıyorsun yoksa...
Bir adam;
Bir kedinin mırıltılarıyla sevdi bir kadını...
Uyandılar... biri esnedi, biri üşüdüğü için kalorifer peteğinin yanına, yere uzandı diğerini uyandırmadan, biri sessizce çıktı odadan mırıltılar arasında...
Ve sonra...
hiç bu denli uzaklaşmamıştım senden. Tırnak etten ayrılmaz derler; oysa ellerim kanıyor, tırnaklarım koptu kopacak.
Çağırsam,
Gerçekten çağırsam seni gelir misin?
İyileştirir misin ellerimi...
Bak uçurtmalar mevsimi...
Mavi...biraz bulut ve güneş kırıntısı
Yeter miydi her şeye...
Sesizce araladı kapıyı. Sobelendi. Kapının gıcırtısı verdi onu ele. Utandı; ama yine de gözlerini kaçırmadı ondan, ısrarla sordu.
“ neredeydin?” cevap vermedi. Her şeyin cevabı olmalı mıydı?
Diye düşündü mırıltılar arsında.
“Hem söylesem anlamazdı.” Diye düşündü. Geldi sessizce yanına uzanmak isteyince; “dikkat et ezeceksin onu!” dedi. Şaşırdı. Bir şey demeden yataktan indi ve bal köpüğü parkelerin üzerine uzandı... uyumasını bekledi... uyduğunda çekti gitti...
ve...
yol boyunca uzanan evlerden birinin önünde bal köpüğü renkli bir sokak kedisi aniden durdu. Cins bir sokak kedisinin sezgileri her zaman güçlüdür. Bu ev onun olacaktı, içerde kadın ya da erkek her kim yaşıyorsa, onu senelerdir burada olduğunu sanacaktı. Bundan emindi, sokak hayatından, sarhoş tekmelerinden, arada bir onu evine alıp kulaklarına mavi boncuklar takan ve sıkılınca onu tekrar sokağa atan insanlardan kurtulacaktı, bu ev onundu. Düşündüğünde haklı çıktı, evin yere yakın pencerelerinden birini seçti, içeri girdi. Yatakta kadın mı erkek mi olduğu belli olmayan kabartının altında biri uyuyordu. İçeri süzüldü ve yatağın altına girdi. İşte tam bu sırada yataktaki uyandı. Gözlerini sıkıca kapadı. Kuyruğundan tutulup dışarı atılabilirdi, ya da bir çığlık sararabilirdi kulaklarını...
ama hiçbiri olmadı, birinin baktığını, sonra onun uyuduğunu sanarak sessizce evden çıktığını duyumsadı.. Sevindi ve kapı kapanınca yatağın üzerine sıçradı, yatağı kokladı, tırmaladı ve mırıltılar arasında uyudu....
Kedi de
Kadın da
Adam da
Patilerini yaladı hayatın...